Beyaz Türkler Kimlerdir?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Cengiz ÖZDER

Yaklaşık on yıldır ortalarda bir “Beyaz Türk” deyimi dolaşıyor ve insanlar doğal olarak bu Beyaz Türk kavramının ne olduğunu, kimlerin bu Beyaz Türklerden, kimilerinin değil olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Haklılar da!

Örneğin geçenlerde ünlü gazeteci Ertuğrul Özkök, Beyaz Türkler tanımlaması yaparak konuyu tekrar gündeme getirdi. Yazdıklarını aşağıda tekrar dikkatinize sunuyorum:

“.. evimizde esen bu ‘gayrimilli iradeden’ aldığım yetkiyle ‘Beyaz Türk sosyolojisine’ devam ediyorum.

Beyaz Türk kimdir?

Madem yeni bir anayasa hazırlıyoruz. Madem o anayasada ‘etnik aidiyet’ sıfatlarını bile tartışabilir cürete sahibiz.

O zaman bu yeni anayasada ‘Beyaz Türk aidiyetini’ belirleyen görünmez maddeleri de yazalım.

Anayasaya madde yazıyorum sanmayın.

Haşa, haddime mi düşmüş...

Sadece gönül anayasalarına hayali ‘b’ bentleri, ‘c’ ve ‘d’ bentleri ekliyorum.

* * *

Önce Beyaz Türk tarifi...

- Beyaz Türk, çağdaş insandır. Yüzü Batı’ya, vicdanı ‘hukuka’ çevrilidir. Gönlündeki ilk üç madde, mevcut Anayasa’nın girişindeki maddelerdir.

- Beyaz Türk, Cumhuriyet ilkeleri ile büyümüştür. Atatürk’ü fanatikçe seveni de vardır, ona her dönem çağdaş anlamlar yükleyerek seveni de. Ortak özelliği ise, Atatürk’ün kişiliğine dokunulmasından hazzetmemesidir.

- Beyaz Türk’ün çocuğu ‘biat’ değil, ‘itiraz’ kültürü ile büyür. Aile kültürü, aile bağı, ‘Babaya sorgusuz sualsiz itaat’ manasına asla gelmez.

- Beyaz Türk’ün ‘inançla’ sorunu yoktur. Ama ‘dini fanatizm’ onun mahallesinde makbul değildir. O nedenle, dini fanatizmi görünce, laikliği de fanatik biçimde yorumlamaya başlar.

- Beyaz Türk’ün beş vakit namaz kılanı, hacca gideni de vardır, kılmayanı, gitmeyeni de. Çoğu cuma namazını kaçırmaz, ramazanı hiç unutmaz.

- Beyaz Türk namaz kılsa da, çoğu çocuğuna ‘İlle de namaz kıl’, kızına ‘Başını ört’ demez.

- Beyaz Türk, ‘türbana’ da bu gözlükle bakar. Başörtüsü ile sorunu yoktur, ama türbanla vardır.

- Zaman Beyaz Türk’ü de dönüştürür. Artık türbana daha hoşgörülüdür. Ama onu, ‘İslam’ın şartı’ değil, ‘kişisel özgürlük’ açısından görmek ister.

* * *

- Beyaz Türklerin bir bölümü, hayatları boyunca ordusunu, ‘Kutsal Cumhuriyet’in sarsılmaz bekçisi’ olarak görmüştür. Ama zaman, o konuda da Beyaz Türkleri değiştirmeye başlamıştır. Artık güveneceği tek şeyin, sandığa atılan oy olduğunu fark etmeye başlamıştır.

- Beyaz Türklerin büyük bölümü referandum sonucunda büyük düş kırıklığına kapılmış, kendini hezimete uğramış hissetmiştir. Ancak beyaz, kırmızı, gri haritaları görünce, yüzde 42’nin manasını ve gücünü fark etmiştir.

- Beyaz Türkler otoriter babayı sevmedikleri için otoriter kişiliği de sevmez. İtirazla büyüdükleri için, hep itiraz ederler. O nedenle oy verdikleri lideri, destekledikleri partiyi bile her gün yerden yere vururlar.

