28 Şubat: Post Modern Darbe

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
11.03.2012

Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda, İttihat ve Terraki Cemiyeti ile başlayıp, çeşitli tarihlerde devam eden askeri darbelerin yapıldığını ve gündemden hiç düşmediğini görüyoruz. Son günlerde 28 Şubat’ta yapılan ‘Post Modern darbe’ diye tabir edilen olaylar gündeme geldi ve çeşitli platformlarda yeniden tartışmaya açıldı.

Günümüz iktidar yetkilileri, o dönemin mağdurları ve mazlumları nidalarıyla kendilerini takdim ederken, kimi araştırmacılar da ortada tek mağdurun Rahmetli Necmettin Erbakan olduğunu belirtiyorlar. Esasında haksız da sayılmazlar. Zira Erbakan’ın iktidarı döneminde Refah Yol Hükümeti’nin yıkılması için bir takım gizli güçlerin tertiplediği olaylar yaşanmaya başlandı. Bu olaylardan, Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin olayı hafızalardan hiç silinmedi. Hemen akabinde bir anda Aczimendi tarikatına mensup insanlar peyda oldu. Bir anda meclis cübbeli, sarıklı-şalvarlı ziyaretçilerin akınına uğradı. Yaşanan bunca olaylar tezgâhlanan oyunlardan ibaretti.

Erbakan’ın, Libya ziyareti esnasında, Muammer Kaddafi’nin çadırında ağırlanmış olması, Arap liderlerin geleneksel kıyafetleriyle Ankara’ya gelmesi yukarıda belirttiğim hadiselerle harmanlanıp yazılı ve görsel basın tarafından ‘irtica geliyor’ şeklinde kamuoyuna aktarıldı. Bir başka husus; tankların Sincan caddelerinde boy göstermiş olmasıdır. Genelkurmaydan bazı paşalar; tankların yürütülmesini ‘hükümete balans ayarı’ olarak değerlendirirken; bir diğer paşa ise, tankların Sincan caddelerinden geçmesinin ‘rutin bir intikal’ olarak değerlendirmiştir.

Necmettin Erbakan’ın Nakşibendî Tarikatı’na bağlı olduğu biliniyor. Amerika ve Batı yanlısı olduğu sır olmayan Fethullah Gülen, Necmettin Erbakan’ın icraatlarından hoşnut olmamıştır. O dönemleri biraz hatırladığımızda, Erbakan’ın yönünü Batı’ya değil İslam ülkelerine çevirdiğini görürüz. Erbakan; siyasi, askeri ve ticari ilişkilerini İslam ülkeleri üzerine yapılandırmıştı. Savunduğu tek model ‘Milli Model’ idi. Batılılığı savunan Fethullah Efendi, Erbakan’ın bu çalışmalarından elbette rahatsızlık duyacaktı. Kendisi gibi Batıcı olan birilerinin bulunması ve acilen iktidar koltuğuna oturtulması gerekiyordu. Bunun için başta R.Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç, Erbakan’a bayrak açtılar. Bu kişiler Erbakan’ın hükümeti bırakmasını ısrarla istediler.

R.Tayyip Erdoğan ve kendisiyle birlikte hareket edenlerin söylediklerini hatırlayalım. Erdoğan, Amerika’ya yaptığı ziyaret sırasında şu cümleleri sarf etmişti: “Biz, Milli Görüş Gömleğini çıkarttık…”Bu sözler üzerine Erbakan, bu kişileri şöyle suçlamıştı: “Milli Görüş gömleğini çıkartınız, size Siyonizm’in gömleğini giydirdiler…”

