Çalışma Hayatının Aileye Etkileri

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Meçhulyolcu
Yazının Yazıldığı Tarih: 
30.10.2014

Çalışma Hayatı ve Aile Bütünlüğü Kişiler ailesine, çevresine, topluma ve kanunlara karşı sorumludur. Sorumluluk duygusuyla yaşayan kişiler, faydalı ve nitelikli bireyler olarak kabul edilirler. Kişiler, ailelerinin geçimini sağlamak için kazancının bir kısmını ihtiyaçları için harcarlar. Harcanan paraların bir kısmı vergilere, bir kısmı satıcılara ve bir kısmı da üreticilere gitmektedir. Böylece paralar, ekonomiye katılmış olur. Ekonomiye katılan paralar ne kadar çok olursa, ekonomik büyüme de o kadar büyük ve hızlı olur. Yeni istihdam alanları açılır ve işsiz sayısı azalır. Arz ve talep arasında kurulan dengeler, rekabeti artırdığı gibi üretime de olumlu yönde etki eder. Rekabet, kimi zaman merdiven altı üretimle, kimi zaman kaliteli üretimle kendini gösterir. Kuşkusuz kaliteli üretim, gelişmiş teknolojilerle ve üretim tecrübesiyle sağlanır. Vergi kaçırarak, sigortasız işçi çalıştırarak kalitesiz mal ve hizmet üretenler, para ve hapis cezasına çarptırmalı ve Türkiye’nin ‘yüzkarası işadamları’ olarak teşhir edilmelidir. Bu durumda; mal ve hizmet üretenler, kaçak işçi çalıştıramayacak, kalitesiz mal üreterek halkın sağlığı ile oynayamayacaktır.

Hükümetler, bu önlemlerin yanı sıra, kaliteli üretim yaparak devlete kazanç sağlayan küçük, orta ve büyük ölçekli işletmelere çeşitli kolaylıklar sağlamalı, kaliteli üretimin ve nitelikli rekabetin önünü açmalıdır. Kanunlara ve insan sağlığına önem vererek iş ve hizmet üreten başarılı iş adamlarını Türkiye’nin ‘başarılı işadamları’ olarak ilan ederek ödüllendirmelidir. Hükümetlerin uygulayacağı bu politikalar, ülkemizin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik yönden kalkınmasını sağlayacaktır. Türkiye’de iş kazaları: Türkiye, iş kazalarında dünya sıralamasında birinci, Avrupa sıralamasında üçüncü gelen bir ülkedir. İş ve maden kazalarının sebeplerini araştırdığımızda; hükümetin ağırlıklı olarak eş, dost ve yandaş iş adamlarına ihale verdiğini görürüz. Hükümet, işletmeleri yandaşlarına devrederken, bu iş adamlarının ehliyetine ve liyakatine değil, eş-dost ve akraba olmalarına önem vermiştir. Eş-dost ve akraba üzerine geliştirilen bu sakat uygulamalar sonucunda, işletmelerin yolsuzluğu, usulsüzlüğü, ihmalleri ve tedbirsizliği maalesef göz ardı edilmiştir. Hükümetin izlediği yol bu olunca; iş ve maden kazaları birbiri ardına meydana gelmekte; yüzlerce emekçi hayatını kaybetmekte, yüzlerce kadın dul, yüzlerce çocuk yetim kalmaktadır.