- Beyaz Türklerin, blok halinde oy attıkları bir parti yoktur. CHP’ye de oy verirler, MHP’ye de.

Bir bölümü bir yandan AK Parti’ye oy verir, kendi cemaatinin içinde konuştuğu zaman şikâyet eder.

Bir bölümü ise hâlâ komünisttir. Serde ‘İtiraz etmek’, serde ‘Farklı olmak’ var ya; kişilik yapar, oy müsrifidir.

Karşıda oyla iktidara gelecek bir Hitler olsa bile, gider, oyunu bağımsız adaya verir.”

Benim Beyaz Türk polemiğine girmek gibi bir niyetim yok! Benim katılmadığım, aslında Beyaz Türkler tanımlamasına giren kesimin toplumun orta sınıfından olması cihetle, genelde muhalif ve aykırı bir özellik taşımadığıdır! Bir ölçüde apolitiktirler! Beyaz Türk’ün zihninde politik çekişmelerden çok, büyük şehre ait veya köyde de olsa iyi bir yaşam kalitesine yönelik, çevreye ve diğer insanlara saygılı; kurallara, kanunlara uyan; komşusuyla iyi geçinen; görgülü, saygılı, güzellikleri geliştirmeye yönelik bir yaşam vardır. En azından benim çevremde gözlediğim Beyaz Türkler, kültür ve sanata yabancı değiller. Ayda bir sinemaya, tiyatroya, konsere gidiyorlar; yılda bir kez bile olsa, ailece çıkıp güzel bir lokantada yemek yeniyor. İmkanlarını zorlayıp, yılda en az bir kere tatil yapmayı ihmal etmiyorlar. Hepsinin bir hobisi var; kimi müzik yapıyor, kimi bahçe ile ilgileniyor, kimi de spor yapıyor! Dediğimiz gibi onlar, modern siyaset biliminin dediği orta sınıftan insanlar. Ama bu orta sınıf deyimi bazı toplumlardaki gibi bir sınıfsal ayrımı işaret etmiyor, çoğu okuyucumuzun bildiği gibi!

Bizim Türk toplumu zaten bir sınıf toplumu değildir. Toplumun katmanları arasında kesin duvarlar olmadığı gibi, aşağıdan yukarıya doğru olan hareket kent kültürünün gelişmesine koşut olarak çok rahat ve kolaylıkla olabilmektedir.

Örneğin operada veya bir klasik müzik konserinde karşılaşmanız çok olası olan, kültürlü, yaşam gustosu olan, bisiklet sporu yapan, gurme sayılacak kadar rafine bir ağız tadı olan kibar dostunuzun köy kökenli olduğunu öğrenmek sizi hiç şaşırtmaz! Saygın bir kişiliği alıp getirdiği ve henüz bağının kopmadığı köyünden gelen büyük bir rantı bile yoktur. Ama farklılığı, eğitiminden ve herkeste saygı gösteren görgülüğünden yaratmaktadır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi, Türk toplumunda zaten Avrupa ve diğer bazı Asyalı toplumlarda olduğu gibi salt mal ve paraya dayalı bir sınıf ayrımı yoktur. Farklılaşma olduysa da bu paranın gücünden değil, tamamen kentsoylu görgü ve terbiyeye dayanan, başkalarının hakkına saygılı, anlayışlı, kurallara uyumlu, çevresini çirkinleştirmek yerine güzelleştirmeye özen gösteren bir kişilik olarak ortaya çıkmış olmalıdır. Yani para ile, sonradan ilişkilerle edinilen rantlarla, yandaşlar vasıtasıyla alınan ihalelerle varlık artışı ile Beyaz Türk olamazsınız. Genelde zenginlik artışına koşut davranışlar daha gösterişli olduğunda, herkese yukarıdan bakan bir kabalık ortaya çıktığında, egolar kültür ölçüsünden daha hızlı şiştiğinde, işte Beyaz Türk olmak bir yana, kişilerde Beyaz Türk diye düşündüklerine karşı olumsuz bir bakış da büyümektedir. Yani sonuç olarak Beyaz Türk ve diğerlerinin ayrımı, sahip olunan parasal güçle bağlantılı değildir! Bunu böyle sananlar yanılmaktadırlar. Hatırlayın bir süre önce bir grup kendini bilmez mahalle bıçkını Tophane’deki sanat galerilerini basmış ve oralardaki sanat düşkünü insanlara saldırmışlardı. Olaydan sonra her biri birer sosyolog kesilen köşe yazarları, Tophane’deki bu sosyolojik değişime karşı çıkılmasının arkasındaki motifin, buraya gelen sanat galerilerinin bu mahalledeki kiraları artırmasına tepki olarak ve üst sınıftan insanların buralara gelmesiyle, semtlerinin ellerinden gideceği kaygısının olduğunu yazmışlardı. Aslında onların ve saldırgan lümpen topluluğun bilmediği, o yeni mekanlarda takılan sanatçı ve bohem yaşam tarzı insanlarının varsıllık olarak oralarda yaşayan mahalleliden daha üstün olmadıklarıydı! Onlar, gelenekçi kesimden farklı olarak; kazandıklarını günü birlik kafelerde, konserlerde yiyen, kirada oturan şehirli eğitimli profesyonellerdi!

