Tarikatlı Demokrasi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Osman BUDAK

   Hatırlarsınız; Kemalist devrimlerle ocağına incir ağacı dikilen tarikatlar, bir aralar meydanlara dolmuştu. Evet, meydanlara doldular! Sakın ha, meydanlara dolmak gibi gayet demokratik ve ilerici bir şeyi bu dogma yuvaları için nasıl kullanabildiğimi sorgulamayın. Daha düne kadar “Cumhuriyet Mitingleri” için; “Miting, meclisin iradesinden üstün değildir” diye lafazanlık yapanlar, o gün “ortak akılsızlık” içeren hareketleriyle, bu düşüncelerini meydana inerek(!) ifade ediyorlardı.

    Meydana dolmak gibi gayet demokratik ve ilerici eylemlerin, böylesi dogmatizm esiri insanlar için bir anlamı bulunmadığından insan şaşırıyor elbet. Nasıl oluyor da oluyor demeyin. Topluma dayatılan ciddi bir yanılgıdır; “tarikat demokrasisi”.

    Bu demokrasi, öyle bir demokrasidir ki hukuk mukuk tanımaz. Tarikat demokrasicileri için demokrasi; salt bir parmak hesabı rejimidir. Rasyonel düşünme, irdeleme, tartışma gibi unsurlar önemli değildir onlara göre. Ne de olsa biat kültürüyle yetişmişlerdir. Önemli olan sorgulamak değil, iman etmektir.

   Halk cahil, halk eğitilmemiş; halk bunlara paralel olarak muhafazakâr, halk geçim derdine düşürülmüş, ‘yeşil kartını mı alalım, Kıbrıs’ı mı verelim?’ sorusuna ‘yeşil kartım kalsın’ diyen bir halk…

    İşte bu hale getirilmiş bir halka, tarikat yollarını da açarsanız ortaya demokrasi açısından ciddi sorunlar yaratan bir tablo çıkar; çünkü tarikatlara teslim edilen bir kişinin özgür iradesinden söz edilemez. Bir ağanın emri altındaki maraba ile tarikat şeyhinin emri altındaki emekçinin teorik olarak hiçbir farkı yoktur. Zira ortada irade yoktur.

   <?xml:namespace prefix = o />

   Tarikatla Demokrasi Olmaz

   Nasıl olabilir ki?

   Hürriyet Kelebek'ten (2 Temmuz 2004) Kadiri tarikatıyla ilgili bir haberi anlatayım da siz karar verin isterseniz.

   Kadiri tarikatının müritleri; şeyhleri izin vermediği sürece işyeri açamazlarmış, evlenemezlermiş, çocuk sahibi bile olamazlarmış. Müritlerin kızları ‘şeyh efendi’ye hizmet edebilmek için birbirleriyle yarışırlarmış.

   Görüyor musunuz aslan demokratları!

   Devam edelim…

   Şeyh, müritlerin gözünde ulaşılmayan bir varlıktır. Şeyhin berberde kestirdiği saçlarını, kestiği tırnaklarını toplayıp saklayan bile vardır. Bir gün sohbet toplantısının ardından şeyh çay içmişti. Tekrar çay getirmesi için bardağı uzattığında bardağın dibinde kalan çayı içmek için müritler birbirine girdi.” diyor haber metni.

    Dahası var…

    Yine bir gün, şeyh kendisinin aldığı iç çamaşırı küçük gelince değiştirilmesi için geri gönderdi. Ama iç çamaşırı geri gitmedi. Müritler arasında öpüp-koklandıktan sonra bir mürit satın aldı. Zaten şeyhin bir eksiği olduğu zaman ortaya söylerdi, müritler anında yerine getirirdi.

    Evlenmek için, çocuk sahibi olmak için, dükkân açabilmek için şeyhinden izin alan; mide kaldıracak bir şekilde don koklayan, bunu eline yüzüne süren, şeyhinin kulu kölesi insanlar siyasal seçimini özgürce yapabilir mi, oy kullanma hakkını özgürce kullanabilir mi?

   Kendi ülkesindeki farklı inançlara saygısı olmayan; bu yüzden ısrarla ümmetçiliğini beyan eden insanlardan hürriyetçi çıkar mı?!

   Belgesel çekimi için, Kayseri Kalesi’ne asılan Bizans bayraklarına tahammül edemeyen insanlardan hoşgörü beklenebilir mi?!

   Türban davası ile özgürlük havarisi kesilenlerin, daha sonradan “madem Müslümansın” diye başlayan dayatmaları demokrasi kültürüyle örtüşebilir mi?!

   Demokrasi, liberalizm diye çığlık atarken; aynı zamanda “okurumuz buna hazır değil” diyerek kendi yazarının yazısını yayından kaldıran bir basın, gerçekten de samimi mi?!

   “Evrim teorisi” gibi bilimsel bir olguya reklamlarında bile katlanamayarak, onu sansürleyen yine aynı basın, acaba liberalizmden gerçekten de bir tutam ışık kapabilmiş midir?!

