Yaşananlar ve AK Parti'nin Tepkileri(!)...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Adalet ve Kalkınma Partisi, önümüzde duran sorun bagajını acaba doğru düzgün derleyip toparlayabilecek mi? AK PARTİ, gerçekten de çok şanslı bir parti. 3 Kasım 2002'de iktidarı koalisyon yapısından devralırken de, şuanki durumda da büyük avantajlara sahip bir iktidar...

Yalnız, AK Parti, nedense bazı durumlarda yaşanılan sorunların çözülmesinde veya çözümünde, kendi yaptığı hatalardan dolayı etkisiz bir duruma düşmüyor değil...

Her şeyden önce... AK Parti, iç politikada terör sorunuyla başbaşa kalmış durumdadır... Yıllardır başımıza çorap misali örülen terör belasının çözümü, en son noktada terör örgütü liderinin iyi niyetine ve örgütüne söz dinletme alternatiflerine kaldı...

PKK terör örgütüyle masaya oturulmayacağını söyleyen, terör örgütüyle katiyen pazarlık yapmadıklarını ifade eden 10 yıllık siyasal iktidar, terör sorunun çözümünde neredeyse çuvallayacak boyuta geldi/getirildi... Bir kere, Türkiye'nin çözmesi gereken mesele, terör belasıdır.

* * * *

Nedense, medyamızın yandaş kesimlerinde bu husus, ısrarla "Kürt Sorunu" olarak yansıtılmakta ve bu durum, güvenlik boyutundan arındırılarak, "Demokratikleşme" meselesi olarak topluma yutturulmakta.

Terör sorunu çözüldükten sonra, zaten yapılması gereken demokratikleşme adımları atılır.

Fransız İhtilalinin tüm dünyaya ilham verdiği "Kardeşlik", "Eşitlik", "Özgürlük" olgularının içleri, bugün için ülkemizde esas manasıyla doldurulamamakta ve bu olgular toplumda istenilen derecede varolamamaktadır.

Bizlerin birinci meselesi aslında, ülkemizde gittikçe yükselen "kutuplaşma" tutumunun biran önce çözümüne yönelik adımların atılması olmalıdır.

* * * *

Tabii ki bu da, ancak toplumun aşırı şekilde elektriklenmesine neden olan ötekileştirici siyaset dilinin terk edilmesiyle mümkündür...

Sokaklarda insanlar, inandıkları dava uğruna birtakım gösteriler tertiplemekte ve hükümete seslerini duyurmak amacını gütmekteler...

Türkiye'nin iç politikadaki esaslı sorunları, siyaset arenasında varolan partilerin her birinin sahip oldukları ideolojik bagajlardan bir türlü kendilerini arındıramamalarıdır.

Dikkat ediyorsanız, AK Parti Genel başkanı ve başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yapmış olduğu söylevlerinde mutlaka anamuhalefet partisi CHP'sine "dokundurmadan" edemiyor...

Cumhuriyet Halk Partisi'ni sürekli ağzına dolayarak, meydan siyaseti yapmakta. Ülkemizdeki demokratik alan ve ifade özgürlüğünün en büyük tehdidi nasıl ki, muhalif kişilerin demir parmaklıklar ardına gönderilmesi ve uzun süren tutukluluk halleri ise...

Siyaset kurumunun da en büyük handikabı ve olgun politikalar üretememesinin gerekçesi de, meydan söylevlerinin gündemimizde çokça yer kaplaması...

Sayın Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisinin Mısır ziyaretini eleştirdi ve dediğim gibi bu hususu, daha önceki olaylarda yaptığı üzere diline doladı.

Siyaset tarihimiz ilginç demeçlere ve diyaloglara sahip...

Sayın Erdoğan, daha önceleri pasif bir siyasa izleyen anamuhalefet partisini alaycı bir üslûpla eleştirir ve böyle muhalefete "can kurban" derdi...

Şimdi ne oldu da, bir siyasal partinin yapması gereken diplomasi ziyaretleri ve istişare toplantıları yapan CHP önde gelenleri, başbakan tarafından topa tutulur oldu?

İç politikada hâlâ aylarca sürüncemede bırakılan meseleler var, bunların çözümü için birtakım tavizler verilmekte veya sorunun çözümü yolunda ayak sürmeler yaşanmakta...