Meydana gelen iş ve maden kazalarının sebepleri ortada iken; Çalışma Bakanlığı’nın ve Enerji Bakanlığı’nın yıllarca bir çözüm üretememiş olması oldukça düşündürücüdür. İş kazalarını önlemek için şu kararların alınmasında fayda vardır: a-) Hükümet eş, dost ve yandaşları için ürettiği politikaları acilen terk etmelidir. b-) Hükümet, iş tecrübesi olmayan iş adamlarına ihale yollarını kapatmalıdır. c-) İnşaat sektörü ve maden ocakları sürekli ve sıkı bir şekilde denetlenmelidir. İş kazalarını önleyici tedbirler almadığı, yetersiz araç-gereçlerle üretim yaptığı tespit edilen işletmeler derhal mühürlenmelidir. d-) Hükümet, emekçi ölümlerini hızlandıran taşeron sisteminden bir an evvel vaz geçmelidir. e-) Hükümet, emekçilerin çalışma ve beslenme koşullarını iyileştirecek radikal önlemler almalıdır. Hükümetin bu kararlarına uymayan işletmelerin çalışma ruhsatları derhal iptal edilmelidir. f-) Ülkemizde sıklıkla yaşanan aile içi şiddet ve boşanma olaylarının temel nedeni geçim sıkıntısıdır. Bu nedenle hükümet, insan onuruna ve günümüz şartlarına uygun bir ücretlendirme politikası uygulamalıdır. Böylece, boşanmaların ve aile içi şiddetlerin önemli ölçüde azalması sağlanabilir. Ülkemizin, bir başka kanayan yarası da aile bütünlüğünün bozulmasıdır: Serbest meslek sahipleri ve bazı kamu çalışanları genellikle ailesiyle birlikte yaşadığı için çocuklarıyla yakından ilgilenme imkânına sahiptir. Bu durumda çocuklar, bir dadının insafına terk edilmeden ve bir kreşe gönderilmeden anne-baba şefkatiyle hayata hazırlanırlar. Ailesiyle birlikte yaşadığı halde kreşe gönderilen çocuklar daha pozitif, daha paylaşımcı ve daha yaratıcı olurlar. Farklı illere tayin edilen polis, subay ve öğretmenlerin aile bütünlüğü maalesef yok olmaktadır. Çalışma hayatının getirdiği bu ağır koşullar, çalışan evli çiftlerin ailelerine karşı sorumluluğunu zayıflatmakta; çocukların bozuk bir psikolojiyle hayata hazırlanmalarına sebep olmaktadır. Bu çalışma ortamında çocuklar, ya bir kreşe verilmekte veya bir dadının merhametine terk edilmektedir. Çocuklar, gönderildiği kreşlerde sosyal olmayı öğrenebilir ve iyi bir eğitim alabilirler. Fakat kreşler ve dadılar, çocuklara bir annenin ve bir babanın verdiği şefkati veremezler. Anne veya baba şefkatinden mahrum kalan çocuklar, genellikle huysuz ve agresif olurlar. Bu psikolojiyle yetişen çocuklar, yetişkinlik dönemlerinde toplum düzenini bozucu davranışlarda bulunabilirler. Her evlenen çiftten üç çocuk isteyen, ailenin kutsallığından ve gençlerin eğitiminden bahseden hükümet, uyguladığı yanlış politikalarla hem aile birliğini bozmakta, hem de eğitim sistemini ‘Arapsaçına’ çevirmektedir. Bu sorunların çözümü için şu radikal kararların alınmasında fayda vardır: a-) Türkiye’nin son on yıllık eğitim politikasına baktığımızda, Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen bakanların şahsi düşünceleri doğrultusunda bir eğitim politikası yürütüldüğünü görürüz. Bu zihniyet ile Türkiye’nin eğitimde Avrupa standartlarına ulaşması imkânsızdır.

Türkiye’nin daha çağdaş ve daha gelişmiş bir ülke olabilmesi için, hükümetin öncelikle eğitim sisteminin önündeki engelleri kaldırması; araştırmacı ve dinamik bir eğitim sistemine geçmesi gerekmektedir. Hükümetin, bu projeleri geliştirebilmesi için eğitimcilerimizle ciddi çalışmalar yürütmesi gerekir. b-) Hükümet, işleri sebebiyle ayrı yaşayan aileleri birleştirici yasalar çıkarmalıdır. Hükümetin çıkaracağı bu yasalarla çocuklar ailelerinin gözetiminde, iyi bir aile terbiyesiyle ve iyi bir okul eğitimiyle geleceğe hazırlanma imkânına kavuşurlar. Böylece gençlerimizin sağlıklı düşünmesi ve radikal kararlar alması sağlanabilir. Bu şartlarda yetişen çocuklarımız, yetişkinlik dönemlerinde, ülkemiz adına olumlu iş ve eylemlerde bulunabilirler. c-) Hükümet, gerçek anlamda milli bir eğitim politikası geliştirmelidir. Milli bir eğitimden geçen gençlerimiz dinini, dilini, kültürünü ve tarihini gereğince öğrenmiş olacaktır. Bu eğitim sistemiyle yetişen çocuklarımız, yarınlarda siyasete, iş dünyasına atılarak söz ve karar sahibi olacaktır. Milli çizgide yetişen gençlerimizi, hiçbir yabancı kuvvet avucunun içine alıp, yönlendiremeyecektir. Böylece; gençlerimizin alacağı kararlar, ülkemiz ve milletimiz adına olumlu sonuçlar doğuracaktır. 30.10.2014

Meçhul YOLCU

iletisim@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.