Saldırganların ve yorumcuların gözünde olduğu gibi zengin ve fakirden oluşan sınıf farklılığında zenginler tarafında olan insanlardan değildiler. Farklılık sadece kültürel farklılıktan geliyordu! Bu kültürlü bohemler ve sanatçılar, hızla değişen evrensel kültürün ve yaşam biçimine hızla uyum gösterdiklerinden, gelenekçi bir dünyadan gelen diğerlerinin bu insanları yanlış olarak farklı bir sınıftan olarak algılamalarından durumu vardı! Aslında o kulaklarına küpe takmış, başı bandanalı, ucuz ama o sırada diyelim ki Londra’da benzer çevrede ne giyiliyorsa onu giyen bu sanatçı görünüşlü gençler de; şehrin varoş sayılabilecek bir başka alçakgönüllü semtinden kalkıp, buralara gelmiş insanlardı!

Olay budur; zihinlerdeki diğer tanımı, başka toplumlarda olduğu gibi varlık ve kökenle bağlantılı değildir! Kalabalık bir belediye otobüsünde, şoförün yanında dikilmekteydim. Kafasında yine yukarıdakiler gibi yanlış şablonlar taşıyan sürücü aslında beni taciz etmek için olacak (çünkü ben de en azından fiziğimle kınamak istediği insanlara benziyordum!), kalabalık bir caddeden geçerken çift sıra park edip trafiğin akışını kesen araçların sürücülerini kast ederek: “Bir de kültürlü olacaklar, baksana arabalarını böyle ortada bırakıp gidiyorlar!” deyip kıs kıs güldü! Halbuki kınadığı bu dikkatsizce bırakılmış bu arabaların sahipleri bir süre önce gecekondu semti iken şimdilerde hızla apartmanlaşan semtin insanlarıydı. Şoförün kendi gibi, sadece bir nesil önce gelip gecekondu yapmış, sonrada yerine yapılmış apartmandan birkaç daire sahibi olmuş insanlardı. Siz kenarda içte park etmiş arabanıza daha önce gelip de, uzun uzun onun gelmesini bekledikten sonra bir serzenişte bulununca: “Ne olmuş yani! Çatladın mı?” diye külhanca konuşan insanların arabalarıydı bu kenardakiler! Sonuçta, kültürlü insanlar diye burun kıvıran otobüs sürücüsünün kafasındaki öteki sınıf kabulü de tümden yanlış olmalıydı. Onun asıl yadırgaması gereken kendi türünden olup da, bir anda varsıllaşanlar olması gerekirken; onun sınıf algılaması aslında biraz ideolojik ve gelenekçi kökenine bağlı olarak kültür farklılığı temeli üzerine kuruluyordu!

