Polisten "Oda Tv" Sitesine Baskın: 4 Gözaltı Kararı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Geçtiğimiz günlerde şerefli komutanların tutuklanması fırtınası eserken, bir haber dikkatten kaçtı. Veyahut yalaka basın tarafından başka yerlere çekilerek duyurulmaya gayret edildi. Neydi bu haber?
Başbakan, yaptığı konuşmada özetle: “Polis rejimin güvencesidir.” dedi. Mesajı alması gerekenler hemen aldılar. Komutanları tutukladıkları için içleri rahatsız olanlar derin bir oh çektiler. Ne de olsa polis rejimin güvencesiydi. Kendileri de bu rejimin birer piyonu olduklarına göre artık daha rahat etrafa saldırabilirlerdi. İşte şu anda Odatv’ye baskın düzenlendi ve aramaların, "Ergenekon Terör Örgütü üyeliği ve bu kapsamda halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçlamasıyla" yapıldığı öğrenildi. Odatv yöneticileri hakkında da arama kararı olduğu bildirildi.


Ne kadar kolay değil mi? Varlığı bile tespit edilemeyen hayali bir örgütün üyesi olmak gibi traji komik bir sebeple iş yerinizi, evinizi basıp hayatınızı darmadağın edebilirler. Böyle bir şeyin olup olmaması onları hiç rahatsız etmez. Yeter ki iktidara yağcılık olsun.

Bizim bildiğimiz rejimin garantisi ne polistir ne de askerdir. Rejimin garantisi, parlamentodur, sivil toplum örgütleridir, partilerdir. Polis ancak Hitler’in Mussolini’nin rejiminin garantisi idi. O rejimlerin adı ise Faşist rejimdir.
Size iki haberi anımsatacağım.
Bir; “Tiyatrocu ve gençlere drama dersleri veren tiyatro eğitmeni Ü.S. geçen Cuma günü saat 14.00’teTaksim Tarlabaşı’ndaki alt geçide doğru yürüyordu. Bir yandan da cep telefonuyla ders verdiği gençlerden birinin annesiyle konuşuyordu. Tam bu esnada bir polis kendisini durdurdu ve kimlik sordu. Ü.S. polise, “Bir dakika, veliyle konuşuyorum” dedi ve her şey o an başladı.
‘Polis üzerime yürüdü’
Ü.S. yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kolumdan çektiler ve üstüme yürüyerek, ‘Polis senin keyfini mi bekleyecek’ diye bağırmaya başladılar. ‘Nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz, neden bağırıyorsunuz?’ dediğimde ‘Bağırırım, çirkefleşme’ cevabını aldım. Onları şikâyet edeceğimi ve kimliğimi de karakolda yetkili kişiye göstereceğimi söyledim. Ekip otosuna binip Taksim Polis Merkezi’ne gittik.”

Ü.S. karakolda da hakaretle karşılandığını belirtti. Ekip otosuna bindiği anda, polisin “Bizi nasıl şikâyet edersin?” diyerek üzerine yürüdüğünü ve vuracakmış gibi hamleler yaptığını dile getiren Ü.S., karakolda komiserle konuşamadığını açıkladı: “Kimlik göstermiyordu, kaçarken yakaladık dediler benim için. Komisere, ‘Hayır, ben şikâyet etmek için geldim’ dediğimde bana ‘çık dışarı’ diye bağırdı. Hatta avukat arkadaşım da oradaydı.”
‘Kavga dövüş çıkabildik’
Ü.S., polislerden şikâyetçi olamadığını, onların hakkında bir tutanak tutulmasını sağlayamadıklarını vurguladı. Ü.S. hakkında Kabahatler Kanunu’na göre 64 liralık para cezası tutanağı tutuldu. Beş avukatının da karakola geldiğini dile getiren Ü.S. tutanağın ardından karakoldan ayrılmak istediklerinde ise üst aramasına tabi tutulduğunu söyledi: “Önce, ‘Karakoldan çıktıktan sonra cep telefonumu, cüzdanımı aldılar demeyin diye çantanızı arayacağız’ dediler. Kaba üst araması yapacaklarını söylediler. İtirazlarımıza rağmen beni odaya aldılar.
Kapıyı kilitlediler. Kadın polis ‘soyun’ dedi. İnce arama yapmak istedi. Bütün giysilerimi üzerimden çıkarmak istedi. Direndim önce. Dışarı çıkmaya çalıştım. Ne yapıyorsunuz dediğimde narkotik aramaya çevirdiler olayı. Çekiştire çekiştire üstümü soydu hatta ‘Sen soyunmazsan ben soyarım’ dedi. Bütün giysilerimi, dikişlerine kadar uzun uzun inceledi.”
Ü.S., “Avukatlarımın artan müdahalesi sayesinde, saat 16.00’da kavga dövüş çıkabildik karakoldan. Tutanağı alabilmek için de çok uğraştık” dedi.
‘Kıyafetlerinden arındırıldı’
Ü.S.’nin avukatlarından Çiğdem Hacısoftaoğlu, bir tanıklarının bulunduğunu dile getirerek, “Kabahatler Kanunu’nda üst araması olmaz. Bir kişi ancak gözaltına alındıysa, nezarethaneye konulmadan önce üst araması yapılabilir. Müvekkilim tamamen kıyafetlerinden arındırılarak üstü arandı” dedi. Hacısoftaoğlu, yaşananları onur kırıcı bir müdahale olarak tanımlarken, polis memurları Sefa Çınar, Atıf Eker ve Tuba Çadırcım hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı: “Bugün Beyoğlu Adliyesi’ne gidip işkence, hakaret, görevi kötüye kullanma ve hürriyeti tahdit nedeniyle suç duyurusunda bulunacağız. Müvekkilime kimliğini gösterdiği halde arama yapıldı. Bize de makul şüpheden arama yaptık dediler. Bu olay ‘makul şüphe’ kavramının nasıl keyfi kullanıldığının bir örneğidir.”

İki, polise askerlikten muafiyet getirildiğinde başbakana polis rozeti ve tabanca hediye edilmişti. Birkaç gün sonra, Başbakan Adapazarı’na gitti, özel harekât polisleri kuş uçurtmamış! Şüphelendikleri elektrik arıza ekibini sokağın ortasında yüzü koyun yere yatırıp 15 dakika sorgulamışlar.
15 dakika…
Olağanüstü hal dönemlerindeki gibi, sıkıyönetim yıllarındaki gibi..
Normal mi!
Asıl sual şudur:
Adapazarı’ndaki kuş uçurmama politikası ülke sathına yayılacak mı?
Polisin cadde ortasında yüzükoyun yatırıp sorgulama yöntemi yaygınlaşacak mı?
Ben fazla dikkatli biri değilimdir. Sadece gözüme giren iki haberi yazdım. Dikkatli olanlar muhakkak çok daha fazlasını bulacaktır. Yaşımın ve yaşadığım olaylara ilgim nedeni ile edindiğim tecrübe bu günlerin daha iyi günlerimiz olduğunu gösteriyor. Zamanında yapılacağını ummak istediğimiz seçimlere kadar bu baskı ve kışkırtma artarak devam edecektir. Rejimin güvenliğini poliste arayan bir iktidardan beklenecek olan da budur. Polis devletinde istenildiği gibi kanunlar çıkarılır ve her şey kanuna uydurulur. Ama evrensel hukuka, vicdana, en önemlisi ahlaka uydurulamaz.

İzmir 2011
 
Cem Osman TAMTÜRK
 
cem.tamturk@politikadergisi.com
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.