SUÇLU EV SAHİBİ Mİ?, HIRSIZ MI?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Murat KUTLUOL

Hani Nasrettin Hoca’nın herkesçe bilinen bir fıkrası vardır. Yazıma birazda tebessüm edelim diye bu fıkra ile başlayayım istedim. Bir gün Nasrettin Hoca'nın eşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına anlatınca her kafadan bir ses çıkmaya başlamış.
Birisi :
- Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki?
Bir başkası :
- Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor? Diye konuşmuş.
Bir diğeri de :
- Hocam demiş, kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor.
Hoca kızmış :
- Yahu demiş, iyi, güzel de kabahatin hepsi benim mi? Hırsızın hiç mi suçu yok?

Şimdi efendim, Ergenekon soruşturmasında bu son dalgada yapılan tutuklamalara eleştiriler ve karşı duruşlar, diğer dalgalarda olduğu gibi, her kesimden gelmeye devam ediyor. İşin ilginç tarafı bağımsız Türk yargısı tarafından tutuklanan 8 rektörü hiç çekinmeden, ziyaret eden ve açıkça ‘’eski dille tevkif edilenlere’’ destek verenler var.

Bunu da Atatürk’ün adının arkasına sığınarak yapmaları, Anıtkabire düzenledikleri yürüyüşlerle sözde kendilerini haklı çıkarmaya çalışmaları işin trajikomik tarafını oluşturuyor.

Akademik dalga denen bu son operasyonda tutuklanan dördü rektör 8 kişi 'darbeye teşebbüs'ten tutuklandı. Darbeye teşebbüs ne demek biliyor muyuz? Elbette biliyoruz, yakın tarihimizde bunun birçok örnekleri var. Teşebbüs değil gerçekleşmiş dünyaca ünlü darbelerimiz var. Darağaçlarını, idam sehpalarını, zindanlara atılan binlerce insanı, kapatılan ve yıllarca tatil edilen parlamentoyu, sınırlarımız dışına çıkarılan demokrasiyi, yapılan işkenceleri hatırlayabiliyor muyuz?

Eğer ki, ‘’Allah Korusun’’ başarsalardı, o acıları Türkiye bir kez daha yaşayacaktı, yaşatacaklardı.

Darbelerle, Türkiye’nin aydınlık yıllarını yok eden, gerçek manada irticaya uğratılıp Türkiye’yi geriye götüren zihniyet, elbette ki, harekete geçirilmesi ve hedef seçilmesi kolay bir topluluk olan, üniversitelerle sıkı ilişkide olacaklardı. Tıpkı 27 Mayıs veya 12 Eylül darbelerinde olduğu gibi, bunu daha yakın tarihimizden, 28 Şubat sürecinden de hatırlarız.

Şimdi hırsızın hiç mi suçu yok konusuna birkaç örnek verelim. CHP lideri Deniz Baykal zaten Ergenekon soruşturmasına baştan beri karşı çıkan isimlerden. Sanki soruşturmayı yapan savcılar suçluymuş gibi demeçler veriyor. Önceki gün partisinin genel merkezinde il ve belediye başkanları toplantısında şöyle konuşmuştu;
"Daha önce bu davada hukuki bir taraf arayanlar da artık bunun siyasi bir dava olduğunu düşünmeye başladı. Bir yandan iddianame hazırlanıyor, diğer yandan gözaltılar yaşanıyor. Böyle bir iddianame olur mu? Tam bir karmaşa var. Oysa iddianame ciddi bir iştir. İddianamenin başı sonu, çerçevesi bellidir. Dürüst!, namuslu! insanlara bunlar yapılır mı? Ülkenin en önemli hukukçuları bu davanın siyasi bir dava olduğunu söylüyor. Meclis Başkanı gözaltına alınmalar yanlış diyor. Değerli namuslu! adamlar cezaevinde acı çekiyor. Kimseden de ses çıkmıyor."
Bir başka, hırsızın suçsuz olduğunu iddia eden ise, eski başbakanlardan Mesut Yılmaz, Yılmaz şöyle konuştu dün Mehmet Haberal’ı ziyaretinde; Türkiye'de yaşananlara akıl sır erdirmek giderek zorlaşıyor, Türkiye'nin en saygın hukukçuları bu davanın siyasallaştığını söylüyorlar. Bir hukuk devleti için yargının siyasallaşmasından daha tehlikeli bir durum düşünemiyorum."
Son günlerde Ergenekon demeçleri ile dikkatleri üzerine çeken Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’da hırsızı suçsuz bulanlardan. Günay, Türkan Saylan ve ÇYDD'ye yönelik operasyon için “Özellikle o iş çok saptırıcı bir şey oldu. Bazen korkuyorum işi saptırmak için içeride özel gayretler de var mı diye” dedi. Bakan Günay, Ergenekon operasyonları nedeniyle iktidar partisine yönelik eleştirilerin arttığını belirtip, “Şu anda Ergenekon'da süreç AKP'nin aleyhine mi işliyor?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Kesin öyle oldu. Aleyhine işliyor. Bu şeye benziyor. 12 Mart geldi, darbecilik işine bulaşmışları aldı. Sonra döndü Tarık Zafer Tunaya'yı, Bülent Nuri Esen'i almaya başladı ve iş sulandı. 12 Mart bir demokrasi düşmanı hareketine dönüştü. Burada da, bu kadıncağız (Türkan Saylan) velev ki bu işin içinde olsun, onu görme ya, onu görme ya... Daha neler var, onu görme ya.
Bir başka, hırsızı savunan kişi ise, Ulusal Eğitim Derneği Başkanı Aybars Turan. Turan, derneğin 1. Genel Kurul Toplantısı'nda dernek faaliyetlerini bir kenara bırakıp Ergenekon zanlılarını övmeyi tercih ediyor. Tutuklu rektörlere destek veren ulusalcı dernek yöneticisi, Türkiye'deki karanlıkların aydınlanmasına ışık tutması beklenen davadan rahatsız olmuştu ve bu noktada hükümete, dahası halka tepkilerini dile getirdi.
Kimse tutuklananlara yöneltilen suçlamalardan bahsetmiyor, ‘’isnat edilen suçlar demokrasimiz için tehlikelidir, böyle insanlar en kısa zamanda hak ettikleri cezayı bulmalıdırlar’’, diyen bir cesur kimse daha çıkmadı nedense? Bir gerçeği unutuyoruz, son dalgada tutuklanan rektörler, akademik faaliyetleri nedeniyle tutuklanmadı ki. Atatürkçü, laik veya Kemalist oldukları için takibata uğramış da değiller.
Hukuki açıdan her demokratik ülkede darbe en ağır suç değil midir? Eğer iddialar doğruysa ki hepsi güçlü ve somut delillere dayanıyor, söyler misiniz, darbecilerle ilişkiye giren, onlara destek çıkan üniversite yöneticilerinin tutuklanmasından daha doğal ne olabilir?

