Tamamlanamayan Bir Yazı...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

TÜSİAD’IN yeni başkanı Sayın Muharrem Yılmaz, seçildikten sonra yaptığı konuşmasında, TÜSİAD-hükümet ilişkilerine yönelik aşağıdaki okuyacağınız değerlendirmeleri yapmış.

“Hükümetle çatışma içinde olmak... Böyle bir algıyı değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Ülkenin ihtiyacı olan çatışma algısı değil. Her alanda barış, uzlaşma, işbirliği ve bunun yaratacağı toplumsal refahın gerçekleştirilmesi. İş dünyası olarak bu refahın oluşmasında elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ancak bunun sağlam zeminlere oturmasını beklemek de hem hakkımız, hem görevimiz.” (www.milliyet.com.tr/27.02.13)

Hükümet ile TÜSİAD, anayasa değişikliği referandumunda bildiğiniz gibi bir polemiğe gark olmuştu...

O zamanın TÜSİAD başkanı, kendince çekincelerini ifade etmiş...

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da...

“Bitaraf olan bertaraf olur” vecizini dile getirmişti...

Türkiye’de sağlıklı bir demokrasi geçmişi olmadığından ötürü, devletten bağımsız kuruluşlar ve kurumlar da, “Olması Gereken” davranış örüntülerini sergileyemiyorlar...

Daha çok “olan mekanizmalar” tercih edilmeye devam ediyor...

Sivil toplum kuruluşları olmalarına rağmen, siyasî iktidarla çıkarları zedelenmemesi adına, gerekli baskı ve denetleme işlevi yerine getirilemiyor.

Birçok firmanın hükümetle akçeli bağlantıları olduğundan ötürü; demokratik süreçler safhasında siyasi erkin denetlenmesi, sorgulanması, dizginlenmesi işlevleri, “sivil” olan kurumlarca yeterince yerine getirilemiyor.

Sermayenin teşkili ve arttırılması meyanında cari siyasî irade ile organik ilişki içine girilmesi, toplumsal çıkarların arka plana itilmesine neden olmakta.

AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte sosyo-politik düzeyde yaşanan değişime istinaden, ekonomik boyutta da bir değişim/gelişme yaşandı.

Anadolu Sermayesi... Veya, Anadolu Kaplanları...

İstanbul Sermayesine koşut olarak, gittikçe palazlanan bir Anadolu sermayesinden söz etmek mümkündür...

* * *

Sabah gazetesi yazarı Sayın Hasan Bülent Kahraman’ın (26.12.2012) tarihli makalesinden bazı okumalar yapmamız gerektiğini düşünmekteyim...

“AK Parti çevredeki (taşradaki) merkez ve merkezdeki çevre dediğim, metropollerin etrafına serpilen uydu kentlerin desteği ve gücüyle geldi. (Varoş artık bu gücü ifadede küçük kalıyor, çünkü uydu kentlerin de varoşları olabiliyor.) Ama ekonomik gücü Anadolu Sermayesidir. Aradan geçen 10 yılda İstanbul Sermayesi Erdoğan iktidarına çok direndi. Onunla çeşitli cephelerde savaştı. Fakat sonunda bu sosyolojik ve ekonomik gücün farkına varınca ve ordu ve bürokrasinin temsil ettiği vesayet sisteminin tahtından indirildiğini görünce iktidarla uzlaşmanın yollarını aradı. O kadar ki, yeşil sermaye felan diyen ve ulusalcı cephenin keskin destekçilerinden biri olan, Türkiye’nin en büyük sermaye grubu, şimdi son bir ihalede gidip zamanında asker tarafından aforoz edilen, ambargo koyulan bir grupla ittifak etti.

Şimdi sorulacak soru şu: Bu uzlaşma, AK Parti bünyesinde bir sarsıntı meydana getirir mi? Getirebilir. Bu parti daha ilk gününden itibaren bu hassas dengenin üstüne oturdu: Partide çok etkili olan bazı isimler daima küçük sermayenin sözcülüğünü, temsilciliğini yaptılar. 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu dengeler işledi ve sonuç bu doğrultuda alındı. Şimdi yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçimine, yerel seçime, belki referanduma giderken gene bu diyalektiğin devreye girmeyeceğini söylemek zor. Hele ki; yeni ittifaklar kurumuşken, bir kesim muhalefeti, iktidar partisinin içinde arayabilir. Bazı hassasiyetleri kaşıyabilir. AK Partinin iktidarının bundan sonraki hedefinin bu ittifakın Anadolu’yu terk etmek anlamına gelmediğini kitlelere duyurmak olduğunu tahmin etmek zor değil. (...)”

Pekâlâ, bir sivil toplum kuruluşu, ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirdiği ülkenin/devletin hükümetiyle çatışma içinde “zaten” olmamalıdır...

Da, demokratik toplum olmanın gereği, sivil toplum örgütü olarak, devlet organlarıyla sadece kapitalist hedeflerin kotarılması adına ilişkiye ve işbirliğine girmek te pek etik olmasa gerek...

Adalet ve Kalkınma Partisi, görece siyasal iktidarını pekiştirirken, sermaye gruplarıyla ilişkilerini düzeltirken ve yeniden tanımlarken...

Demokrasimiz, temel insan hak ve hürriyetlerimiz düzey atlıyor veya atlayacak mı?

Aslında, bu duruş veya görüş dönüşümü nasıl okunmalı? Çevrenin desteğiyle iktidara gelen, yine çevrenin hassasiyetlerini seslendiren, kendi sermaye odağını, Anadolu Sermayesini yeniden “vareden”; bununla birlikte ittifak yaptığı siyasal hareketle gittikçe palazlanan Anadolu Sermayesinin desteğini, siyaset etmenin zorlaştığı süreçlerde arkasında bulan ve hisseden AK Parti’nin büyük sermayeyle de arasını bulması, siyaset kurumu içinde bulunduğu pozisyonu iyice tahkim eden bir partiyle, bizleri karşı karşıya bırakmaktadır.

Değerli okuyucular, ben, bu yazıyı tamamlayamıyorum...

Sayın Hasan Bülent Kahraman’ın okumalarıyla, TÜSİAD’IN yeni başkanının açıklamalarını nasıl bir düzlemde buluşturmalıyız?

Veya, örtüşen yanları var mı? 

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.