Bilgi, Bilinç ve “Örgüt” Arasındaki İlişki…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Türk ordusu iki cephede birden dövüşmektedir…
Birinci cephe Güneydoğu’da; ikinci cephe ise, adliye koridorlarındadır…
Tam bağımsızlıktan, Atatürk ilkelerinden, hukuk devletinden ve Cumhuriyetin değerlerinden yana olan aydınlar büyük bir baskı, gözdağı ve yıldırma siyasetinin hedefine oturtulmuşlardır.
Ekonomi iflastadır; ülke iç savaşın eşiğindedir; bağımsızlık yok edilmiştir; ülkenin sorunları bu ve benzeri falan ve filan düzlemindedir…
Bütün bu gerçekleri, az/biraz kafası çalışan, asgari namus seviyesinde bir yaşam çizgisi olan tüm insanlarımız bilmektedir.
Ancak bu bilgi kuru ve yararsız bir bilgidir.

Çünkü hayata geçirilmeyen bilgi, kurudur…
Eyleme geçerek kitlelere ulaşmayan bilgi yararsızdır…
Bilinç; bilginin, yaşamın içine doğru yürüyen akışkan biçimidir…
Bilgi birikimi, kinetik enerjiye dönüştürülmesi gereken bir potansiyele ulaştığında topluma yararlı bir konuma yükselir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kurşun sıkan güce karşı yürütülen mücadelenin bir parçası olunmuyorsa, yurtseverliğin bir anlamı kalmaz…

Tabii ki, bu noktada elde silah dağlara çıkmaktan söz etmiyoruz… Ancak mücadelenin herkese göre tasarlanmış bir biçimi vardır. Bu biçim, demokratik kitle örgütleri içinde bilinç + güç + emek birikimine omuz vermekten ibarettir…
Demokratik kitle örgütlerinin en büyük, en esaslı ve en yararlı biçimi ise, siyasi partilerdir…
Örgütlü toplum, yeteri ölçüde demokrasiye ulaşmış bir toplumdur.
Örgütsüz toplum, toplumsal bilinçten yoksun insan topluluğu demektir.
Örgütsüz toplum, örgütlü güçler karşısında dağılmaya mahkûm yığınları ifade eder…
Şöyle bir çevrenize ve ülkemizin yakın tarihine bakınız…
Kim iyi örgütlenmişse, toplumu o yönetmektedir.
Kim disiplinli ve sabırlı bir örgütlenme ağı kurmuşsa, o ülkenin egemeni olmuştur.
Cumhuriyet güçlerinin en büyük eksiği, örgütlenme konusundaki zafiyetinden kaynaklanmaktadır.
Mevcut örgütler içindeki didişme ise, var olan güçlerin ikinci bir zafiyete uğramasının temel nedenidir.
Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi’ni iktidar yapan temel etken, Cumhuriyet Halk Partisi’nin halka yeterli güveni veremediği için toplumsal muhalefetin liderliğini ele geçirememiş olmasıdır…
Bugün Kılıçtaroğlu’nun ülkü çapında estirdiği rüzgârın nedeni ise, bu güvenin kazanılmasına doğru atılan ciddi ve kararlı adımlardan kaynaklanmaktadır.
Bugünün acil sorunu, CHP’nin yerel örgütlerinin kendilerini acilen yenileyerek genel başkanın kaldırdığı bayrağı örgütçe taşıyabilecek bir anlayışı kitlelere yansıtmasıdır…
Kafalarımızdaki bilgileri birbirine ekleyerek bir güç haline getirecek olan temel etken örgüttür.
Örgüt, örgüt ve örgüt…
Toplumsal çıkar uğruna kendi çıkarını bir kenara bıkabilecek özverili, ben/ merkezci olmayan, yürekli insanlardan oluşan “gerçek” bir örgüt…
Kendisini her an yenilemesini bilen, özeleştiri mekanizmalarının gerçekten [ve içtenlikle çalıştırıldığı] demokratik merkeziyetçi güçlü bir örgüt…
İşte bu unsurlardan söz ettiğiniz zaman sizi, “ayağı yere basmayan bir idealistlikle” suçlamayacak nitelikteki olan bir insan topluluğu… Kültürel bir düzlem; yani bir örgüt… Gerçek bir örgüt!..
İşte ihtiyacımız olan budur…
Ve bu örgüte canı gönülden katılacak aydınlık insanlar!..
İşte kurtuluşumuzun biricik yönü ve yegâne yolu budur…
 
Faruk.Haksal@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.