Siyaset Yerelde Başlar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Kadir Levent BECİT

   Yerel yönetimler tüm dünya üzerindeki demokratik ülkelerde kamu yönetiminin vazgeçilmez bir unsurudur. Yerel yönetimlerin etkinliği, bir ülkedeki demokrasi düzeyini gösterdiği gibi, bir yandan da yerelde meydana gelen olaylara ve yapılması gerekenlere kısa vadede müdahil olabilme avantajını ortaya çıkarmaktadır. Yerel yönetimler hem korunmalı, hem de geliştirilmeye çalışılmalıdır. Yerel yönetim anlayışını şu şekilde özetleyebiliriz:

   1. Yerel yönetimler, yerel hizmetlerin verilmesinde uygun bir sistemdir; çünkü yerel yöneticiler aynı yerelden ortaya çıktıkları için bölgede sorunlara daha vakıf durumdadır. Bu nedenle sorunlara daha hızlı ve kalıcı çözümler üretebilecektir.

   2. Yerel yönetimler, yerelde yapılması gerekenleri yaparak merkezi yönetimin üzerindeki yükü hafifletebilmektedir.

   3. Yerel yönetimler bulundukları bölgelerde yeni hizmet alanları oluşturabilme gücüne sahiptirler.

   4. Yerel yönetimler, hemşehrilik duygularının ve demokratik değerlerin gelişmesinde etkili kuruluşlardır. Geniş anlamdaki “siyasi eğitim”, önce yerel yönetim organlarında görev alarak kendilerini genel politikaya hazırlamaktadırlar. Bu sebeple yerel yönetimler, politikanın “mektebi” olarak kabul edilmektedir.

   5. Yerel yönetimler, güçlü merkezi hükümete karşı bir fren ve denge unsuru olabilirler. Bu yönetimler, aşırı ölçüde merkezileşmiş bir devletin tehlikesini azaltmada önemli bir rol oynayabilirler. Demokraside yerel muhalefeti, yerel yönetimler meydana getirir. Bu düzende aslolan siyasi gücün bir merkezde toplanması değil, çeşitli gruplar ve yönetim birimleri arasında paylaşımıdır.

   1876’da yayınlanan Kanun-i Esasi’den günümüze kadarki anayasalarda yerel yönetimlerin yapıları, görev ve yetkileri anayasal olarak belirlenmiştir. Ancak 1982 Anayasası bu konuda çok daha geniş bir biçim ortaya koymuştur.

   1982 Anayasası’nın “İdarenin Kuruluşu” başlığı altında “merkezi idare” ve “mahalli idareler” yer almaktadır. Bu anayasaya baktığımızda Merkezi İdare dar kapsamlı, Mahalli İdareler ise geniş kapsamlıdır.

   Anayasa’daki düzenlemeye göre yerel yönetimlerin özellikleri şöyle belirlenebilir:

   a. Yerel yönetimler; il, belediye ve köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan kamu tüzel kişileridir.

   b. Yerel yönetimlerin karar organları seçimle belirlenir.

   c. Yerel yönetimlerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.

   d. Yerel yönetimlerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri konusundaki denetim yargı yolu ile olur.

   e. Görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan yerel yönetim organları veya bu organların üyelerini İçişleri Bakanı geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar görevinden uzaklaştırabilir.

   f. Yerel yönetimlerin seçimleri beş yılda bir yapılır. Ancak, milletvekili genel seçiminden önceki veya sonraki bir yıl içinde yapılması gereken mahalli idare organların veya bu organların üyelerine ilişkin genel ve ara seçimler, milletvekili genel ve ara seçimleriyle birlikte gerçekleştirilir.

   g. Merkezi yönetim, yerel yönetimler üzerinde idari vesayet yetkisine sahiptir. İdari vesayet, mahalli hizmetlerin, idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla yapılır. İdari vesayet yetkisi kanunla düzenlenir.

   h. Yerel yönetimler kendi aralarında birlik kurabilirler. Birlik kurmaya ilişkin izni Bakanlar Kurulu verir.

   i. Yerel yönetimlerin merkezi yönetim ile karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir.

   j. Yerel yönetimlere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır.

   k. Büyük yerleşim merkezleri için kanunla özel yönetim biçimleri oluşturulabilir.

