Sosyal Medya Üzerine Kişiler Üzerinden İnceleme

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

21.yüzyılın bilgi çağı olmasına karar verilmesinden sonra, birçok alanda hayatın hız kazanması doğal bir sonuçtu. Ortada Kızılderili olmadığına göre dumanla haberleşmenin ve benzeri iletişim aracının miadı doldu. Artık mektup, yalnızca hapishanelerden dışarıya yazılmaktaydı ve bu yüzden cezaevlerinin tarihin çok gerisinde kaldığına dair akıl yürütmek, zor olan bir şey değildi.

İnternetin hayata girmesi her ne kadar 90 sonları olarak gözükse de 2000’lerin başını milat olarak kabul etmek daha doğru bir değerlendirme olacaktır. İlk başlarda internet cafelerde Chat siteleri üzerinden “iletişim” kuran kitle bu yeni dili de öğrenmekte geç kalmadı: ASL PLS?

ASL PLS ile başlayan iletişim denemesi, MIRC gibi alanda biraz daha genişledi. Herkesle konuşmanın veya herkesle iletişime geçmenin “saçmalığını” anlamak için MSN gibi bir ağın icat edilmesi gerekiyordu, öncesindeki ICQ denemesini saymazsak tabi.

MSN, tanıdığınız kişilerle iletişime geçmek için oluşturulan muhtemelen bir şirket içinde, nasıl hızlı iletişim kurabiliriz sorusunu çözmek için ortaya atılan demoydu. 2002-2008 arası yoğun bir şekilde kullanılan MSN, demodan ziyade hayat tarzı haline geldi. Nitekim şirket karlarına bakıldığında bağımlılık düzeyinin “ekonomik” tablosu hakkında çok çarpıcı sonuçlara ulaşmak mümkün.

2008, çok önemli bir tarihin başlangıcıydı aslında. Sosyal ağ kavramı fiili olarak dünyamıza girdi. Önceleri Yonja gibi Türk siteleri üzerinden başlayan arkadaşlık ağları, niteliği genişletilmiş olarak küresel ağların yerel ağlarla buluşması karşısında kısa süreli akıl tutulması yaşandı. Mail atmak artık eskimeye yüz tutmuş bir şeydi, tıpkı telgraf gibi. Genellikle mail adreslerini istila eden “junk” diye bilinen gereksiz postalar, iletişimi dahası sanal bile olsa mektup bekleme heyecanını da köreltti.

Zuckerberg gibi bir öğrencinin geliştirdiği proje dünyaya yayılma başladı. İnsanların içinde kaybolduğu bir sosyal ağ oluşturmayı başarmıştı bu genç girişimci. Mavi zemin üstünde beyaz dolgu karakterle yazılan bir yazı: Facebook

Facebook’un “icat edilmesi” ile birlikte dünya daha çok anlamsız hale geldi. İlk başlarda çok masumane olarak ilkokul arkadaşlarını bulmak için yola çıkan bu tatlı sevimli canavar bugün 6 yaşından 102 yaşına kadar kullanıcıların olduğu sınırsız bir dünyanın adı oldu. Kullanıcıların kendilerine arkadaş edinmesini sosyalleşmek olarak pazarlayan facebook bunun için önerilerde bulunmaya başlayarak da kullanıcının işini iyice “kolaylaştırma” hizmetini ana ekran sloganı da yaptığı gibi ücretsiz yapmaktaydı.

Size arkadaş olma, arkadaşlarınızla konuşma, kurumlarla iletişime geçme, yaşadığınız yeri gösterme, müzik ve dosya paylaşma, fotoğraflarınızı paylaşma, paylaştığınız fotoğraflarda arkadaşlarınızı belirtme, listenizdeki profil resimlerini bir saniye gibi sürede tarayıp koyduğunuz resimle eşleştirmeye yarayan yüz tanıma gibi hizmetleri ücretsiz sunan bu cehennem zebanisi, köyünde ilk defa televizyonu gören köylünün dediği gibi tam da “şeytan işiydi.” Bu “şeytan işinde” vakit geçirenlerin sıkılmaması için de bir şeyler düşünülmüştü: oyun. Bugün facebook, kendi kendini eskitmeyi başaran bu kadar yanlış algı yönetimine rağmen dünyanın en çok kar eden kuruluşu. Telefonların da akıllılaşmaya başlaması ile internet erişimini zaruri olarak gören kullanıcılar haklı olarak sosyal ağ şirketlerine yeni bir kanal daha açtılar: Mobil internet ağı.

