Cumhuriyetin Kazanımları Nasıl El Değiştirdi?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
osman altmışdört

Osmanlının güçlü olduğu dönemde Fransızları kendi yanında tutmak için verilen kapitülasyonlar, bir süre sonra Osmanlı zayıflayınca diğer Avrupa devletlerine de rüşvet olarak verildi. Bu durum, zamana ayak uyduramayan Osmanlının cılız sanayisinin tamamen çökmesine yola açmıştı.
Türkiye Cumhuriyet kurulduğunda, ilk işi yabancı devletlere verilmiş olan kapitülasyonları güç bela ortadan kaldırmak olmuştur. Sonrada Osmanlı borçlarının Türkiye Cumhuriyeti üzerine düşen kısmının kabulü ile kıt kanaat geçinen yeni devletin bu borçları ödeme hikâyesini sanırım çoğumuz biliyoruz. Bilmeyenlerde okuyup öğrenebiliriler. Atatürk iktisadi olarak bağımsız olamayan devletlerin bir gün geleceklerini kaybedeceklerini ve başka devletlerin hegemonyasına girmek zorunda olacaklarını biliyordu. Atatürk bu dünyadan göçünce gelen ardıllar koca imparatorluğun niye yıkıldığını pek anlamamış olacaklar ki borç yiğidin kamçısıdır desturuna sığınıp, borç yiyenin kesesinden yiyeceğini unutuverdiler. Cumhuriyet Osmanlı sermayedar sınıfının Rum, Ermeni ve Yahudi ‘den oluşan genelde üretmekten ziyade yabancı ülkedeki üretilen malları Osmanlı topraklarına satan Mehmi diye adlandırılan bu zengin sınıf, Osmanlı gemisi batanca, gemiyi terk ederek başta ABD olmak üzere sanayisi gelişmiş ülkelere sermayelerini taşıdılar. Cumhuriyet kurulduğunda elinde sermayesi bile olmayan devletin iğne yapacak fabrikası bile bulunmamaktaydı. Eskiden tarih kitaplarında okurduk Alpullu Şeker Fabrikası, un fabrikası vs . Cumhuriyet bırakın diğer sanayi kollarını temel üretim olan şekeri ve unu bile üretecek fabrikaları yoktu.. Bu yağmacı gayrı Müslim sermaye sınıfının ülkeyi terk etmesiyle ( Türk insanının zengin olmaya ve zengine sıcak bakmamasına, uzun yıllar bu travma neden olmuştur.) yeni devlet, bir taraftan yeni yerli sermayedar sınıfı oluşturmak için kolları sıvarken, aynı zamanda da planlı kalkınma projeleri ile devletin iktisadi alanda yoğun faaliyet göstermesi olan devlet kapitalizmi modeliyle , ( karma ekonomi) İktisadi devlet kuruluşları ve işletmeleri yoluyla ülkeyi kalkındırmaya çalışmıştır.
Ülke 1939‘lu yıllara kadar, hem Osmanlının borçlarını ödeyerek hem de borçlanmadan kendi imkânlarıyla çok hızlı kalkınmış, adeta bir destan yazmıştı. O yıllarda uçak fabrikamız ve traktör fabrikamızı bile kurabildik.. Bu zor bela kurduğumuz fabrikalardan bazıları ( Uçak ve Traktör fabrikası ) yabancı devletlerin negatif propagandası nedeniyle yeterince desteklenmediği için kapatıldı. ( Menderes döneminde ) Bilindiği gibi devrim adındaki araba 1960 ihtilallini yapanların bir projesi olarak ortaya atıldı, bir grup mühendisin ve ustanın büyük gayretleriyle başarıldığı halde araca yeterince benzin konulmadığından deneme sürüşünde benzini bitti için duran aracı kendilerini rezil ettiği düşüncesiyle üretilmesini sıcak bakmayan darbeci askerler projeyi rafa kaldırmışlardır. ( 1945’li yıllarda Kore’den kişi başına düşen milli gelirde en az bir misli fazla olana Türkiye, G. Kore’nin otomobil üretimini başlaması ve devam ettirmesi nedeniyle G.Kore’den kalkınmışlık açısından çok geri kalmıştır.)

