Türkiye'de Statüko Ve Sol'un Muhafazakarlığı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Statüko;yıllardır tartışılan bir kavramdır. Ve mütemadiyen CHP ile özdeşleştirilir statüko kavramı. Sözcük anlamı olarak mevcut durumun devamı anlamına gelen statüko, CHP özelinde vesayetçi, asker yoğun, bürokratik kadrolar diye sıfatlarla anılır.

Konuya bu yönüyle meraklı olanlar da statüko dediğin vakit CHP özelinden işi Kemalizm’e ve hatta Atatürk’e kadar götürme küstahlığını gösterirler. 12 Haziran’da yapılacak genel seçimler öncesi parti listelerinin ilan edildiği şu günlerde “bilimsel düzeyde” siyasi analiz yaparsak statükoya ilişkin çok geniş bir sahayla karşılaşacağız.

Partiler açısından bakarsak bu memleketin en büyük mevcut statükosu şüphesiz AKP’dir. 8 yıldır iktidarda olan bir parti kamuoyu yoklamalarında da birinci parti olarak gösteriliyorsa bize de bu durum hakkında statükonun devamı demekten başka çare kalmayacaktır. İktidarda olmayan, gücü olmayan, büyük kitlesi olmayan, kendisine biat edilmeyen bir yapı –ki bu YCHP oluyor- sadece ve sadece Türkiye gibi az gelişmiş bir ülkede statükocu olabilir.

İkinci statüko, medyadır. Medya değişmez. Medya her zaman iktidardır. Patronaj ilişkileri çerçevesinde yükselen güç özgürlükle buluştuğu vakit iktidarla olağanüstü ilişkiler kurabilmektedir. Türkiye özelinde medya var olduğu ilk günden bugüne statükoyu devam ettirmiştir. Yeri gelmişken şu merkez medya- çevre medya veya öteki mahalle gibi kavramların da içini dolduran yapıların yanlış yerde konumlandığını da söyleyelim. Merkez’de olan bir AKP’ye destek olan medya nasıl çevre medya oluyor anlamak imkansız.

 

Üçüncü statüko ise seçimin tek galibi olan statükodur. Yani merkez sağdır. Bu ülkenin en büyük statükosudur. 1950 seçimlerinden beri hiçbir zaman koltuğundan kalkmayan sağ iktidarların yerinde statükoyu solda tanımlamak akıl tutulmasından başka bir şey değildir. Merkez sağ, 61 yıldır Türk halkıyla alay etmektedir. 2011 aday listelerine bakınca istisnasız her partide merkez sağın önemli isimlerinin Meclise taşınmaya çalışıldığı görülmektedir. AKP, önümüzdeki dönem için bir yandan teknokratlar partisi haline dönüşmeye hazırlanırken, diğer yandan “başkana bağlı” bir ruhla ustalık döneminde yeni bir toplum inşasına hazırlanmaktadır. Ve kadrosundaki merkez sağ blok muhafazakarlıktan liberal sağa doğru eğilim göstermektedir.

CHP listelerine baktığımızda da durumun vahameti ortadadır. Kendi üyelerini bile tedirgin eden isimlerin listeye konulması partinin sosyal demokrat olduğu iddialarını tamamen yalanlamıştır. Merkez sağın en kuvvetli isimlerinden olan Mehmet Haberal, Turhan Tayan ve Aytun Çıray gibi isimleri önemli illerde listeye alması parti tabanında tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Şu tablo altında çok net olarak söyleyebileceğimiz husus ise, CHP listelerine Merkez sağ’ın beyni olan Süleyman Demirel’in açık bir müdahalesi olduğudur. Zaten DP eski başkanı Cindoruk’ da: “Artık gönül rahatlığıyla CHP’ye oy verebilirim.” diyerek tespitimizi doğrulamıştır. CHP’nin yenileşmiş çizgisi merkez sağa doğru kaymıştır. Benzer durum MHP için de geçerlidir. Konuya örnek olsun diye Murat Başesgioğlu demek yeterlidir. Hatta ve hatta BDP de merkez sağın etkisinde kalmıştır. Altan Tan gibi bir ismi destekleme kararı almak ve aday göstermek merkez sağın fraksiyon farklılığında aday yaratmakta güçlük çekmediğinin göstergesidir.

Sonuç olarak, Seçimde hangi partinin birinci olduğunun hiçbir anlamı yok. Zira hangi parti gelirse gelsin ülkenin efsanevi statükosu olan MERKEZ SAĞ 61 yıldır olduğu gibi iktidarını sürdürecektir.

Türkiye’de Merkez Sol’un Muhafazkarlığı:

İstisnasız herkes, önümüzdeki seçimlerin Türk siyasal hayatının en önemli seçimi olduğu noktasında hem fikir. Hatta ilk defa toplumsal olarak bu konuda bir mutabakat sağlanmış durumda. Buna karşın Siyasi hayatın en pasif seçim propaganda süreci yaşanıyor. Seçime bir ay kala hâlâ meydanların boş durması belki de sonucun bilindiği bir seçime gidişin işaretidir.

