Seçim Sonuçları AKP'yi Aklar mı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Dinleme kayıtlarıyla malumun ilanı olarak ortaya çıkan yolsuzluklar, hırsızlıklar, ahlaksızlıklara karşı Başbakan aklanma mercii olarak yargıyı değil seçim sandığını göstermekte bildiğiniz üzere..
Peki, seçimler demokrasilerde bir yargı ve aklanma aracı mıdır? Hele bizim gibi duyarsızlıkları, bananeci yaklaşımları, devekuşu ya da üç maymunculuğu besleyen bilgisiz bir toplumda..

 

Demokrasinin bir eğitim işi olduğunu, eğitimsiz kitlelerin çoğunluğu oluşturduğu toplumlarda güzel sözlü demagogların başa rahatça geçebileceğini Platon tam 2400 yıl önce söylemişti.

Cahil bir toplumla seçim yapmanın okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklık olduğunu Nietzsche tam 150 yıl önce söylemişti.
Demagojiyle serseme çevrilmiş bir halkın sandığa elindeki kağıdı atarak kendi kendini yönettiğini sanmasının bir oyun, Amerikan demokrasisi olduğunu İsmail Hakkı Tonguç tam 50 yıl önce söylemişti.

 


Ve Nietzsche eklemişti:
Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!

 

Dolayısıyla Hitler’in bile seçimle iktidara geldiğini birkez daha hatırlatarak Kral Abdullah’ın, Esad’ın bile sandık kutusu ile koltuğunu korumaya çalıştığı bir sahte demokrasiler bölgesinde seçimlerle aklanacağını zannetmek bu diktatör liderlerden zihniyet olarak farklı olunmadığı anlamına gelir. Yargıya yapılan müdahaleler ve dokunulmazlık kalkanı ile zaten fark kalmamıştı da denilebilir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesini yok sayarak sadece seçim sonuçlarına endeksli bir aklanma yolu bizi bu Ortadoğu ülkeleriyle aynı kategoriye koyar, ileri batı demokrasileriyle değil!

 


Ayrıca iktidarın anti demokratik bir siyasi partiler yasası ile belirlendiği, siyasetin tamamen paraya endeksli olduğu, siyasete ve yönetimlere sadece zenginlerin aday olup seçilebildiği, çoğunluğu oluşturan orta sınıfların rolünün bir seyirci olmaktan öteye gidemediği bir düzende ve iktidarı elinde bulunduranların kurallarıyla adil seçim ve özgür tercihlerden bahsedilebilir mi?

Bu noktada Suriye’de, Ürdün’de, Suudi Arabistan’da yapılan seçimlerle Türkiye’de yapılan seçimleri benzetmemizi abartılı bulanlar olabilir. Onlara tavsiyemiz burada ki aday belirleme süreçlerine bakmalarıdır. Liderlerin kararlarına bağlı ve halkın yönetime katılamadığı bu siyasi yapı ile oralarda yapılan seçimlerden farklı bir sonuç doğmadığını kolayca anlayabilirler. Ki o ülkelerin liderlerine kimse ‘Başbakan’a dokunmak ibadettir’ ‘Allah’ın bütün vasıflarını taşıyor’ ‘herkes Başbakan’a şükür namazı kılması gerekir’ dememiştir!

Başbakan’ın ve AKP’lilerin kendilerini dinlemekle ve günah işleme özgürlüklerine müdahale etmekle suçladığı, üç dönem üst üste kendilerine iktidar yolunu açan, kolaylaştıran cemaate ‘siyaset yapmak istiyorlarsa parti kursunlar’ demeleri ise ‘iyiliğe iyilik olsaydı koca öküze bıçak olmazdı’ atasözünü hatırlatmaktadır.

Son olarak şunu söyleyelim; seçilmiş milletvekillerini yıllarca hapiste tutarken seçimlerde birinci parti olunca aklanacağını sanmak yüzsüzlüğün daniskasıdır.

