Adalet Aranıyor!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
04.07.2011

İnsanlar, yaşadığı ülkelerde hak ve hakkaniyet içerisinde yaşamak isterler. Uğradıkları zulüm karşısında adaletin tecelli etmesini beklerler. Şayet haksızlığa uğrayanlar haklarını alamıyorlarsa, orada adaletten bahsedilemez.

Ülkemiz, birkaç gündür yürekleri yakan tahliye kararlarıyla çalkalanıyor. Bir dönem, yüzlerce insanı hunharca katleden Hizbullahçılar, çıkarılan tahliye kararıyla sevinç naraları atarak cezaevinden çıkmışlardır. Oysa devletimiz, bu çeteyi çökertebilmek, toplumsal huzuru ve barışı sağlayabilmek için yıllarını heba etmişti. Şimdi bu terör örgütünün yeniden yapılanmayacağını ve yeniden insanlık dışı faaliyetlerine dönüş yapmayacağını kim garanti edebilir?

Alınan tahliye kararlarıyla salıverilenler arasında, dağlarda askerlerimize silah çekenlerde bulunmaktadır. Pek çok cinayete, gaspa, ırzcılığa, hırsızlığa, kadın ve insan ticareti gibi yüz kızartıcı suçlara bulaşmış olanlarda bu tahliye kararından faydalanmışlardır. Bu örgütlerde diğer örgütler gibi yarım kalan faaliyetlerini sürdürebilmek için yeni metotlar geliştireceklerdir. Aksini iddia etmenin hiçbir faydası ve mantığı yoktur.

Toplumda büyük bir infial yaratan bu tahliyeler karşısında hükümet kanadından savunma sesleri yükseldi. Yükselen sesler, yargıya yönelikti.  Yargı hükümeti, hükümet yargıyı suçlamaya başladı. Vatandaş şaşkın bir halde, bir yargıya, bir hükümete bakıyor; hükümetin mi, yoksa yargının mı doğru konuştuğunu anlamaya çalışıyor. Büyük ve modern bir ülkede böyle bir kargaşanın yaşanması çağdaşlık ve uygarlık adına utanç verici bir durumdur.

Yargıda işlem görmemiş bir milyon altı yüz bin dosyanın bulunduğu ifade edildi. Bekleyen dosyaları incelemek için eleman sıkıntısı çekildiği ve bu sebepten dolayı üç yıl gibi, on yıl gibi bir zaman geçtiği Yargıtay tarafından dile getirildi.

Yargıtay, hükümetin suçlamaları karşısında; hükümetin, kendilerinden istenen hukukçularla birlikte kanunları yaptığını dolayısıyla müşterek yapılan kanunların vebalinin de hükümete ait olduğunu ileri sürdü. Oysa hükümet, ilk günlerde yaşadığı şaşkınlığın atmosferinde, tüm sorumluluğun Yargıtay’a ait olduğunu beyan etmişti. Şimdi ise, ortalığı toz-duman eden gereksiz tahliyelerle ilgili olarak yeni ve hızlı bir çalışmanın şart olduğunu söylüyorlar.

Hizbullah ve diğer çeteler ve örgütler için ilk duruşmalarda kararlar verilmiştir. Bunlar içinde dört kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenenlerde bulunuyordu. Ancak; dosyalar temyize gönderilmiş, bu dosyalar usulden veya esastan olmak üzere yeterli bulunmadığından ilgili mahkemeye iade edilmişti. Dosyaların iki kurum arasında gidip gelmesi aradan yıllar geçmesine sebep olmuştur. Ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme adına dev adımlarla ilerlediğini ileri süren yetkililer, sebep oldukları bu hukuk skandalları karşısında çağdaşlaşmanın ve modernleşmenin neresinde olduklarını çok iyi düşünmelidirler.

Sürekli olarak, sermayeden yana değil milletten yana olduklarını söylediler. Bu güne kadar ekonomi uygulamalarıyla hiçbir zaman milletten yana olmadıklarını, aksine küresel sermayenin peşinde koştuklarını uygulamalarıyla ortaya koymuşlardır. Yine mazlumlardan, yetimlerden, ezilmişlerden yana olduklarını iddia ettiler; ancak Habur’da yaşananlar ve son günlerde yaşadığımız haksız tahliye kararlarıyla gerçek hak sahiplerinin yanında olmadıklarını, suç işleyen suç makinelerinin yanında olduklarını uygulamalarıyla ortaya koymuşlardır. Bu haliyle ülkemizde, suç işleyenler ödüllendirilmiş; haksızlığa uğrayan vatandaşlarımızın hakları da maalesef ayaklar altına alınmıştır.

Rezalete sebep olanlar, ister yargı olsun, ister hükümet olsun; hangi yüzle şehitlerimizi anacaklar? Hangi haksızlığa uğramış masum insanlarımızın yüzlerine bakacaklar? Hangi yüzle, hangi fukaranın gecekondusunu şereflendirecekler? Hangi yüzle seçim meydanlarına çıkıp oy avcılığı yapacaklar? Yoksa yine halkı enayi yerine koyup, iki gözü iki çeşme şarkılar mı söyleyecekler?

Vicdanların ezildiği, hakkın ve hukukun ayaklar altına alındığı şu manzara karşısında; çocuğu kaçırılan, öğretmen yavrusunu kaybeden, toplu halde katliama kurban gidenlerin aileleri ve PKK köpeklerine karşı devletini ve milletini savunurken şehit düşen Mehmetçiklerin aileleri, kim bilir şu anda hangi duygularla ayakta kalmaya çalışıyorlar.

Adalet, hakkın yerini bulmasıdır. Mazluma hakkının tam ve eksiksiz olarak verilmesidir. Adalet; haksızı, katili, örgütleri ve mafyaları ödüllendiren bir mekanizma olmaktan çıkartılmalıdır. Bunun için yasamanın, yürütmenin ve yargının tam anlamıyla tarafsız ve bağımsız olması gerekir. Aksi halde ülkemiz skandalların asla pençesinden kurtulamayacaktır.

Bakınız, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim haksızlıklar için ne emretmiş: “Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve dürüst insanlarla beraber olun” (Tövbe–119) Bir başka ayeti kerimede; “Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de o zalimlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık üzerlerine gökten iğrenç bir azap indirdik (2/59) Ayetlerden de anlaşıldığı üzere; Yüce Rab, emirlerine karşı gelinmesini, hak ve hukukun ayaklar altına alınmasını şiddetle cezalandırdığını ve cezalandıracağını önemle vurgulamıştır. Bu bakımdan, hak ve hukukun vicdanlara hitap etmesi gerekmektedir.

Dileğim odur ki, siyasi irade ve yargı, ortaya çıkan bu rezaleti bir an önce ortadan kaldırarak; haksızın değil, haklının yanında olduğunu ispat eder.

Bu vahim gelişmeler karşısında şaşkına dönmüş bir vatandaş olarak; “Allah sonumuzu hayreylesin” derken; “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” demekten de kendimi alamıyorum.

 

Halit Durucan

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.