28 Şubat Sürecinin Diyalektiği

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet ÇAĞIRICI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
18.04.2012

Düşünmenin de bir biçimi vardır. Kimi basmakalıp biçiminde hazır formüllere uygun düşünür, kimi olayları tek bir açıdan ele alıp tek bir boyutta değerlendirir. Kiminin düşünceleri soyut varsayımlara dayanır, kiminin ki somut olay ve verilere.

Kısaca her düşüncenin bir dünyaya bakış tarzı, olayları ele alış ve inceleme yöntemi, teorik olarak değerlendirme ve yargılama şekli vardır. Bilimsel düşünce tarzı da bütün bu düşünce biçimlerinden bir tanesidir. Bazı olayları doğru anlamada ve yargılamada bilimsel düşünce tarzı vazgeçilemeyecek en güçlü bir bilinç aracıdır.

Diyalektik yöntem işte bu bilimsel düşünce biçiminin en önemlisidir. Diyalektik kavramı daha çok Marksist literatürde kullanılır. Çünkü Marksist düşünce biçimi bilimseldir.

Diyalektik; yöntem olarak, çok basit bir ifadeyle, olayları birbirleriyle ilintili ve çelişkili iki boyut açısından ele alıp değerlendirme demektir. Bazı olayları normal, alışılmış, tek boyutlu düz mantıkla açıklamak çok zordur. Bu gibi olayların doğru anlaşılmasında diyalektik yöntem vaz geçilmez bir düşünce aygıtı olarak büyük önem kazanmaktadır.

İşte 28 Şubat sürecinin gerçek iç yüzünü de biz ancak diyalektik yöntemi kullanarak ortaya koyabiliriz. 28 Şubat olayı ülkemizde davalık olmasıyla birlikte yeniden gündeme oturdu.  Dolayısı ile bu konu basında, TV'lerde, kahvelerde, sohbetlerde çok sık tartışılan önemli bir siyasi sorun.

Biz burada 28 Şubat sürecini hukuki açıdan ele almayacağız. Bu sürecin suç olup olmadığı, 28 Şubat sürecine aktif katılanların ülkemizde geçerli olan yasalara aykırı davranıp davranmadığı bizim bu yazımızın inceleme konusu değil. Bu konuda en iyi kararı muhakkak ki hukukçular vereceklerdir. Biz olayı siyasi açıdan ele alıp değerlendirmeye çalışacağız. Çünkü 28 Şubat süreci ülkemizde 1990 lı yılların ikinci yarısında Refahyol hükümetinin devam edip etmemesinde etkili rol oynamış siyasi bir olaydır.

İsterseniz tartışmaya 28 Şubat sürecinin sonuç değerlendirmesini ortaya koyarak başlayalım. Daha sonra bu yargımızı açmaya çalışırız.

28 Şubat sürecinin diyalektiği, tek cümleyle, iyi niyetli olarak gericiliğe(İrticaya) karşı yapılmış; fakat emperyalist güdümlü gericiliğin tamamen önünü açan ilericilik görüntülü bir girişim olmasıdır.

Dikkat edilirse olayı değerlendirme ifadesinde açık çelişkiler var. En büyük çelişki; laikliği savunmaya yönelik ilerici bir hamle olan 28 Şubat süreci sonuçta gericiliğin ülkemizde tam gaz yükselmesine basamak olmasıdır. Bu çelişki öznel değil; nesneldir, gerçektir, yaşanmıştır ve halen de yaşanmaktadır!

Hiç şüphe yok ki Başbakan Erbakan'ın yönetimindeki Refahyol hükümetinin bazı tasarruf ve eylemleri laiklik ilkesine aykırı idiler. Örneğin Başbakan Erbakan'ın Libya Ziyaretinde Kaddafi’nin konuşması, Refah partili Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe parti toplantısındaki beyanları, Başbakan Erbakan'ın tarikat liderlerine ve şeyhlere başbakanlık konurunda iftar yemeği vermesi, Sincan Belediyesinin Cihad adlı tiyatro gösterisi vs. gibi söylem ve eylemler Anayasamızın laiklik ilkesine aykırı idiler.