 Cep telefonundan ulaşabildiğiniz ağlarla, daima içine almak istedikleri dünyaya daha çok bağlılığınız ve daha çok zaman geçirmeniz üzerine kurulan bu mantıksız mantık insanlara “ben buyum” deme fırsatını ücretsiz sunmaya devam ediyor.

Gerçek şu ki Facebook, Zuckerberg’ün düşündüğünün çok ötesine geçmiş bir dünya halinde şu an. İnsanların ne düşündüğü Zuckerberg’ün umurunda bile değildi ilk başta. Ancak bugün, insanların düşüncesi olmadan Zuckerberg yaşayamayacağını iyi biliyor. Bu alanda Tekel olarak çalışan Facebook, dünyanın en iyi bilişim ve pazarlama uzmanlarını bir araya getirerek inovasyonunu muhteşeme yakın bir hızla yürütüyor.

Facebook gibi küresel bir ağın tekelini kırmak için çok çeşitli sitelerin ve büyük şirketlerin bu pazara girmesine rağmen, Facebook hala alanında liderliğini korumayı sürdürüyor. Myspace, instagram gibi daha çok foto-blog uygulamaları pazarın içerisinde yeni bir pay yaratarak dünyanın zannedildiği gibi o kadar büyük bir yer olmadığını ispatın içine düştüler. Bugün İstanbul’dan New York’a gitmeniz uçakla saatlerinizi alabilirken, oradaki işlerinizi internet üzerinden yürütmeniz sadece dakikalarla ifade ediliyor. Tüm yapmanız gereken, bir bilgisayar ve internet erişiminin olması.

Bu ağ’laşma öyle bir hale geldi ki, Google gibi arama motoru bu yılın başında plus uygulaması ile kendi sosyal ağını oluşturarak ilk başlarda çok sükse yapmasına rağmen hala facebookun elindeki pastayı alamadı. Bunda şüphesiz, Facebook’un daha basit kullanım ve daha etkili ara yüze sahip olması ilk başta gelen etken olarak karşımıza çıkıyor. Google + hayata girdiğinde, birçok facebook kullanıcısının (ki 23-30 yaş aralığını saymak daha doğru) bu alana yöneldiğini görüyoruz. Gerekçe basit: İnsanlar, özellikle genç kullanıcılar Facebooktan sıkıldı.

Facebook’un Türkiye verileri incelendiğinde kullanıcı dağılımlarının özellikle 14-28 arasında yoğunlaştığını görebiliyoruz. Bundaki etkenlerin başında çevrenin sosyal baskısı gelmekte. Bunu iyi bilen Zuckerberg ve ekibi cep telefonlarından yalnızca 0 tuşuna kendi adreslerinin eklenmesinde bir mahsur görmedi. Gelinen noktada “sosyalleşme” adı altında “yalnızlaşma” bizim için kaçınılmaz oldu. Bu yalnızlığın etkileri ise, birçok sahada kendini göstermekteydi: Sınavlarda Türkçe netlerinin düşmesi, yüz yüze iletişimde zayıflama, kendini ifade etmede zorlanma…

14-18 yaş grubuna alfa diyelim. Bu kitle görüldüğü üzere ergenliğe Facebook'ta girmekte veya ergenliğini burada tamamlamakta. Bu kullanıcıların büyük kısmı mit kahramanlar, yaşça büyük aşklar, isyankâr şarkıların kullanıcıları olarak görülüyor. Facebook’un Türkleşmesi burada ortaya çıkıyor. Alfa, ana kütle örnekleminde de (ülke kullanıcılarının içerisinde alfa aralığında olup facebook hesabı olmayanı ezik görme çok yaygın) büyük bir yer tutuyor.

19-28 lik grup daha çok hızlı yaşayıp çok çabuk veri kullanabilen, Facebook'a bağımlı yaşayan grubu oluşturuyor. Burada şüphesiz üniversitelilerin faktörü çok büyüktür. Bunu yapılan ilk paylaşımın “aracılığıyla paylaşım” sayısına oranlayarak görebiliriz. Daha çok üniversite öğrencilerinin gerek eğitimleri gerekse ilgi alanlarına bağlı olarak oluşturduğu facebook içindeki mikro alan (sayfa beğenisi, grup gibi)ların kurduğu çevreler garip bir şekilde etkileşim ve öykünüm alanı oluşturuyor. Ayrıca yine izlenen film, dizi gibi görsel sunuların dağıtımı üniversite kitlesinin ağ yönetimindeki çevresinde belirleyici nitelik taşıyor. Bu grubun belirleyici öğesi eğitim seviyesi üzerinden kuruluyor.