Lâkin, bizim iktidarımız, gereksiz yere toplumda varolan tansiyonu yükseltme yolunu, akliselime ve itidale tercih etmekte... AKP ve PKK arasında sürdürülen "çözüm süreci" denen muğlak süreçten ötürü, PKK yandaşları İstanbul'un belli semtlerinde sokakları savaş alanlarına çevirirken, güvenlik güçlerinin müdahalelerinin göz doldurmaması; ama buna istinaden toplumun müzmin kanadının demokrasi temelli eylemlerinin sert bir şekilde bastırılması, tamamiyle samimiyetsizliktir...

* * * *

AK Parti hükümetinin birinci öncelikleri...

-Terör sorununu halletmektir.

-Toplumdaki kutuplaşmayı artık daha fazla sürdürmemektir.

-Yangına benzinle giden siyaset dilinden vazgeçilmelidir.

-Toplumdaki hassasiyetleri anlama yolunda daha fazla çaba harcanmalıdır.

-Hırçın siyaset dilinden uzaklaşılmalıdır.

-Hayat tarzlarına müdahale olarak algılanacak politika ve icraatlarda, toplumun gazını alabilme adına, toplumun diğer kesimlerinin sözcüleriyle istişare kapısını açık bırakma.

-Demokratik hayatın "sterilizasyonu"...

-Tüm kesimlere eşit mesafede olma.

-Laiklik ilkesinin gereği, din dilinin, siyaset içinde kullanımından vazgeçilmesi.

-Ilımlı İslam denilen deli gömleğinin, Türkiye mümessilliğinden vazgeçilmesi.

-Siyasetin daha kapsayıcı bir modelle yapılması.

-Çoğunluk demokrasisinden, çoğulcu demokrasiye geçişi sağlayacak mekanizmaların içselleştirilmesi.

-Çoğulcu demokratik yaşamın özümsenebilmesi adına, daha fazla siyasal partilerle mesai geliştirilmesi.

AK Parti sorunlarla karşı karşıyadır... Artık eskimiş ve bayatlamış söylemlerle, seçmenlerin karşısına çıkarak oy devşirme dönemi, AK Parti için de kapanmıştır, kapanacaktır da.

Eskiden, sürekli tepeden inmeci laikliği yaşamının merkezine koyması nedeniyle eleştirilen CHP'sinin durumuna... Bugün itibariyle AK Parti düşmüştür...

Milleti aylardır oyalayan bir siyasal iktidar gerçeği var... Dedikleriyle uygulamalarının kesişmediği, kesişemediği ve birçok alanda başarısızlığa gark olan bir siyasal parti gerçeğiyle karşı karşıyayız.

AK Parti için dışarıdan şişirilen yelkenlerin de sonuna gelinmiştir. Eskisi kadar Avrupa Birliğinin siyasal iktidara destek verdiği söylenemez. Amerika Birleşik Devletleri, dış politikada daha ihtiyatlı bir strateji izlediğinden, AK Parti gittikçe yalnızlaşan bir bölge gücüne dönüşmekte. Ve, bunun adı da "Değerli Yalnızlık" olmakta.

AK Parti, bu kendinden menkul kibir yüklü siyaset diskurunu ve düsturunu devam ettirdiği sürece, birtakım toplumsal sorunlarla karşılaşma risklerine sahip olacaktır.

Bir kere her şeyden önce, birinci yükselen siyasal risk trendi KUTUPLAŞMA ve buna bağlı olarak ülkenin YÖNETİLEBİLİRLİKTEN çıkmasıdır.

* * * *

Terör meselesinin çözülemeyip sarpa sarması durumunda, hem kendi tabanında, hem de muhalefet tabanında yeni şimşekleri üzerine çekmeye aday.

Demek ki, AK Parti hükümeti, dışarıda cevval bir siyaset tutumundan ve dilinden vazgeçmeli-ki ABD bile yoğurdu üfleyerek yeme telaşında- ;yine toplum ekseninde de ülkenin yönetilebilirlikten çıkmaması adına daha fazla "Yapıcı bir Siyaset" izlemelidir...

Ama, görünenin, başbakan Erdoğan'ın her fırsatta etrafına saldıran tavır içinde olduğudur... Türkiye, 1950 yılından beridir içinde olduğu demokratik parlamenter rejimden taviz vermeden yoluna devam etmek zorundadır. Ülkemizin görece Ortadoğu ülkelerinden ayrılan en büyük yönü, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK gibi bir liderinin ve önderinin olmasıdır. Onun düşünce felsefesi çerçevesinde, laik, demokratik sosyal hukuk devletine halel getirecek, demokratik cumhuriyet rejiminin işlerliğine taş koyacak her türlü yanlışlık ve gafletten uzak durmak gerekecektir.

AK Parti, acaba ne kadar samimidir, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti mefkûresinde?

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.