Türkiye böyle olaylarla çalkalanırken; Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller, Kuvvet Komutanları ve bakanların katılımıyla 28 Şubat 1997 tarihinde MGK’da bir toplantı yapılmıştı. MGK’da yapılan istişareler sonucunda; laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğu vurgulandı ve şu kararlar alındı: Laiklik için yasaların uygulanması, tarikatlara bağlı okulların ve Kur’an kurslarının denetlenmesi ve MEB’e devredilmesi, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi ve Tevhidi Tedrisatın uygulanması, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medyanın kontrol altına alınması, kılık-kıyafet kanununa riayet edilmesi, kurban derilerinin derneklere verilmemesi ve Atatürk aleyhindeki eylemlerin cezalandırılması yönündeydi. 28 Şubat 1997 tarihinde alınan bu kararlar Türk Siyasi Tarihi’ne 28 Şubat kararları olarak geçmiştir. Erbakan Hükümeti; MGK kararlarının, ayrılıkçı grupların, cemaatçilerin, medyanın ve sivil toplum örgütlerinin baskısı karşısında inisiyatif alamamış ve hükümetten çekilme kararı almıştı.

Rahmetli Adnan Menderes’in ve arkadaşlarının darağacına gönderilmesinde, 12 Mart 1971 Muhtırası’nın verilmesinde, 12 Eylül 1980 Askeri İhtilal’ının ve 28 Şubat ‘Post Modern’ darbesinin tertip edilip uygulanmasında perde arkasında bulunan karanlık güçlerin bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tüm bunlar, o dönemlerde karanlıkta bırakıldığı için hiç kimse böyle karanlık güçlerin varlığından haberdar olamıyordu. Ancak gerçekler zaman içinde birer birer bizzat bu karanlık güçler tarafından dile getiriliyor ve karanlık güçlerin o dönemlerden beri Türkiye üzerinde nasıl söz ve karar sahibi olduğunu anlayabiliyoruz. İşte bunlara örnek teşkil edecek bir mektup:

Fransız Mason Konseyi’nden, Türkiye Büyük Mason Üstadı Necip Anduru’ya yollanan 9 maddelik bu mektup, Refah Yol Hükümeti’nin neden yıkıldığını ve İsrail Yüce Konseyi’nin bu konuda ne gibi tahkikatlar yaptığını açıkça gözler önüne seriyor:

Üstadı bulunduğunuz Türkiye locasında meydana gelen skandallar endişe verici talihsiz olaylardır. Büyük locanızda irşat edilmiş masonlar, masunluğun vakarına ve yeminlerine ihanet etmişlerdir. Bu kişiler en gizli toplantılarımıza kadar mikro kameralarla tespit etmişler. Bu affedilmez dikkatsizlik feci sonuçlar doğurmuştur. Mason olmayan milyonlarca kişi, eski ve kabul edilmiş İskoç Riti’nin törenlerine ve sırlarına şahit olmuş durumdadır. Ayrıca tapınaklarınızda başıboş dolaşan bu dönek masonlarınız 33. derecedeki törenleri ve ayinleri kaydetmişlerdir; bu filimlerin gerici ve İslamcı bir televizyon kanalı aracılığı ile yayınlanması sonucunda milyonlarca Türk seyircisi aşağı derecedeki biraderlerimiz tarafından bile bilinmemesi gereken kutsal ayini ne yazık ki izlemiştir. İsrail Yüce Konseyi bu hususta tahkikat başlatmıştır. Nizamnamemiz mucibince konu hakkında tahkikat yapmaya yetkili tek otorite İsrail Yüce Konseyi, olayın müsebbiplerini açıklama, gerekli önlemleri alma ve 27 Mart 1997’ye kadar geniş bir tutanak fezlekesi hazırlama görevini bize tevdi etmiştir. Tebliğ tezkeresinde Refah Partisi yönetimindeki hükümetin cemiyetimize karşı bir tavır koyduğu belirtiliyor, bizde aynı düşünceyi paylaşıyoruz. Türk Hükümeti başlangıçtan itibaren dincilerin zorlamalarına boyun eğmiştir. Bilhassa Refah Partisi yöneticileri bir TV vasıtasıyla masonluk ilkelerine aykırı yayınlara hoşgörü göstermişlerdir. Hükümet localarımıza baskı uygulayarak, adli tahkikat açarak ve polisi arşivimizi aramayla görevlendirerek düşmanca tavrını belli etmiştir. Bu baskıyı derhal ortadan kaldırmak kaçınılmaz görünmektedir. RP’nin tutumu kâfi derecede açık olduğundan, Fransa Yüce Konseyi ılımlı bir hükümetin teşkil edilmesinin elzem olduğuna hükmetmektedir. Buna binaen Fransa Yüce Konseyi kardeşçe şunları tavsiye eder;

1-) Türk basınındaki ve ilgili kuruluşlardaki biraderleri örgütleyin, Refah Partisi’ni iktidarı bırakmaya mecbur etmek için gerekli tüm tedbirleri alınız.