  29-40 yaş arası grup ise, Facebook'ta saygı duyulması gereken bir grup niteliği taşıyor. Veya öyle olunmasını istiyor. Aşırı seçici, her paylaşımına aşırı dikkat eden, genelde haberler üzerine yoğunlaşan, “memleket meselelerine duyarlı” olmaktan öte yön vermeye kararlı olanları kapsayan bu grup politik bir alanın dinamosu görevini yürütüyor.  Genel algı tipolojisinde sanal ortamda da var olma, evlilikten sıkılanlar için yeni bir meşgale, kendi dünya algılayışlarına göre insanlarla tanışma, çöpçatanlık ve kurumsal şirket hesaplarını takip/yönlendirme üzerine kurulan bu küme facebookun en etkili kullanıcıları arasında yer alıyor.

Facebook’un Türkiye kullanıcıları içinde beta grubu olarak değerlendirebileceğimiz 40 ve  +  yaş arası grubun bu ağ’laşmadaki yaygın yapısı “burada ne var?” sorusu üzerinden yürüyebilir. Genellikle devlete hizmet etmiş memur kadronun başını çektiği bu yapının Facebook olgusuna bakışı, 14-18 arası grupla aşağı yukarı aynı nitelikte. Aynı merak düzeyi ölçüsünde başlayan bu “ayrıcalıklı” grup, vaktinin büyük kısmını “ben de buradayım” demek için gönderilen girdilere yorum yaparak, müzik dinleyerek ve arkadaşlarına ben bunu dinliyorum demek için var gücüyle paylaşımda bulunan kitle olarak karşımıza çıkıyor.

Facebook üzerine yapılacak değerlendirmeler şüphesiz çok geniş kapsamlı tutulabilir. Ancak sosyal medya dediğimiz alanın içerisinde nitelik olarak baktığımızda Facebook'a aslında fazla da yer yoktur. Daha çok paylaşım ağı niteliği taşıyan Facebook, sosyal bir ağ olmayı başarmış ama sosyal medya olma noktasında kadük kalmış bir made in Zuckerberg’den fazlası değildir.

Sosyal medya dediğimiz alanın ilk başlangıcını oluşturan Facebook'ta, bugün ar-gecilerinin de çalıştığı ana kavram olarak nasıl sosyal medya olabiliriz sorusuna cevap çok farklı bir ağı örnek göstererek verilebilir: Twitter.

Twitter, hepi topu 140 karakterden oluşan girdileriyle (en azından şimdilik) mikro blog alanında tartışmasız tek bir alanın adıdır. Her profilden kullanıcıya rastlamanız mümkün olsa da esas olarak, dünyada hızlı haberleşme ağı yoluyla ortaya çıkan, Türkiye’de politik alan olarak vücut bulan bir sosyal medya örneğidir. Her meslek grubundan insanlara rastlanması mümkün olan Twitter’ın Facebook'tan ayrılan temel yanı görüntü kirliliğinden uzak olmasıdır. Yalnızca önünüzdeki ekranda kayan yazıları gördüğünüz bu alanda şüphesiz en çok habercilerin, politikacıların, kurumsal şirketlerin var olması kaynağında sorun çözme ve kaynağından beslenme mantığının hayata geçirilmesine olanak tanır.

Politik karakterlerin ve/veya politize olmuş kişilerin fikirlerini açıklayabildiği bir alan olması ile de kullanıcılar arasında “o kişiye” ulaşmanın verdiği “onur” tartışmasız çok etkileyici bir özelliktir. Belki de bu yüzden Twitter kullanıcıları, Twitter’a girdikten sonra Facebook ağında eskisi kadar zaman geçirmemekte, Facebook için zaman tünelinde zaman kaybetme alanı olarak tanım geliştirmektedir.