   Ya da insanları manşetlerde hedef göstererek ölümlerine sebep olan “kardeş” basın, hümanist duygular besliyor olabilir mi?!

 

   Demokrasi ile Şeriat Çatışır!

   Sevgili okurlar; demokrasi, insan hakları ve özgürlükler, bu kavramlara değer veren kişiler ve kurumlar için geçerlidir. Onu içten içe oymaya çalışan, amaç değil de araç olarak görenler için değil...

   Demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin esas olduğu bir çoğunluk yönetimidir. Laiklik ise, devletin dinlere eşit uzaklıkta bulunmasını ifade eder. Sadece çoğunlukçulukla demokrasi olmaz. Bugün bu konuda düşülen en büyük hata budur. Madem ben daha fazlayım; her istediğimi yaparım mantığıdır bu. Oysa demokrasiyi tanımlarken temel hak ve özgürlüklerin esas olduğundan bahsetmiştik.

   Demokrasi, azınlıkların da bir gün iktidara gelebileceği hesabını yaparak onları koruyan bir sistemdir. O yüzden bir “çoğunluk diktatörlüğü” asla olamaz ve olmamalıdır.

   Peki, tarikatların tabi olduğu “şeriat” nedir? Şeriat; dünyayı da, ahireti de düzenleyen İslam kuralları ve bu kurallara göre kurulduğu kabul edilen teokratik devletin temelidir.

   İslam kurallarının uygulanmaya çalışıldığı bir toplumda “inanç özgürlüğü”nden nasıl söz edebiliriz? Peki, böyle bir sistemde Müslüman olmayan ya da bu kurallara göre yaşamak istemeyen Müslüman yurttaşlarımız için bir özgürlük mevcut mudur? Eğer mevcutsa, bu vatandaşlarımız ikinci sınıf insan mıdır?

   Bu sorunlar yüzündendir ki teokratik sistemler diktatörlüktür. “Diktatörlüğe özgürlük” söylemi ise trajikomik bir ifadedir. Maalesef, insanlarımızın kafası o kadar bulandırılmıştır ki bu temel gerçekleri görmekten bile oldukça uzaktadırlar. İlginçtir, bugün genç kızlarımız “türbana özgürlük” sloganları içerisinde kendilerini prangalara bağlar olmuştur. Ne acıdır ki, “Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış fikir bırakmıyorum. Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir!” diyen bir liderin “kendini sevmeyen” torunları, akıldan fikirden uzak böylesi düşüncelerin ve bu düşünceleri pompalayan tarikatların esiri olmuştur.

   Tarikatlarla, cemaatlerle demokrasi olmaz gerçeği ortadayken; bir bakıyoruz, bu kesim “demokrasicilik” oyununu sahneden düşürmez olmuş. Her gün yarım milyondan fazla bedava dağıtılan gazetelerinde sürekli bir demokrasi vurgusu hâkim.

 

   Şeriat – Demokrasi Diyalektiği

   Allah Allah!

   İyi de arkadaş, sen özünde bu kavrama değer veriyor musun ki…

   Mesela en başta, bu ülkeye demokrasinin gelmesi için her türlü gerici kurumu yıkan Mustafa Kemal’le barışık mısın?

   Yoksa O’nun bu kurumları yıkarkenki devrimciliğine karşıt olarak onu “demokrat olmamakla” mı suçlamaktasın?  Devrimde halk oylaması mı istemektesin?

   Demokrasinin olmazsa olmaz olgusu laikliği, kendi dar şeriatçı aklınla yeniden tanımlamaya mı kalkmaktasın?

   Sanı profesör, ama kendi kompresör bile olamayacak adamlarla kalkıp demokrasi dersi vermeye mi kalkıyorsun?

   Tüm bunları bir de oturup demokratlık kisvesi altında mı yapıyorsun?

   Tam bir şeriat - demokrasi diyalektiği! Tabii, anlayana…

 

   Üç Ana Çarpıtma

   Bu konuda üç farklı çarpıtma söz konusu:

   1) Çoğunluğun “Müslüman” olduğunu vurgulayarak, totaliter bir devlet arzusunu, sanki “demokratik” bir istemmiş gibi topluma sunmak,

   2) Şeriat devletine karşı çıkanları, Müslüman değilmiş ya da İslam dinine küfrediyormuş gibi yorumlamak,

   3) Laikliği, sanki toplumun demokratik isteklerine karşıymış ya da din düşmanıymış, yani bağnazlıkmış gibi göstermek.

   Bizim dincilerimizin demokrat-yobaz olmasındaki temel etkenler işte bunlardır. Demokrasiyi kendi silahı ile yıkmaya çalışmaktadırlar. Çoğunluğun gücünü demokratik olmayan bir biçimde kullanılmamasının tek güvencesi ise temel hak ve hürriyetlerdir. Din konusunda bu “temel hürriyet” inanç özgürlüğü, “temel hak” da anayasamızın değiştirilemez ilkelerinden biri olan laikliktir.

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 10’da yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 10’u indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.