 

 

Oğuz Kemal ÖZKAN

oguzkemal.ozkan@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Mahkeme Aklar

Seçim sonuçları tabii ki akpyi aklamaz.Başbakanın ve akpnin aklanması ancak yüce divanda olacaktır. Eğer başbakan ve akp hükümeti biz bu rüşvet ve yolsuzluğu yapmadık,bu iddialar cemaatin bizi yıpratmak için yaptığı hamleler diyorlarsa yani kendilerine güveniyorlarsa bu konuda yargıya gidip aklanmaları gerekir. Peki başbakan ve akp bunu yapar mı? Pek sanmıyorum,çünkü bu yerel seçimlerde akpnin oyları düşse de hala birinci parti olarak çıkacağı pek çok kamuoyu araştırmalarında görülmekte.O açıdan hala milletin, çoğunluğun desteği arkalarında. Akp oylarındaki düşüşe göre başbakanın bir strateji izleyeceği sanılmaktadır.Akpnin gezi direnişi ve ardından 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla birlikte seçmen tabanı desteğinde bir azalma olduğu kuşkusuz.Ancak bu tür sosyal olayların sonuçları bir anda ortaya çıkmaz.Bir kaç yıl sonra ancak anlaşılır.Geçmişte anap nasıl siyaset tarihinden silindiyse akpde er yada geç silinecektir.Ancak buna tabii ki halk karar verecektir.Nitekim başbakan da muhalefet partilerine seslenerek gelin bizi sandık yoluyla indirin demiyor mu? Çünkü hala millet desteğinin arkasında olduğunu biliyor.Genel seçimlere kadar ne olur,o konuda bir tahminde bulunmak da yanlış olacaktır. Halkımızın çoğunluğunun demokrasi konusunda eğitimi eksik olsa da sağduyuludur.Ülke siyaseti konusunda doğru ve gerçekleri anlattığınızda ikna olmaktadır.Ülkemizin temel sorunu işsizlik pahallılık ve ulus devlet üniter yapıyı ortadan kaldırmak isteyen emperyalizmin maşası pkk-bdpnin dayattığı bölünme sorunudur aslında.Akp ve pkk da artık aynı emperyalist çizginin devamıdırlar.Kürt açılımı zaten bir bop(Büyük ortadoğu projesi) planıdır.Chp ve mhp ise maalesef bu sorunları çözecek yeterlilikte değillerdir. Ülkemizde bir de muhalefet sorunu vardır. O halde halkın demokratik devrimci bir irade ortaya koyarak kendi örgütlenmesini yaratması gereklidir. Bu demokratik devrimci cephede işçi partisi ve bdpnin tabanı dışında tüm yurttaşlara yer açılmalıdır.Çünkü mao kalpazanları ve etnik bölücülerle demokratik halk devrimini başarmak çok zor ve imkansız olacaktır.Mao bile zamanında işçi partisinden daha proleter devrimciydi.Kimse Mustafa Kemal ve Kemalizmi tekeline almamalıdır,bu hepimizin ortak değer ve rehberidir.Bu noktada amaç kemalist devrimi tamamlamanın ötesinde demokratik halk devrimini gerçekleştirmek ve bu devrimi proleter devrime vardırmak olmalıdır. Bu demokratik devrimde köylülük ve proleterya öncü güç olacaktır.Tam bağımsız laik demokratik bir Türkiyeyi inşa ettikten sonra ülkede sınıfların sömürünün yabancılaşmanın olmadığı sosyalist bir devlet,proleterya diktatörlüğünü kurmamız daha da kolaylaşmış olacaktır.Bu noktada baş çelişki proleterya ile işbirlikçi burjuvazi arasındadır.Ezen ezilen millet çelişkisi ise temel çelişkidir.Sovyetleri ve sosyalist kampı çökerten kruçefle başlıyan brejnev ve gorbaçovla sonlanan revizyonizm ve oprtünizm ile hesaplaşmak günümüz Marksist Leninistlerinin görevi olmalıdır.Doğru berrak bir diyalektik mantıkla devrimci mücadelenin yeniden gözden geçirilmesi önemlidir. En somut öncelik olarak abd ve ab emperyalizmi maşası pkk-bdp-hdp çizgisi hareketten tasfiye edilmelidir.Çünkü aslolan sınıfcıl savaşımdır,etnik milliyet savaşımı değildir,bu kafalara yerleşmelidir. Unutmayalım ki proleterya diktatörlüğü için savaşmayana sosyalist denmez.

Saygılarımla.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.