Refahyol hükümetinin bu eylem ve söylemlerine karşı tepki sadece ordu içinden yükselmemiş; aynı zamanda basından, aydınlardan, özellikle köşe yazarlarından, üniversitelerden, kadınlardan vs. şiddetli tepkiler de gündemi işgal etmiştir.

Bu tepkiler üzerine Milli Güvenlik Kurulu 28 Şubat 1977 tarihli toplantısında laikliği koruyucu 18 maddelik bazı kararlar almış; bu kararları da Başbakan Erbakan dahil Refahyol hükümetinin MGK üyeleri da imzalamışlardır.

Daha sonra Başbakan Erbakan, iki yıl sürmesi öngörülen Başbakanlıktan, altı ay öncesinden 18 Haziran 1977 tarihinde istifa etmiş; hükümeti koalisyon ortağının lideri olan Çiller'in kurmasını beklemiştir. Fakat zamanın Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel’in Hükümet kurma görevini Çiller’e değil de ANAP Başkanı Mesut Yılmaz'a vermesiyle Refahyol hükümeti düşmüştür.

Kısaca soruna sadece ulusal sınırlar içinde bakıldığında 28 Şubat süreci, Refahyol hükümetinin "İrtica “ya hizmet eden eylem ve söylemlerine karşı "ilerici" bir harekettir. Olayın bu yönü 28 Şubat'ın sadece görünen yüzüdür.

28 Şubat sürecinin ilk bakışta görünmeyen özü ise, ABD emperyalizminin kendini laik Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamakla sorumlu ve görevli hisseden ve bu uğurda darbe yapmaya eğilimli TSK'nin komuta heyetini tahrik ve teşvik ederek, "Milli Görüş" politikalarıyla ABD emperyalizminin bölge çıkarlarına ters düşen Refahyol hükümetini devirtmesidir. İş bununla da kalmamış; ABD emperyalizmi Türkiye'de iktidara aday olarak NeoCon (Yeni Muhafazakârlık) ideolojinin İslami versiyonu "Ilımlı İslam" bir partiyi kendi güdümünde hazırlamıştır. Bu yeni oluşumun İslami bir parti olması gerektiğinden,  bu partinin tabanının Refah Partisinden koparılması gerekmekteydi. Nitekim Refahyol hükümetinin düşmesinden hemen sonra Refah Partisinin içinden RT Erdoğan ve ekibi ilerde AKP yi oluşturan "Yenilikçiler" grubunu kurmuşlardır. Emperyalizmle işbirliği yaparak "Milli Görüş" gömleğini çıkaran, partiyi bölen, hocası Erbakan'ı sırtından vuran,” Yenilikçi” grup ilerde AKP'yi de kurup 2002 Kasım seçimlerinde iktidara gelmişlerdir.

Bizim bu anlatmaya çalıştığımız ABD emperyalizminin 28 Şubat sürecindeki rolü, içi boş bir iddia değildir. Bu konuda yeterli kanıtlar vardır. Örneğin AKP Milletvekili Şamil Tayyar kendi kitabı olan "Kürt Ergenekonu" adlı kitabında şu kanıtlara yer vermiştir: "ABD Dışişleri, 30 Ekim 1996’da Ankara Büyükelçiliği'ne gönderdiği, Washington’da karara dönüştürülmüş ulusal güvenlik belgesiyle Refahyol hükümetini devirmeye yönelik girişimlere kapıyı araladı."

Yukarıda adı geçen belgenin içeriği aynen şöyledir:

"Türk Hükümeti’nin milli eğilimlerinden ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikanın batıdan ayırılıp Arap ve Müslüman dünyasına doğru yeniden yönlendirilmesinden dolayı derin endişe içerisindedir. Kanaatimizce Türkiye’nin İran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile bağlarını kuvvetlendirmek konusundaki mevcut tutumu bizim milli menfaatlerimize aykırıdır, düşmancadır.”

“Türkiye, Birleşik Devletleri’n anahtar stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleştirip sürdürmedeki başarımız, bizim milli menfaatlerimizi doğrudan etkileyecektir.”

"Türk askeriyesi, bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır. Bu konudaki aksiyon planlarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum."!