2-) RP’nin itibarının tamamen yok olması ve seçmenlerinin ümidini kaybetmesi ile neticelenen siyasi bir konjonktür oluşturun.

3-) Her çeşit belgeyi, tutanağı, sirküleri ve riskli mektupları büyük sekreterlikten uzak tutun.

4-) Locaların toplantılarını belli bir zamana kadar alışılmış merkezlerde gerçekleştirmekten kaçının.

5-) Size ikinci bir talimat ulaşıncaya kadar müracaat edenler konusunda son derece dikkatli işlemler yapın, aynı yanlışlıklara düşmeyin.

6-) Mason olmayanların ve masonluktan çıkarılmış eski masonların tapınaklara girişine kesin olarak mani olun.

7-) Masonluğa ihanet etme suçunu işlemiş olan masonlara karşı tahkikatlara devam edin. Dönekleri, İskoç Riti’nin prensiplerine, adetlerine ve geleneklerine uygun bir şekilde cezalandırın.

8-) Masonluk aleyhindeki radyo, gazete, televizyon kitap ve dergi gibi yayınları izleyip buralara mani olun.

9-) Bağımsız Büyük Komitemize bu skandallara yol açan belirsizlikle ilgili ayrıntılı bir tutanak fezlekesi hazırlamakla görevlendirin ve neticelerini Fransa Yüce Divanı’na bildirin.

14 Şubat 1997

Fransız Yüksek Konseyi

Mektubun her bir maddesini incelediğimizde kısaca şu sonuçları rahatlıkla görebiliriz:

Ülkemizde faaliyet gösteren birtakım masonik güçler, kendi menfaatlerine ters politikalar geliştiren hükümetlerin alaşağı edilmesi için her türlü entrikayı çevirmekte; yalan ve çirkin haberlerle hükümet ile seçmen ilişkilerini baltalamaktadır. Ancak; masonik faaliyetlere sessiz kalan ve bir şekilde onlara destek veren hükümetler ise; mason basın-yayın organlarınca desteklenmekte, ülke gerçekleri tersyüz edilerek Türk insanına aktarılmakta ve böylece sıkı bir beyin yıkama faaliyeti yürütülmektedir.

Ülkemizin; Masonların ve Siyonistlerin oyunlarını bozabilecek hür düşünen ve hiçbir kudret karşısında diz çökmeyen basiretli liderlere ihtiyacı vardır. Kemal Atatürk, kendi döneminde ‘şer yuvası’ olarak gördüğü mason localarını kapatarak Türk insanının bu fesat yuvalarına düşmelerini engellemişti.

Ummak iyi bir dilek değildir aslında. Ama içinde yaşadığımız olaylar ne yazık ki birbirine girmiş durumda. Hangi duruş iyi, hangi duruş berbat, anlamakta zorlanıyoruz.  İnşallah, günümüz siyasi irade bir an evvel bu şer odaklarına karşı ‘Atatürk Ruhu’ ile dikilip, gereğini yapar. Hiçbir küresel güç ve sermaye karşısında boyun eğmez. Asırlık komşularımızla ilişkilerimiz ABD ve Batı böyle istiyor diye zarar görmez. Yıpranmış Türk Ekonomisi, siyaseti ve eğitimi yine ‘Atatürk Ruhu’ ile yeniden canlanır. Atatürk’ü anlamaya başladığımızda, ekseni kaymış her şeyin birer birer yerine oturduğunu göreceğiz.

 

Halit Durucan

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.