Türkiye Suriye İlişkileri (Adnan Menderes- R.Tayyip Erdoğan)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Cumhuriyetimizin kuruluşu olan 1923 yılı ile beraber alevlenen Türkiye – Suriye anlaşmazlıkları günümüze kadar devam etmiştir. Aynı tipteki politikalar ve politikacılarla da ileride de devam edecektir.

Suriye, daha kendisi manda iken bağımsızlığını kabul ettirip kendi arzusu ile Türkiye’ye katılan Hatay ı asla içine sindirememiştir ve sindiremeyecektir. Başka bir deyişle, birbirleri ile akraba olan bölge halklarının aralarında bir sorunları yoktur ama sömürgeci devletler bölgeyi kaybetmemek adına sürekli yaraları kaşıyacak, kabuk tutmasına asla müsaade etmeyeceklerdir.

Her iki ülkenin de kurulduğundan beri devam ede gelen sorunlarına biz Demokrat parti ve AKP dönemleri açısından bakarak neden bir türlü halkların dost ve akraba olduğu bu coğrafyaya barışın gelmediğini kısaca irdeleyeceğiz.

İkinci dünya savaşı sonrası Fransa’nın bölgeden çekilmesi, İngilizlerin kazanan tarafta olmalarına rağmen büyük güç kaybetmiş olması Ortadoğu’da çok büyük boşlukların doğmasına neden olmuştu. Savaştan süper güç olarak çıkan ABD ve Rusya politik olarak o bölgede büyük bir mücadele içine girdiler.

Türkiye’de Atatürk’ten sonra son derece pısırık bir politika izleyen İsmet İnönü’nün ardından İktidara gelen Demokrat parti, pısırık politikalardan vazgeçmiş, tamamen teslimiyetçi bir politika gütmeye başlamıştır. NATO ya girerek, ikili anlaşmalar yaparak bağımsızlığından vazgeçmiş, Tabir yerinde ise ülke altın tepsi içersinde küresel çeteye ve onun icra organı ABD ye teslim edilmiştir.

Soğuk savaş bütün hızı ile devam etmektedir. ABD artık bir süper güç olmasına olmuştur ama bunun sadece mazlum ülkelere geçeceğini bilmektedir. Örneğin Süveyş bunalımında batılılar mısırın üzerine kâbus gibi çöktüklerinde Rusya devreye girmiş verdiği ültimatomlarla onları geri püskürtmüştür. Böylece klasik bir Arap milliyetçisi olan Nasır’ı kendi tarafına çekmeyi başarmış, Ortadoğu’da bir taş ile iki kuş vurmuştur. Bu yüzden ABD Suriye üzerindeki planlarını bizzat uygulamak yerine Türkiye’yi ve Adnan Menderes’i taşeron olarak kullanmayı yeğlemiştir.

Fransız sömürgeliğinden yeni kurtulmuş Suriye de batıya hoş gözle bakmamaktadır. Bu yüzden Rusya ile dost ilişkiler içindedir. Türkiye Irak ile Bağdat paktını oluşturmuş ve içine diğer Ortadoğu ülkelerini katmak istemektedir. Böylece Ortadoğu ABD egemenliğine katılmak istenmektedir. İsrail’in kuruluşunda ABD nin tutumunu gören ve İsrail’i tanıyan tek komşu olan Türkiye’yi bilen Arap ülkeleri ise bu duruma karşı tedirgindirler. Hele Rusya’ nın itirazı ile ABD nin pakta fiilen katılmamış olması tedirginliği daha da arttırmaktadır. Bu pakt, Tam tersi bir işlev görmüş, Rusya’nın bölgedeki nüfuzunun artmasına neden olmuştur. Suriye’nin Mısır ile kurduğu ortak devlet buna örnektir.

ABD nin emri ile Suriye’ye karşı son derece saldırgan bir tutum içinde olan Adnan Menderes adeta kraldan çok kralcı kesilmiş, ülke içindeki diktatörlüğünü tam tesis adına ABD nin desteği için Suriye’ye saldırmayı kafasına koymuştur. Bu o kadar öyledir ki, bir yandan Suriye sınırına asker yığıp tatbikat yapıp tehditler yağdırmakta, bir yandan da Irak ve Ürdün kralları ile ABD büyük elçisinin de katıldığı görüşmede “Suriye’nin maalesef bir Sovyet uydusu olduğunu görüyoruz. Belki bu tehlikeli ve talihsiz durumla ilgili bir şeyler yapmak için bize çok az zaman kalmıştır. Ama Suriye’nin tam ve tipik bir Sovyet uydusu olmaması için geriye kalan formaliteler de kısa zamanda tamamlanacaktır.…” diyerek ne denli iştahlı olduğunu göstermiştir.

Aslında bu bir ABD planıdır. Ne yazık ki Rusya’dan gelen sert tepki sonucunda ABD ve Adnan Menderes geri adım atmışlardır. Adnan Menderes iki ülke arasında bir sorun olmadığını durumun kutuplar arası bir problemden kaynaklandığını söylemiştir. Ayrıca, Türkiye'nin dışarıdan Ortadoğu'ya gelmek isteyenlere karşı uyanık olmak ve müttefiklerini uyarmak vazifesidir, demiştir.

Kısa aralıklarla verilen taban tabana zıt bu iki söylem sanki R.Tayyip Erdoğanı hatırlatıyor.

Günümüzde Türkiye – Suriye ilişkilerine baktığımızda da farklı bir durum görünmüyor. Ilımlı İslam projesi ile Ortadoğu da tam bir hâkimiyet kurmaya uğraşan ABD bu gün taşeron olarak yine Türkiye’yi kullanmak istemiştir. Önceleri dostluk, kardeşlik mesajları ile ikna edilmek istenen Esad, başarısız olununca ABD ve Erdoğan tarafından düşman ilan edilmiş, Suriye’nin parçalanması için bu ikili elinden geleni yapmış ve yapmaktadır. Adına ÖSO denilen birçok devletten getirilmiş ve içerdeki kandırılmışlarla birleştirilmiş terör guruplarına her türlü destek Erdoğan hükümetleri tarafından verilmektedir. Bilindiği gibi başbakan da Suriye’ye saldırmaya çoktan hazırdı. Hatta o kadar ileri gitti ki birkaç gün içinde Emevi camiinde namaz kılacağını bile iddia etti.

Ne yazık ki aklını kullanmayanın başına kuranın dediği gibi gökten pislik yağacaktı. Veya tarih ders almayanlar için tekerrürden ibaretti. Devreye yine Rusya girdi ve ABD yine geri çekilerek Türkiye hükümetini ve başbakanın ortada bırakıverdi. O dönemde bu işe çok kızan Menderes Rusya ile iyi ilişkiler kurmaya kalkmış, bunun cezası olarak da o asılmaya giderken sayesinde Türkiye’yi teslim alan büyük dostu ABD kılını bile kıpırdatmamıştır.

Bütün bunları yazmak nerden mi aklımıza geldi? Şu an ABD tarafından giderek yalnız bırakılan başbakan bir yandan da yaklaşan ekonomik krizin altında kalacağını anlamış, önüne gelene çatmaktadır. Bu öfkeden son nasibini alan da Birleşmiş milletler olmuştur. Allah hayırlara çıkarsın, ne diyelim…

 

 

Cem Osman TAMTÜRK

 

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.