Facebook’ta yalnızca arkadaş olma şartı üzerinden yürüyen etkileşim, Twitterda daha görece özgürdür. Arkadaş olmanın Twitterdaki karşılığı takipleşme olsa da her kullanıcı sizi takip etmek zorunda değildir. Ancak bu durum, sizin karşınızdaki Twitter kullanıcısının yazdıklarını ve onlara cevap verme durumunuzu ortadan kaldırmamaktadır. Ta ki, karşınızdaki sizi engelleyinceye veya yazdıklarını gizleyinceye kadar.

Haberin kaynağından alınması noktasında Twitter, ham verilere ulaşmada hatta gerçek haberleri okumada şu an Türkiye’de tartışmasız en iyi kaynak. Televizyon karşısında gördüğünüz bir son dakika haberini, eğer bir Twitter kullanıcıysanız en az 5 dakika önce gördüğünüz için size şaşırtıcı gelmeyecektir. Hatta kimi zamanlarda görsel medyanın iki gün önüne geçtiği de Uludere olayında olduğu gibi mümkündür. Televizyonların haberleri vermesinde yaşanan bu geç kalmışlık, aslında bir haberci refleksi ile haberi doğrulatma süresi olarak görülebilir. Ya da patrondan( patronun kim olduğu fark etmez) alınacak “uygundur” iznini bekleme süresi de denilebilir.

Görüldüğü üzere Twitter, tam anlamıyla bir sosyal medya anlamı taşır. Haber izlemek zorunda mıyım, haberlerden nefret ediyorum diyenlere Alex de Souza’nın Fenerbahçe’den gidişinin görünür sebebi olarak attığı bir tweetin sebep olduğunu söylemeliyiz. Yahut tanınmış sözüm ona “ünlü” olanların tüm yaşamının Twitter üzerinden yaşanmasının mümkün olduğunu da. Bunların hiçbiri sizi ilgilendirmiyorsa, kimseyi takip etmeyebilirsiniz. Başarılı olursanız kimseyi takip etmeden insanların sizi takip etmesine de olanak tanıyan bir alan olma özelliğiyle de size olanaklar tanıyan bir alandayız. Örneğin Devlet Bahçeli kimseyi takip etmememekte. Cumhurbaşkanı Gül, kurumsal hesap olarak yalnızca Köşkü takip etmekte. Bunları önemsiz buluyorsanız, Cem Yılmaz’ın hiç tweet atmadan 1 milyon kişiyi peşine takabildiğini de belirtebiliriz.

Sosyal medya. Kişiler için yeni bir dünyanın ferdi olma hakkı mı tanıyor, yoksa fert olarak kendimize olmayan bir dünya mı yaratıyor? Olaya nereden baktığınıza bağlı.

Çok fazla sosyal ağ olduğu için bilinen ağların üzerine kurulan bu yazıda amaç şudur demek zor. İlla bir çıkarım yapacaksak diyebileceğimiz şey bir dünyanın bize asla yetmediği.

Sosyal medyanın sosyal olması için, sokağa ihtiyacı var.  Aksi halde sokağa çıkmamış bir sosyal medya Doğan görünümlü Şahinden öte bir şey değildir.

 

İlker EKİCİ

ilker.ekici@politikadergisi.com

Yorumlar

 merhabalar..bu yazıya

 

merhabalar..

bu yazıya istinaden konuya benzer hatta birebir düşüncelerim var olduğu için yakın zamanda facebook hesabımı kapattım.. buna ilişkin hesabımı kapatırken gün boyu ınternette olan ben (mesleğimden dolayı) arkadaşlarıma da kısa bir veda bir yazısı yazdım önce onu paylaşayım..

sevgili arkadaşlar, dostlar,


facebook'un yarattığı bu sanal ve pornografik(sosyolojik anlamda), gözetleme ve denetlene sarmalında halesini koruyan "sosyal" ortamda artık olmayacağım. çünkü dizeleri ve haberleri, sözleri "paylaşmak" için sanal aleme değil sokağa dönüyorum. parklara, çay bahçelerine, sinema önlerine...
paylaştığımızı sandıklarımızın facebook ortamında ne kadar anlık, tüketilebilir

