Sevgisiz Hayat

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Ali YAZICI

Çoğumuz yaşamı bir “savaş” olarak kabul ederiz ve bu “savaş”a uygun yaşamaya çalışırız. Doğrudur bu yaklaşım, ancak bu “savaş”ın gereklerini yaşamın içerisinde yerine getirdiğimiz oldukça şüphelidir. Önümüze çıkan engellerle, bizleri kuşatan yaşam şartlarıyla savaşırken kendimizle yapmamız gereken savaşı ya unuturuz ya da görmezlikten geliriz.

Yaşamın bir “savaş” olduğunu düşünüyorsak eğer, ilk yapmamız gereken savaş kendimizle ve kendi içimizde olmalıdır. Kendini kurcalamayan, yapıp bozarak tekrar kurgulamayan ve kendini yenilemeyen insanın çevresini değiştirmesi ve başka insanları gerek fikirleriyle gerekse davranışlarıyla etkilemesi ve değiştirmesi zordur.

Dış dünyayla uğraşıyor, onu eleştiriyor olmamız, kendi iç dünyamızın ya da düzenimizin doğru olduğu anlamına gelmez.

İnsanın en temel özelliği bilindiği gibi, toplumsal bir varlık olmasıdır. Verili bir sosyal yapının ve üretim ilişkilerinin içine doğar. Bilinci belirleyen toplumsal yapı olduğu için, büyümenin belirli bir evresinde, sistemin bilinçli ve örgütlü çabalarıyla düzen içine çekilmeye çalışılır. Kişiyi düzen içine sokmak için gösterilen çaba ve oluşturulan bağlar sanıldığından çok daha güçlüdür ve kişinin tek başına mücadelesiyle bu çemberi yarabilmesi kolay değildir. Sistemden kopmanın ve özgürleşmenin en doğru yolu bilinçli ve örgütlü bir yaşam tercihidir. Kişisel çabaların anlamlı olacağı ancak kişiyi özgürleştirmeyeceği dolayısıyla nihai bir kurtuluş sağlamayacağı akıldan çıkarılmamalıdır.

Sözü edilen “yeni insan” ve “yeni yaşam” biçimi kültürel bir yenilenme sorunudur. Bu süreç, daha önce inşa edilmiş yaşam biçimlerinin ve alışkanlıklarının üzerine inşa edilemeyeceğine göre, yenilenme süreci ikili bir boyut taşımak zorundadır.

Bu sürecin ilk adımını, kendi iç devrimimizi yaparak atabiliriz. Başka bir adlandırmayla, kendimizi silip-bozarak, yeniden yazmalı, yeniden kurmalıyız. Başka türlü olmak kesinlikle yerleşik alışkanlıklar, değer yargıları ve yaşam anlayışlarının aşılmasıyla mümkündür. Kuşkusuz bu bir süreç sorunudur ve eskisi aşılırken yerine yeninin inşa edilmesi uzun sürecektir. Bu durumu mekanik bir süreç olarak da algılamamak gerekir; iç dünyamızda ve yaşam alanımızda eski ile yeninin çatışması zaman alacak, iç içe girme, yan yana bulunmanın da söz konusu olduğu bir dönem sonunda, “yeni insan” ve “yeni yaşam” konusunda mutlaka bir netleşme olacaktır. Önemli olan “iç düzen”imizde bu çabayı verebilmek ve yenilenmeyi sürekli kılabilmektir.

Kişinin, toplumun diğer bireylerine karşı kendi farklılığını ve özgünlüğünü olumlu anlamda yaratmadan toplumu ve başkalarını değiştirmeye çalışması asla başarı getirmez. Bu nedenle yeni kişilik taşları çok sağlam örülmeli ve yaşamın içerisinde bir karşılığı olmalıdır. Kişinin savunduklarıyla yaşadıkları arasında ki açı küçüldükçe amaca yakınlaşılıyor demektir.

Kapitalizmin ortaya çıkardığı insan tipinin en önemli özelliklerinden biri de istikrarsızlıktır. Kendisi kriz demek olan kapitalizm, sürekli “ruhsal kriz” içerisinde olan bireyler üretir. “Haksız ve adaletsiz bir toplumsal ve ekonomik düzen” demek olan kapitalizm, varlığını, bu insan malzemesi üzerinden sürdürür. Bu durum iktidarda olanlar için olumlu bir durumdur, çünkü gelgeç ruhlu, apolitik ve istikrarsız bireylerden oluşan bir toplumu yönetmek daha kolaydır.

Sevgisizlik, bencillik, bireycilik üçgeni, kapitalist toplumda insanı dar bir alana hapseder. Bu alan giren insan sürekli bunalım içerisinde, başta kendine karşı olmak üzere toplumun diğer bireylerine ve bütün olarak topluma güçlü bir yabancılaşma duygusuyla yaşar. Bu kuşatılmış dar dünyada büyük umutların, hayallerin ve özlemlerin peşinden koşması zorlaşır.

Kapitalizmde sevgisizlik ve bencillik yaygın bir ilişki biçimidir. Sömürünün had safhada yaşandığı tüketim toplumlarında sevgisizlikle değersizlik ikiz kardeş gibidirler. Birinin olduğu yerde diğeri de mutlaka olur. Sevgi anlayışımız ve sevme yeteneğimiz yaşamın bütün alanlarını kapsamaz. Kendimize ait olanları severiz ve yüceltiriz. Bugün insanların yaşamlarında çektikleri mutsuzluk ve yaşadıkları sakatlık gerçek manada sevgi adacıkları oluşturamamaktan ileri gelmektedir.