Bir yanda 9 yıldır memleketi yönettiği iddia edilen AKP iktidarı gücünü perçinlemek amacını taşımaktayken diğer yanda AKP karşısında en güçlü parti olan CHP ise çalışmalarının halk tarafından teveccüh görmesini istiyor. Bu amaç için partinin vitrinini baştanbaşa değiştiren bir anlayışa imza atıldığına hep birlikte şahit olduk.

Şüphesiz ki CHP’de eleştirilebilecek çok fazla konu var. Her akşam TV ekranlarında boy gösterenlerin de ağız birliği yaptığı gibi CHP yönetimi değişim şablonunda karşı tarafa çok fazla koz verdi. Ayrıca herkesin yeni CHP anlayışına yönelttiği en büyük eleştiri partinin sağa kaydığı eleştirisidir. Eleştirilere katılmakla beraber şeytanın avukatlığını yaparak şu soruyu sormamak kabil değil. 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde Baykal’ın Merkez Sağ’ın önemli isimlerinden İlhan Kesici, Yaşar Nuri Öztürk gibi isimleri partiden vekil yapması partiyi sağa kaydırmış mıdır? Bu soruya cevap verildiği takdirde yapılacak eleştirilerin daha iyi konumlandırılabileceğini düşünüyoruz. Aslında sorunun özü çok farklı boyutta değerlendirilmelidir.

Türkiye’de Merkez Sol ideolojinin muhafazakarlığını tartışmaya başladığımız vakit sorunu çözme noktasında ciddi adımlar atılacağını düşünmekteyiz. Kendini merkez solda konumlandıran CHP, sosyal demokrat diyalektik ile ittifakını kurarken, Türk siyasal tarihinde seçmen kitlesinin de azınlığının oyuna talip olmayı bir bakıma hedeflemiştir diyebiliriz.

Merkez solu sosyalist çizginin dışına çıkaran ilk gelişmelerin Ecevit ve Feyzioğlu’nun Ortanın Solu fikriyle oluştuğunu söylememiz zor değildir. Gelişen süreçte özellikle 90’larda “ Anadolu Solu” gibi yaklaşımlarla CHP merkezinde şekillenen kavramların yeni dönemde geniş kitlelerle bütünleşmesi için kamuoyunun farklı noktalarda tanıdığı kişilerin parti içerisinde konumlandırılması aslında bir sürpriz değildir.

Merkez soldaki muhafazakarlık, “bizden başka kimse CHP’li olamaz, ancak herkes bize oy verebilir” şeklinde özetlenecek kadar basittir. Buna karşın merkez sağ bloğun aynı katılıkta olmaması yıllardır seçmen nazarında kendilerini iktidarda tutmaktadır. Örneğin CHP eski genel sekreteri Ertuğrul Günay’ın AKP saflarına katılması AKP için “partiyi böler” sorusunu hiç akla getirmemiş üstelik kendisi Kültür Bakanlığı ile ödüllendirilmiştir. Merkez Sol’un muhafazakarlığı bu tutumu “namus” kavramıyla değerlendirdiği için başından itibaren bu yaklaşımı tasvip etmemiştir. İşte bu tutum merkez solun aşmaya çalıştığı en büyük paradokstur.

CHP içerisinde kurucu felsefeye, Cumhuriyet Devrimlerine bağlılık, partinin ana misyonu çizgisinde şekillenir. Ve hiç kimse bu ilkeleri tartışamaz. Gelişen dünyada tam bağımsızlık vurgusu ile dış politikada etkin olma eğilimi ve içerde ulus devlet modeli ölçüsünde geliştirilecek sosyal devlet olgusu CHP için belirleyici olmalıdır.

CHP’nin önündeki en büyük sıkıntı İktidarın izinde muhalefet çizgisinden sıyrılamamasıdır. Özgün politikaların daha fazla öne çıkarıldığı bir CHP alternatif olmada sıçrama yapabilir. Tıpkı Aile Sigortası ile seçmenlerde dikkat çekmesi gibi. Ayrıca partinin en önemli eksikliği İşçi komiteleri veya İşçi Birlikleri örgütlenmelerine yönelmemesidir. Ecevitli CHP’yi iktidara taşıyan en önemli unsurlardan birisi buydu. Yeni CHP’nin daha liberal politikalara eğilmesi seçmen kitlesi açısından olumlu değerlendirilecek bir durum değildir. Bugünkü koşullar altında yeni CHP’nin 12 Haziran seçimlerinde iktidarı kurabilmesi pek mümkün görünmese de yakın gelecekte CHP iktidarı kurulması kuvvetli bir olasılık olarak karşımızda duruyor. Bununla beraber 12 Haziran akşamı çıkacak sonuca hiç kimse şaşırmasın. Müspet veya menfi…

Zira Demirel’in de dediği gibi “ Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir.”

Saygılarımla

ilker.ekici@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.