Burada iki duruma şaşırıyor ve anlam veremiyorum; birincisi tutuklanan rektörlerin atanmasında eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in imzası var. Bilindiği gibi Sezer, atamasını yapacağı kişiler hakkında araştırma yaptırır, resmî kurumlardan istihbarat raporları isterdi.
Şaşırdığım ikinci olay ise, Sezer’den önceki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Prof. Mehmet Haberal'ın gözaltına alındığını duyar duymaz, İstanbul'a uğurlamak üzere havaalanına koşması.
Tüm bu olanların hepsini bir kenara bırakarak hiçbir şey olmamış gibi, emniyet Türkan Saylan’ın evini hiçbir şey yokken aramış gibi davranmamız doğru değildir. Bu durum Türkan Saylan’ın suçlu olduğu elbette ki göstermez. Ancak ortada yürütülen bir soruşturma var ve Saylan’ın evi bu soruşturma çerçevesinde sadece aranıyor. Yani “demokratından” “solcusuna”, “liberalinden” “Kemalistine” “dindarından”, “laikine” akılımızı biraz başımıza toplamamız gerekmiyor mu?
Yargılama sürecinde eğrisiyle doğrusuyla davayı doğru değerlendirmek yerine “sulandırma” gayretlerine düşersek bu Ergenekon Terör Örgütü’nün ilk zaferi olmayacak mıdır? Yazımın başındaki Nasrettin Hoca fıkrasında olduğu ev sahibini suçlamak yerine, eve giren hırsızdan hesap sorulmasını en uygun hukuki bir yol değil midir?
Bu yüzdendir ki, tüm ülke aydınları ve halkımız elele vermeli, demokratikleşme sürecinde, devlet ve hükümetimize sahip çıkılmalıdır. Çünkü yaşayacağımız başka Türkiye yok.
Murat KUTLUOL / 21 Nisan 2009

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Borazanlık yapmaya niyetlenince

İş borazanlık yapmaya niyetlenince övgülerin sınırı olmuyor.
Yıllar önce Turgut Özal şöyle demişti.Ne olacak canım Anayasa bir defa delinince kıyamet mi kopar. Mantık bu olunca saçmalıkları savunmakta böyle oluyor demekki. ne olacak canım Türkan Saylan'ın evi ya da kurduğu dernek basılınca kıyametmi koptu. Sevsinlr sizin hukuk ve demokrasi anlayışınızı. İnsanın tuzu kuru olunca açın halinden anlamazmış. Üstelik şu ısrarla savunulan darbecilik masalları da sıktı. Başından beri diyoruzki buyrun size en büyük darbeci sokakta. Neden kenan Evren tutuklanmıyor?.Yanıt yok ama kaldığımız yerden masallara devam. Yersen. Murat Mutluol sana bir soru. Sen şu yukarda bunların demokrasi adına ve darbeciliğe karşı yapıldığına sen inanıyormusun yoksa inanıyor gibi mi yapıyorsun.

AKP'nin y..akaları

Bu efendinin bir önceki yazısına yaptığım tek cümlelik yorum bu yazısı için de geçerli; "Günümüzde bağımsız yargıdan söz edenlerin aklından şüphe ederim." AKP'nin y..akaları atakta. Aldıkları maaş doyurucudur umarım.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.