Kapitalizm, insanlığın binlerce yıldan bu yana yarattığı ve biriktirdiği insani bütün değerleri tehlikeye sokmuştur. Bunlardan biri de insanın sevme yeteneğidir. Bugün insanlar sevgisizlik bataklığında bencilce debelenirken, bu boşluğu, sevginin sahte biçimleriyle doldurmaya çalışmaktadırlar. Koşulsuz bir insan ve insanlık sevgisi terk edilmiş, bunun yerine bencilce yaklaşımlar sevgi olarak kabul edilmiştir. Sevgi alanımız, çıkarlarımızla sınırlıdır. Sevgi öznesinin salt sevgiliden ya da bize ait olan şeylerden ibaret olarak görülmesi bu sahteliğin, daralmanın ve bencilleşmenin önemli bir örneğidir

Kapitalizm insanları yarıştırmayı büyük bir marifet sayar. Ve biz de geliriz bu oyuna. Başarısızlık kötü bir şeydir ama bu bizlerin belirlediği bir oyundaki başarısızlık değil, kuralları ve sonucu başkalarının belirlediği bir başarısızlıktır. Başarıya susamış mutsuz insanların yaşadıkları boşluk onları parlayan ilk şeye yöneltir ve onun esiri yapar. Ama unutmamak gerekir ki, kapitalizmin cilaladığı ve önümüze sürdüğü parlayan her şey altın değildir.

Kapitalizm birçok araçla içsel dünyalarımızı, tabiri caizse ruhsal direnme alanlarımızı bile ele geçirmiştir. İnsan, içinde yaşadığımız koşullarda bir “çarmıha gerilme” hali yaşamaktadır.

Egemen sistem tarafından her gün bin türlü araçla ve çeşitli renk ve tonlarla yaşamlarımıza püskürtülen popüler kültürün biçimlendirdiği davranışları özümseyip sindirerek “yeni insan” olmak mümkün değildir. Kendi içsel düzenlerimizle hesaplaşmak, bize verilmek istenene dur demekle başlar. Çünkü sözünü ettiğimiz kültürel kuşatma, kapitalist-emperyalist-egemen kültürün yerele izdüşürülmüş biçiminden başka bir şey değildir. Bu kültürün bilinçsiz figüranları olmak istemiyorsak, popüler kültüre karşı mücadele etmek zorundayız.

Popüler kültür sahte insanlar yaratır ve tüm varlığını beklentiler, özdeşleşmeler üzerine inşa eder. Beklentiler, özdeşleşmeler bir tür piyasa gibidir. Çoğu kez ısmarlama bir hayat yaşanır ve yapay yöntemler duruşumuzu, davranışlarımızı belirler. Duygular saman alevi gibi yanar söner, her şey bir anda yükselir ve dibe vurur. İnsan ruhu, değerli kâğıtların alınıp satıldığı borsaya benzetilmiştir. Her şey aynen piyasa ekonomisinde olduğu gibi krizlidir ve hızlı yaşanır.

Kendi mutsuzluğumuzu aşma faaliyetlerimize de karışır “dış düzen”ler.

Mutsuz kitlelerin bir boşluk doldurma işi “insan faaliyeti” olarak algılanır. İlişkilerimize, sevgilerimize egemen olan hiçliği bu şekilde dengelemeye çalışırız ama yapılan aslında ikinci bir yanlıştır. Toplumsal yaşamın kurallarına göre iki yanlışın bir doğru etmeyeceğine göre, memnuniyetsizlik sürer gider. Değersizlik, bir çelişkidir ama büyük bir değer vurgusuyla birlikte yürür. Sevdiğimiz kişilerle birlikte ölürüz. Popüler kültürün en önemli özelliğidir, her şey yüksek sesle, acı(k)lı ve yoğun biçimde yaşanmalıdır.

Bu ve benzeri çelişkilerden bu düzen içerisinde kurtulmak zordur ama yine de yapacak bir şeylerimiz vardır mutlaka! Tek sorumlu davranış biçimi şu olabilir: “Kendi bireysel var oluşumuzu bir ideolojiye dönüştürmekten kaçınmak ve özel yaşamımızı da en alçakgönüllü, en iddiasız ve en gürültüsüz biçimde sürdürmek, ama artık iyi yetişmiş olmanın bir gereği olarak değil, bu cehennemde hâlâ soluyabilecek havayı bulabiliyor olmanın utancından ötürü.”(Adorno)

Yaşamlarımızı güzelleştirmek, bu sistem içerisinde dahi olanaklıdır ve bizlerin elindedir. Yeter ki bunun için mücadele etmesini bilelim. Sevgisiz ve sahte yaşamlar yaşanmaya değmeyecek kadar anlamsız ve boştur. Hele ki, ilerici-devrimci düşüncelere sahip insanlar daha avantajlı durumdadırlar, çünkü ellerinde referansları vardır. Onlara düşen ise “düşündükleri gibi yaşamak” için çaba sarf etmek ve teori ile pratik arasındaki açıyı kapatmaya çalışmaktır.

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.