 

   Yerel yönetimlerle ilgili yasal düzenlemelerin Anayasadaki bu hüküm ve ilkelere uygun olması gerekir Anayasa, üç tür yerel yönetimden söz etmektedir. Bunlar, “il özel idaresi”, “belediye” ve “köy”dür. Anayasa, yerel yönetimlerin yalnızca “karar organları”nın seçimle belirlenmesini emretmektedir. Karar organlarının dışında kalan yürütme organları (belediye başkanı, vali ve muhtar) seçimle değil, atama ile belirlenebilecektir. Nitekim olağanüstü durumlarda, belediye başkanları ve muhtarlar seçimle işbaşına gelmiş olsalar da görevden alınabilmekte, yerlerine başkasının ataması yapılabilmektedir. Bu da ülkemizde demokrasi karşıtı müdahaleleri kolaylaştıran bir nitelik arz etmekte ve demokrasiden sapmaları yasallaştıracak oluşumlara neden olmaktadır.

   Ülkemizde, “il özel idaresi”, “belediye” ve “köy” olmak üzere üç türlü yerel yönetim birimi bulunmaktadır

   Dünyada yaygın bir hâl almış ve ülkemizde de AKP’nin izlemekte olduğu neo-liberal dünya görüşü gerek gelişmiş ülkelerde, gerekse Türkiye gibi “çevre” ülkelerde ulus devleti gelişme stratejilerinin odağından kaydırırken, yerel birimleri uluslararası alanda öne çıkarmayı öngörmektedir.

   Bu konuya ilişkin olarak uzun zamandan beri ülkemizde yerel yönetimlere yönelik yasa tasarısı ve bunlara ilişkin tartışmalar ortaya çıkmıştır. Hazırlanan ve pek çok tartışmaya konu olan bu yasa tasarısı merkezi devletin güçsüzleştirilmesi, yerel yönetimlerin federatif bir yapıya bürünmesini amaçlamaktadır. Tabii ki buna hazırlanan kılıfta pek çok yanlış uygulamaya konu olan sözde demokratikleşme hareketidir. Kuşkusuz yerel yönetimlerin kendine özgü yapılarının olması ve bölgede etkin rol alması demokrasi adına büyük önem arz etmektedir. Ancak bu noktada ülkemizin demografik yapısını göz önünde bulundurmakta da fayda vardır.

   Ülkemizin içerisinde bulunduğu “terör – siyaset – devlet” üçgenini göz önüne aldığımızda federatif devlet yapısının ülkemizin bölünmez bütünlüğünü ciddi anlamda tehdit etmektedir; çünkü teröre açıktan destek veren DTP gibi partiler, olası federatif yönetim sisteminde ülkenin bazı bölgelerinde bütün gücü eline alıp ülkemizi geri dönüşü imkansız bir uçuruma sürükleme tehlikesindedir. Bunun dışında da ülkemizin 1,5 yıldır gündeminde bulunan Ergenekon davası ile iktidarın sürdürdüğü “muhalefeti sindirme” uygulaması bulundurmaktadır. Yerel yönetimlerde gücü geçirecek olan AKP bölgesel olarak muhalefetleri büyük kıskaçlara alarak ülkede yıkılamayacak bir diktatörlük projesindedir.

   Ülkemizin kurucusu ve “Tek Adam”lık sıfatını elinde bulunduran Mustafa Kemal’in -istese çok rahat elde edebileceği diktatörlüğe rağmen- bizlere demokrasiyi işaret ettiği genç Cumhuriyetimizde, Cumhuriyet’in temel nitelikleri ile oynamakta bir sakınca görmeyen AKP iktidarının bu diktatörlük projesine, karşı durulmak zorundadır.

   Türkiye’de yasalaşma aşamasında bulunan yerel yönetimlerin yeniden yapılandırılması tartışmasına devletin niteliği ve yeniden yapılanmasına ilişkin iki temel noktayı vurgulamakta yarar vardır. Birincisi, devletin yeniden yapılanması sınıflar arası güç dengeleri çerçevesinde gerçekleştiğinden, devletin yeniden yapılanmasının her durumda birikim stratejilerinin ‘ihtiyaçlarına’ karşılık gelen en optimal çözüm biçiminde ortaya çıktığı varsayılamaz. Bu tür bir optimallik, ancak mevcut güç dengelerinin izin verdiği ölçüde oluşabilecektir. İkincisi, söz konusu ilişki tek yönlü değildir. Devletin değişen biçim ve işlevleri siyasal mücadeleler ve güç dengeleri üzerinde önemli etkiye sahiptir. Diğer bir anlatımla, devletin yeniden yapılanması siyasal güçlerin ve bu güçler arasındaki dengenin yeniden tanımlanmasına önemli etkilerde bulunur.

   Daha somut bir anlatımla, AKP iktidarı devlet içinde ve etrafında oluşan güç ilişkilerini yeniden tanımlamaya çalışmakta ve ulus devleti merkeze almayan bir yerel gelişme stratejisiyle olabildiğince uyumlu bir yönetsel yapıyı oluşturmayı hedeflemektedir.