Bundan sonra da Anadol adında tek kapılı dışı bakalitten yapılmış Ford motoru takılan araçta halk arasında tutulmayınca bu sevdadan vazgeçilmiş idi.
Bilindiği gibi 1983 yılına kadar yerli araba diye gümrük duvarları arkasında, Türk tüketicisine sacına galvaniz bile sürülmemiş araçları yüksek karlarla kakalayan bu yeni Mehmiler özel sektörün elindeki Fiat ve Ford ile ordunun kontrolündeki oyak Renault ile büyük karlar elde ettiler.

1980 12 Eylül ihtilalinden sonra izlenen kapalı ekonomi Özal Hükümeti ile birlikte kaldırılmasına başlandı. Kamu İktisadi Devlet kuruluşları (KİT) ve Devlet İşletmeleri dünyada esen yeni liberal politikaların etkiyle verimsizlikle suçlanır oldu. Çünkü bu kuruluşlar özel sektörün tenezzül bile edip gitmediği Anadolulun ücra yerlerine iş aş götürmüştü. Her iyi şey gibi bu kuruluşlarda politika bulaştırıldı siyasiler babalarının çiftliği gibi kullandı. Çalışanlara en yüksek ücreti verdiler bir kişi yerine üç kişi çalıştırıldılar. Süt olmayan yere süt fabrikası kurmak gibi verimsiz ucube işler yaptılar. Bu tesisler siyasilerin arpalık gibi kullanmaları sonucu zarar ettiler. Kitlerin zararları genel bütçenin dışında tutuldu sonra da konsolide bütçe yapılarak devlet tarafından karşılandı. Türkiye’de hayvancılık SEK( Süt Endüstrisi Kurumu ve ET Balık Kurumu, tarım ise Çaykur Çay işleme, Fiskobirlik fındık), Tekel, Türkiye Şeker Fabrikaları, Çukurova Pamuk, Yerfıstığı ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (Çukobirlik ) Panko Birlik (Şeker pancarı) gibi kuruluşlar piyasada fiyat düzenleyici rolü oynamakta köylünün ürününü almaktaydılar. Genelde dünya piyasasının çok üzerinde verilen fiyatlarla köylünün oyu alınmaya çalışılırdı. Burada da siyasilerin politik nedenlerle dünya piyasasında para eden ürün alanlarını fındıkta olduğu gibi, ordu , Giresun ve Trabzon’un küçük alanında ekili iken genişletmek suretiyle Edirne’ye kadar fındık ekili alanı haline getirildi. Siyasilerin politika olarak adama iş ,yandaşa yağılı yönetim arpalığı vererek (Her seçim dönemi sonunda iktidar partisinden milletvekili seçilemeyenler KİT’lerin yönetim kuruluna atanırlardı) zarar etmelerinde en büyük sorumlu siyaset kurumu, yani kendileri olmalarına rağmen, kitleri özelleştirme yoluyla yok pahasına sattılar. Satın alanlar bu tesislerin çoğunu işletmek yerine kıymetli arazilerini satma yolunu seçtiler. Kendi kendimize yeterli olduğumuz Hayvancılık, Süt fabrikalarının kapatılması, sütü ve eti için beslenen büyük baş hayvan üretiminin rantabilitesini azalttı, pastörize süt üretiminin daha sağlıklı olduğu yalanı da köylünün pazarda sattığı süt ürünlerinin de Pazar şansının azalması sonucu , köylü elindeki hayvanını kesime göndermek zorunda kaldı, bu durum hayvan sayısının 36 milyondan 26 milyona gerilemesine yol açtı. Hayvancılığa ve tarımı da destek olan bu kurumlar ortadan kaldırılınca, doğan boşluğu dolduracak yeterli tarımsal ve hayvansal politikalar oluşturulamaması sonucu tarımsal ve hayvansal ürünleri dışarıdan ithal eder hale getirildik.. Türkiye Kendi çiftçisine vermediği parayı, gerileyen tarımsal ve hayvansal ürün nedeniyle yaptığımız ithalatla yabancıya verir hale gelmiştir. Ürüne değil araziye verilen yanlış destekleme politikası tarımsal ve hayvansal ürünün azalması sonucunu doğurdu ,toprak ağları geniş arazileri sayesinde havadan aldıkları parlarla zengin oldu.
İşte binlerce işçinin çalıştığı köylüyü köyünde tutan ve aşırı göçü engelleyen bu fabrikaların satılması kırsal alandan kente göçü hızlandırmıştır. Özelleştirilmesi sonucu bir çoğu kapatılmış , kapatılmayanlar da binlerce işçiyi kapının önüne koyarak yoluna devam etmiştir. Bu durum, nüfusun artıyor olmasına karşın sendikalı işçi sayısının azalmasıyla sendikaların pazarlık güçlerinin zayıflamasına yol açmış , işçi ücretlerinin azalmasıyla da orta gelirli kesimin hızla erimesine yol açarak. Zenginle fakir arasındaki gelir makasının açılmasına neden olmuştur. Özel döneminin aşırı liberal politikaları banka kurmayı kolaylaştırmış güvenlik ve denetim sistemi zayıf olduğu için bankalar bilindiği gibi ya sahiplerince ya da yöneticilerince soyulmaya açık hale getirilmiştir. Bu bankaların bir kısmı 2001 krizinden önce siyasilerin yakınlarını ya da grup içi şirketlerin finansörü gibi çalıştırıldıklarından bile bile batırıldılar, öz sermaye yetersizliği ve içinin boşaltılmaları nedeniyle de bir kısma da 2001 krizinde battılar. Devlet bu bankaları TMSF adındaki oluşturulan fona devretti fonda bunları ya tamamen tasfiye etti ya da bazılarını özelleştirme yoluyla sattı. Bu 2001 krizinin yarattığı travma sonucu, fiyatını buldun sat kurtul mantığıyla kamu ve özel sektör bankaları yabancıya satılması moda haline getirildi. Milletin dini ve milli duyguları istismar edilerek devletin milletin sırtından semirtilmiş medya ( TGRT (Fox) ve bankalar ( Oyakbank, Şekerbank) hiç çekinilmeden yabancıya satıldılar. Özel sektörde bazı bankalar ya yabancı ortak aldılar ya da bankaların uluslararası yabancı sermaye ye sattılar. Bu yabancı bankalar 2001 krizi sonucu kurulan etkin denetim mekanizması sayesinde ana ülkelerinde2009 krizinin de etkiyle zarar ederken ülkemizde yüksek karlar elde ettiler.
 