Refahyol hükümetinin adalet Bakanı Şevket Kazan, ABD'de Refahyol hükümetinin devirmenin hazırlığını yapıldığını beyan etmiştir.

Ayrıca aynı dönemde ABD büyükelçilerinden ve AKP'nin kurulmasına ön-ayak olan düşünürlerinden Morton Abramowitz "TSK’nın nihayetinde 1997’de RP’yi sıkıştırıp , (yumuşak darbe) olarak adlandırılan bir girişim sonucunda iktidardan uzaklaştırmasını cesaretlendirdi, ya da en azından bu yöndeki hevesini kırmadı." diye görüşlerini açıklamaktan sakınmıyor.

ABD'nin o dönemin önde gelen siyasetçileri olan Hoolbroke, Grossman ve CIA ajanı Alan Makovsky birlikte Türkiye için ne planladığı politika ise aynen şöyle:

"White House ve Pentagon tarafından tamamen desteklenen yeni bir konsept geliştirdik. Buna göre, Türkiye batı için yeni cephe ülkeydi ve bu anlamda soğuk savaş döneminde Almanya’nın aldığı rolü alıyor"

Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Oda TV davasından Silivri'de tutuklu olan değerli gazeteci Müyesser Yıldız’ın bu konuyla ilgili makalesine başvurulacak link: (http://www.millidusunce.net/index.php?option=com_content&view=article&id=1131:28-ubat-1997-28-ubat-2012--tuerkye-cephe-uelke&catid=45:yazilar&Itemid=39)

Görülüyor ki ABD emperyalizmi dünya ve bölge egemenliği planlarını gerçekleştirmekte Türkiye’ye bir cephe rolü biçmiştir. Bu bağlamda 28 Şubat sürecinin asıl öznesi, teşvik ve tahrik edeni ABD’dir. Amaç; ABD çıkarlarına uygun görmediği zamanın Refahyol hükümetini TSK’nın komutanları aracılığı yıkarak yerine liberal-muhafazakâr “Ilımlı İslam” modeli, kendi güdümündeki AKP’yi oluşturarak Türkiye’de iktidara hazırlamaktır. MGK üyesi TSK komutanlarının bu emperyalist niyet ve planlardan haberdar oldukları, bunun farkına vardıkları dahi iddia edilemez.

*******

Hazır konu açılmışken güncel bir soruya da yanıt vermeden geçmeyelim. Neden 28 Şubatçılara 9,5 yıllık AKP iktidarı döneminde 15 yıl sonra dava açılmaktadır?

Bu sorunun yanıtı çok basit! Çünkü ABD emperyalizmi güdümündeki işbirlikçi rejim bir taşla üç kuş vurmak istiyor:

1-28 Şubatçılardan Refah Yolcular adına, daha doğrusu İslamcı siyaset adına intikam almak; (Başbakan her ne kadar davayı intikam için değil dese de "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” ifadesiyle bunun bir intikam için olduğunu 17.04.2012 AKP grup toplantısındaki konuşmasıyla itiraf etmiştir.)

2- Suriye'ye askeri müdahalenin gündemde olduğu bir zamanda TSK'nın komutanlarını adam etmek ve hükümete % 100 biat etmelerini güvence altına almak;

3- Artık kamuoyunda yavaş yavaş ciddiyetinden şüphe edilmeye başlanan Özel Yetkili Mahkemelerin yürüttüğü "Ergenekon", "Balyoz" "İnternet Andıcı", “Oda TV” vs. gibi davalara yeniden itibar kazandırmak ve ciddiyet sağlamak için "Bakın biz bütün darbelerden hesap soruyoruz!" mesajını vermek ( 12 Eylül Davası tiyatrosu da buna dâhil!).

Özetle 28 Şubat süreci, NATO içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek düşmanı olan emperyalizmi göremeyecek kadar kör ve saf olan TSK'nın komutanlarının "İrtica “ya darbe vurmak isterken İrticayı; AKP kılığında, emperyalizmin güdümünde iktidara taşıyan siyasi bir olaydır.

 

Mehmet ÇAĞIRICI

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.