   Birbiriyle yer yer çelişen bu iki hedefin AKP tasarısında nasıl vücut bulduğunu kısaca açıklayarak tartışmayı somutlaştıracağız. AKP tasarısının ana özelliği merkezi yönetim karşısında belediyelerin ve tarihsel olarak hiç bir dönemde güçlü olmayan il özel idarelerinin güçlendirilmesidir. Yerel tercihler dikkate alınarak, imar ve ulaşım hizmetlerinin il düzeyinde karşılanması sağlanacaktır.

   Daha önce merkezi yönetimin taşra teşkilatları aracılığıyla sağlanan sağlık, eğitim, kültür, sosyal yardımlaşma, turizm, çevre, köy hizmetleri, tarım, hayvancılık alanlarındaki hizmetler bu kurumların araç gereç ve personelleri ya belediyelere ya da il özel idarelerine devredilerek söz konusu yerel yönetim birimlerin söz konusu hizmetleri yerine getirmesi öngörülmektedir. Bu tür bir düzenlemeye paralel olarak mevcut yapılanmada belediyeler ve il özel idarelerine ulusal düzeyde vergi gelirleri toplamından ayrılan % 6 civarındaki pay da dikkate değer biçimde artırılarak % 25 düzeyine getirilmektedir.

   Söz konusu tasarının bu çerçeve içindeki en çarpıcı düzenlemesi illerde merkezi yönetimin temsilcisi konumundaki valilerin büyük ölçüde devreden çıkartılmasıdır. Mevcut yasal düzenlemede gerek belediyeler üzerinde gerekse de il özel idarelerinin en yetkili makamı olarak valiler merkezin yerel birimler üzerindeki kontrolünü sağlamaktadır. Yeni düzenleme valilerin belediyeler üzerindeki birçok yetkisini ortadan kaldırırken, il özel idareleriyle de ilişkisizlendirmektedir. Bu çerçevede yerel yönetim birimlerinin merkezden özerkliği oldukça artmış bir yasal çerçeve içinde çalışması öngörülmektedir.

   Özetlemek gerekirse, AKP’nin yerel yönetimler tasarısı yerele güç ve kaynak aktarımını öngörürken asıl hedefi demokratikleşme değildir. AKP bu tür bir stratejiyle yerelde kendisini daha da güçlü kılmanın iktidar ağlarını genişletmenin arayışındadır.

   Buna karşılık kaynak aktarımından yararlanacak kesimlerin seçici biçimde AKP iktidarının toplumsal tabanına sınırlanması, geniş halk kesimlerinin dışlanması sonucunu doğuracaktır. Daha da önemlisi çalışan sınıfların olası muhalefeti karşısında ulusal düzey muhatap olmaktan çıkartılarak, muhalefetin yerelleşmesi ve dağınıklaşması da olası hale getirilecektir.

   Gelişme, gelişme sürecinde yaratılan kaynakların dağıtımının çalışan sınıflar lehine iyileştirilmesi ve demokratikleşme çalışan sınıfların gündemidir. AKP iktidarının yerel yönetimler tasarısı aracılığıyla yapmaya çalıştığı bu tür bir gündemi gözetmeden kendi toplumsal tabanına yönelik kaynak dağıtım mekanizmalarını neo-liberalizmin öngördüğü yerelleşme stratejisiyle uyumlu hale getirme çabasıdır.

   Bu süreçleri göz önüne bulundurduğumuzda Türk Ulusunun şapkasını çıkartıp önümüzdeki yerel seçimlerde bir düşünmesi gerekmektedir. Yerel yönetimlerde ana unsurun partizanlıktan ziyade hizmet getirme, hizmet sağlama olması gerektiğini görmelidir. İlginç bir olay vardır. Ülkemizde muhalefette olan siyasi partiler yerel yönetimlerde iktidara göre daha iyi hizmet sağlayabilmektedir. Bunun nedeni ise iktidarda bulunan yönetimlerin muhalefette olan yerleri kazanmak için bölgelerde yatırım yapmayı kolaylaştırmasıdır.

   Siyasi oyunlarla, kömür makarna dağıtmayla, muhalefetin sesini kökünden kısma çabalarıyla yerel yönetimlerde iktidarını korumayı çabalayan AKP iktidarı, demokratikleşme yalanlarıyla kendi diktatöryalarını kurma çabasına bürünmüştür. 29 Mart’ta gerçekleşecek olan yerel seçimlerde toplumumuz, ülkemizin sürüklenmeye çalışıldığı bu kaostan Cumhuriyetimizi korumalıdır.

   Esen kalın…

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 12’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 12’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.