Herkesin bildiği gibi, kültür farklılığı üzerine sınıfsal temeller oturtulamaz! Bu sosyal bilimlere aykırıdır! Dolayısıyla, Beyaz Türkler denilen kesim, sınıfsal bir bütün değildir; içinde her sınıftan, her politik görüşten insanlar vardır. Zaten Beyaz Türkler deyiminin kökeni on yıl öncesine dayanıyor. İktidar partisi ve başbakanı beni hoş görsünler lütfen; RTE’nin on yıl önce taşralı bir komplekse koşut olarak söylediği “Biz önceden Türkiye’nin zencileriydik!” sözüne karşı bir köşe yazarı, şehirli değerlere sahip çıkan bir kesimi tarif eden ‘Beyaz Türkler’ tabirini kullanmıştı. Deyimin kaynağı da, bence buradan geliyor.

Bu yazının anafikrine gelince, ben aslında toplumun sınıflandırılmasına, bölünmesine ve her türlü ayrılıkçılığa karşıyım. Özellikle referandum sürecinde kamçılanan, diğerleri ve öteki kavramlarına itiraz ediyorum. Sonuç, yukarıda örneklediğim sürücünün davranışı gibi oluyor işte!

Cengiz ÖZDER
politikadergisi.com

 

Yorumlar

BEN KÖYLÜYÜM KÖYLÜÜÜÜÜÜ

ayda bir sinemaya, tiyatroya, konsere gitmek mi.
sinamaya , tiyatroya , konsere gitmek mi.
yılda bir kez boğazda yemek ,
yazın ölüdenizde iki hafta tatil yapmak mı.
alooo ben köylüyüm köylüüüüü.

zeytinyağlı tarafından anlatayım.

zeytinyağlı yiyemem aman
dallı da fistan giyemem aman
senin gibi bir cahile
efendim , diyemem aman.

etlisinden anlatayım.

et aldım direminen.
öldürdün vereminen.
nasıl verem olmayım.
gezersin ellerinen.
beri bak yavrum beri bak.
dön biraz da bana bak.

köylü milletin çok umurunda ya.
beyaz türklerden banane.
bir devlet büyüğümüz nutuk atmak için manisaya gitmişti.
yaşlı bir köylüm söze girmiş ,
öldüm bittim diye bağırmıştı.
ne ölmesi, ne bitmesi bak ayaktasın ,
denilerek köylüm birde fırça yemişti.

köylümün ektiği biçtiği ürünler beş para etmiyor.
köylüm pirinç yetiştiremiyor sanki.
taa abd den pirinç getiriyorlar.
köylüm şeker yetiştiremiyor sanki de.
taaa kübadan şeker getiriyorlar.
köylüm öküz yetiştirmesini beceremiyor ya.
avrupadan öküz getiriyorlar.
köylüme inat yakında , kiloyla öküz getirecekler.
parça parça , dilim dilim.

hooop ben köylüyüm köylüüüüü.
siz milletsiniz.
köylü milletin efendisi ise.
bendeniz köylü mücahit kubilay , sizin efendiniz dir.
beya ztürklerden önce ,
efendilerin efendisi ben gelirim ben.

dometezin kilosu 6 lira olmuş.
benim köylüm az yapmış vallah billah.
16 yapması gerekir , 26 yapması gerekir.
_____(üçbeş_köyün_tiriviri_yazarı)_______SEMERCİ_KUBİ.

Kompleksleri bırakmalıyız!

Makaleye ek yazan yorumcu müthiş!Gerçekten güzel olmuş ama esasta biraz Beyaz Türk kompleksi taşıyor galiba!:)

Cevap

Yorumcu Mücahit Kubilay'ın yazısını beğendim.Ama tepkisi bu yazıyı kaleme almakta ne kadar haklı olduğumu gösteriyor.Yorumcu gibi zeki insanlar bile, asıl kendilerine yukarıdan bakan güçlü ve varsıllar varken, onlar sadece kültürlülere karşı olmakla yetiniyorlar!

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.