1980 yılında başlayan banker olayına da değinmeden geçemeyeceğim ,halkın güvenini sağlamak için emekli askerleri yanlarına alan Banker Kastelli ve Banker Yalçın (çaycı) vs. gibi şahıslar ülkede yüksek getiri palavrasıyla halkı bedava para kazanmanın cazibesiyle kandırarak büyük vurgun gerçekleştirdiler..
Özelleştirme kararı verilence ilk önce ikna metodu seçildi. İkna olmayan yöneticiler ve bakanlar suretle baskı altına alındı ya da görevlerinden alınma yolu seçildi. Bu özelleştirme kararı alanlar hangi küresel güçlere söz vermişlerdi de kendi bakanlarına, milletvekillerine ve bürokratlarına böyle acımasızca davranabilmişler di.
Kısacası 1980‘dan bu yana Neoliberal politikaların iplerine dolaşıp kör düğüm olan Türkiye çözümü elde avuçta ne varsa satmakta buldu.
AKP iktidarı ile birlikte eskiye rahmet okutacak özelleştirme furyası devam etti.
Özelleştirmenin % 7o ‘ten fazlası bu dönemde yapıldı.. Şimdi de otoyolları , köprüler, kamu binaları ve orman vasfını yitirdiği öne sürülen hazine arazileri satılmayı bekliyor..