, fastfood nesneler haline geldiğini düşünün. kapitalizmin bu dönemi de böyle bir şey işte. hiçbir şey sabit değil, güvenli değil, anlık, tüketim endeksli ve kalıcı değil. ayrıca gözetleniyoruz. neyi beğeniyoruz, neyi beğenmiyoruz, kimlerle arkadaşız...tam bir bbg evi. bahsettiğim sosyolojik pornografi de bu işte.
kamusal insan nicedir "yok". ellerimize dokunamıyoruz, yüzümüzü göremiyoruz, sesimizi duyamıyoruz. evlenme teklifi aldığı anın ve evlenme teklifi aldıktan sonra yaşanacak romantik anlar için evin dört bir köşesine yerleştirilmiş mumların, gül yapraklarının boy boy fotoğraflarını imla hataları ile dolu bir not ile birlikte paylaşan hasta ruhlu kullanıcılara sahip sosyal ağ.zaten pek haz etmediğin birçok insana hayatının detaylarını teşhir etmenin saçmalığını fark ettirdi iyice. özel hayatın canına okuyorlar. riskli bir şey konuşsan notunun tutulduğunu bilmek skandal. denilen doğru, akp okuduğunda parlıyoruz, facebook okuduğunda susuyoruz. yaptıkları şey aynı aslında, amaç ne olursa olsun.gerekliliğini ve masumiyetini kaybetmiş ve yarardan çok zarar vermeye başlamış olan bir yer olduğunu düşünmeye başladım.. ayar vermek istediğiniz veya sorununuz olan kişilere burdan ileti göndermenin ne manası var gel konuş belki düzeltirizi kaybettirmiş olandır..önyargılarımızla bilediğimiz sorunları sanallaştırmak canımı sıkıyor.sırf sosyal kaygılardan, ikiyüzlülüğünden arkadaş olarak eklediğin veya arkadaşlık isteğini reddedemediğin insanlar ve onların davranışları hakkında atıp tutmak bana ancak onlar kadar aptal bir insanın yapabileceği bir davranış olarak gözüküyor. aptalca ayar vermiş, düğün fotoğraflarını koymuş, sırf facebook'a eklemek için fotoğraf çektirmiş, entel gözükmek için hiç okumadığı bir kitaptan bir pasaj yazmış, bir şairden şiir paylaşmış.gerçekten okusalar içim yanmayacak..herneyse teknolojiden bu şekilde uzaklaşıyorum..

evet bu yazıyla beraber tamamen facebooktan uzaklaştım..bana tek getirisi  tanıdıklarımın aslında tanımak istemediğim insanlar olduğuna karar verdiğim oldu..

 

İlker yazıda çok iyi tespitler de bulunmuş mesela  "29-40 yaş arası grup ise, Facebook'ta saygı duyulması gereken bir grup niteliği taşıyor. Veya öyle olunmasını istiyor. Aşırı seçici, her paylaşımına aşırı dikkat eden, genelde haberler üzerine yoğunlaşan, “memleket meselelerine duyarlı” olmaktan öte yön vermeye kararlı olanları kapsayan bu grup politik bir alanın dinamosu görevini yürütüyor. " bu kısmı okurken evet ben kendimi bu kısımda değerlendirebilirim dedim açıklıkla..bu duruma kesinlikle katılıyorum ve orayı saçma sapan kullananalardan değildim..daha seçici şeyler paylaşırdım..ama senin paylaştığın şeylerle ilgili bir daha popüler kültür öne çıkıyorsa sen insanlara daha öğretici iletiler paylaşmaya başlar bulmuştum kendimi.. Sonra düşündüm neden ısrarla onlara bunu anlatmalıyım..
 

Ama bi yerde sıkıldım ben onlara bunu öğretemezdim ki onlar aymaz eğlenceli memleket meselelerinden uzak daha dedikoduvari şeyleri seviyorlardı..ama bende bunlardan sıkılmıştım hatta bu sıkkınlığım sevdiğim insanlardan uzaklaşmama yol açmıştı..bu kadar ilgisiz olamazlar diye suçlamaya başlamıştım..Sonra farkettim ki ben onları değiştiremem ama onlardan uzaklaşabilirim bunun en iyi yolu da teknolojiyi popüler kültüre uygun olarak değil de kendi isteği doğrultusunda kullanmak sonuç itibari ile özgürlüğü seçtim bi anlamda...

İlker tamamen verilere dayanarak bana kalırsa bu durumu açıklamış..Çok akıcı ve herkesin de anlayabileceği bir tarzda yazım şekli var karşımızda..Kendi yazımda ve İlker'in yazısında da bahsettiği gibi toplumsal yaklaşım sokakta başladı sokakta bitmeli :)
 


 

sevgiler didem
 


 


 


 


 


 

 

 

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.