Sonuç: Özelleştirme çoğu zaman başta daha çok yerli sermaye ye yapılmasına karşın işletmeleri alanlar da yabancı sermaye ye satmakta bir sakınca görmedi. Satın alan yerli sermaye yerli ya da yabancıya satarken kat be kat üzerine koyarak sattı. Bu da şunu göstermektedir ki devlet satışları çoğunlukla oldukça değerinin altında yapmıştır.. Satın alanlar işletmelerin değerli arazilerini sattıktan sonra ya fabrikaların kapısına kilit vurmuş ya da makineleri haraç mezat satmıştır.. Yabancı sermaye yatırdığı sermaye yi çoktan çıkartıp karını ülkesine taşımaktadır. Devlet aldığı paraları yeni yatırımlara çevirmediği gibi sürekli artan borcun ödenmesinde kullanmıştır.. Ekonomi göreli olarak büyüyor gözükürken yabancı sermayenin karını taşıması nedeniyle halkın refah artışından pay alamadığını görmekteyiz.. Çünkü ekonominin yaklaşık %50 ‘si yabancı efendilerimize çalışmaktadır.
İç piyasa sürekli durgunluk içinde bulunmakta halk tüketime özendirilerek %50 miktarda yabancının kontrolüne geçmiş bankalar aracılığı ile gırtlağına kadar borçlandırılmıştır. Yabancı sermaye doğrudan yatırım yapma yerine ,hazırı satın almış olması da , yeni iş yerlerinin de yerli sermaye ve devletçe açılmaması sonucu özellikle eğitimli işsizlerin sayısının artmasına yol açmıştır. Çok sayıda açılan üniversiteler gençlere iş kapısı açmaktan çok istihdam planlaması yapılmadığı için işsiz olanların belli süre öğrenci gözükmesine ve işsiz gözükmemesine yol açmaktadır.. Çığı gibi büyüyen işsizler ordusu gelecek beklentisi kalmamış gençlerin oluşmasını kolaylaştırmaktadır Bu nedenle eğitimli gençler arasında intihar vakalarında büyük artışlar görülmektedir.. Osmanlığı İmparatorluğu’nun yabancılara tanımış olduğu Kapitülasyonlar nedeniyle nasıl sömürge ülkesi haline gelmişse, Türkiye Cumhuriyeti de yabancıya satış ve özelleştirme nedeniyle doğal ve ekonomik kaynaklarını yabancının hâkimiyetine vermiştir. Bunun adı yeni global sömürü düzenidir..
Yabancıların 2003–2010 yılları arasında yurtdışına yaptıkları kar transferleri 54 milyar dolar, son 25 yılda yaptıkları kar transferleri ise 105,8 milyar dolara ulaşmıştır. Cari açık her yıl yeni rekorlar kırarak 2010 yıl sonu itibariyle 50 milyar( 2001’de 1,5 milyar dolar) doları aşmıştır.. Türkiye’nin borçlanma oranı GSMH‘yle göre düşmesine karşın borcu 2001 yılına göre üç misli artmıştır.
Rakı, Amerikalı'nın. Finansbank Yunan'nın, Oyakbank Hollandalı'nın. Denizbank Belçikalı'nın.
Türkiye Finans Kuveytli'nin. TEB Fransız'ın. Cbank İsrailli'nin. MNG Bank Lübnanlı'nın.
Alternatif Bank Yunanlı'nın. Dışbank Hollandalı'nın, Şekerbank Kazak'ın. Yapı Kredi'nin yarısı İtalyanın.
Turkcell'in yarısı Finlinin Rus'un. Beymen'in yarısı Amerikalının. Enerjisa'nın yar ısı Avusturyalı'nı n.
Garanti'nin yarısı Amerikalının. Eczacıbaşı İlaç, Çek'in. İzocam, Fransız'ın. TGRT (Fox) Amerikalının.
Demirdöküm Alman'ın. Döktaş Fransız'ın. Süper FM Kanadalının. Türk Telekom Lübnanlı Hariri, İgdaş kime verildi? Araba muayene istasyonları Almana, çimento fabrikalarının önemli kısmı Fransızların eline geçti.
 
Osman ALTMIŞDÖRT
iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

SAGMAL

Sayın Osman ALTMIŞDÖRT
Şeker ve şeker mamulleri yıllık ihracatı 350 milyon $ olan bir ülke, ekonomisi Gelişmekte olan ülke statüsüne alınır. SAGMAL ülke denilen bu Ülkeler, verimli oldukları için kesilmez, önlerine konanı yemeleri karşılığı ses çıkarmadıkları sürece yaşamalarına izin verilir.
SAGMAL; süt veren hayvan, sömürülen kendisinden çıkar sağlanılan kişi ve kuruluş

Sağamal İnek olanı sağarlar

Milli gelir 12 bin dolar oldu da bizm nasıl haberimiz olmadı. Şayet olduysa bu ülkede demek ki büyük hırsızlık var demektir. Fakirin cebinden zengine gelir transfer olmuş demektir. Ya da global sömürgeci sermaye kazanımlarını ülkelerine taşımış demektir. Bu iki şıkta doğru ama ekonimi bu kadar büyümediği de bir gerçek , birileri bizim kendimiz iyi hissetmemizi istiyor. Kümese soktuğu kazı rahat yolabilsin.. Yabancıya Özelleşirmenin şampiyonu olanlardan Sayın BŞK Recep Tayip Erdoğan sırtlarına mı alıp götürdüler diyor. Doğuru sırtlarına alıp götürmüyorlar cebine koyup götürüyorlar.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.