P—Film: "Dersimiz: Atatürk"

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   > Nuran TALAY

 

   Son dönemlerde çekilen Atatürk filmlerinden kendini ayrı tutabilen, Turgut Özakman’ın tarihî bilgi birikimi ile yoğrulmuş nadide bir film; “Dersimiz: Atatürk”.

 

   Ülkemizde yabancı dil ile eğitim veren okullarda okumak, okutmak kendi tarihimizi kendi tarihçilerimizden öğrenmek yerine yabancı eğitimcilerden öğrenmek gibi bir hevesin yaygın olduğu bir gerçek. Çocuklarımıza, gençlerimize “Ulusal Kurtuluş Savaşımız”ı gerektiği gibi öğretemedik ve halen verilen eğitim ile öğretemediğimiz görülüyor.

 

   Film hakkında filmi izlemeden kulaktan dolma bilgilerle kişisel fikirlerini öne sürenler birçok kişinin maruz kaldığı kulaktan dolma bilgi yanlışlığına düşüyor.

 

   Tarihimizi gerektiği gibi öğrenmemenin nedeni kitap okumayı sevmemekten kaynaklanıyor. Okumak izlemek yerine kulaktan dolma bilgilerle yetinmeyi yeğlemek tembelliğine birçok kişinin düştüğünü her defasında görmek üzüntü verici.

 

   Dersimiz: Atatürk ile kulaktan dolma bilgilerin değişeceğini umut ediyorum.

 

* * *

 

   İzlediğim bu film neleri anlatıyor:

 

   Atatürk’ün doğumunu,

 

   Ailesini,

 

   Atatürk’ün adının matematik öğretmenin Kemal adını vermesiyle Mustafa Kemal oluşunu,

 

   Eline geçen iki kuruştan biriye kitap aldığını,

 

   Kitaplarını ders çalışır gibi notlar alarak okuduğunu ve dikkatle okuduğu kitaplarını sayısının 3997 olduğunu; okumaya ne kadar önem verdiğini,

 

   Vals dersleri aldığını,

 

   Dünyaya kapalı, yoksul, durgun bir Doğu bir toplumun yurttaşlarını özgürlüğe, çağdaşlığa açmaya, yaşama sevince çağırması ve bu çabası ile yurttaşlarının ve dünyanın saygısını kazandığı ve bu saygı sevgi ile Anıtkabir’in her gün dolup taştığını, UNESCO’nun 1981 yılını yurduna ve insanlığa yaptığı hizmetler için tüm dünyada Atatürk yılı olarak ilan ettiği,

 

   18 yaşında liseyi bitirip Harp Okulu’nda okuması, kurmay yüzbaşı olarak mezun oluşu, İtalyanların Trablusgarp’ı işgal etmesi ile savaşmak için oraya gittiği,

 

   Atatürk’ün ailesinin Selanik’ten kaçışını,

 

   20. yüzyıla girildiğinde hazinenin boşluğu, kapitülasyonların baskısını,

 

   Bilgisizliğin, bağnazlığın, geriliğin ve yoksulluğun yaşandığı ortaçağı,

 

   Ülkenin ortaçağdan bütünüyle kurtulması için bir öndere ihtiyacı olduğu ve bu liderin Çanakkale zaferinde ortaya çıktığı…

 

   Çanakkale zaferini, Çanakkale’nin geçilmezliği ve kazanılan özgüveni…

 

   Savaş koşulları içinde insanın sertleşmesiyle sanat ve müzik sohbetlerinin tadına varamayacağından sanat kitaplarına olan ihtiyacını ve o koşullara rağmen okuması, bilgilerini yenilmesi ve sanata önem verişini…

 

   Mustafa Kemal’in kazandığı zaferler nedeni ile madalyalar ile ödüllendirilmesini, önce albaylığa sonra paşalığa yükselişini…

 

 

   Türkiye’nin galiplere teslim oluşu…

 

   Galiplerin Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’u işgal edişi, düşman zırhlarını gören yaverine “Geldikleri gibi giderler,” söylemiyle kendine, milletine ve Türkiye’nin geleceğine ne kadar güvendiğini…

 

   Galipler ve fırsatçılar Türkiye’yi dört bir yandan işgal edişiyle ordunun dağıtılmasını, silahların toplatılmasını; postanelere, demiryollarına el konulmasını; basınının denetim altına alınışını; hükümetin ümitsizliğini ve halkın bitik oluşunu, karamsarlığını…

 

   Doğu Anadolu’ya ataması yapılan Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı için atamayı iyi bir fırsat olarak değerlendirdiği…

 

   19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a ayak basışını…

 

   Elde mücadele için hiçbir şey olamamasına rağmen, amacını halka açıkça anlatarak benimsetmesi, hayale kapılmadan yapacağını söylediğini yaparak, milletine verdiği moralle canlanan Türkiye’yi, Erzurum Kongresi’ni, sade vatandaşlığını, Sivas Kongresi’ni ve “ya bağımsızlık ya ölüm” anlayışını…

 

   Ankara’da efelerinin yani seğmenlerin bağırışları “Atam seni görmeye geldik, uğrunda ölmeye geldik”  sözleri ile uyanışın gerçekliği…

 

   Uyanışı ve milli coşkuyu durduramayacağını düşünen galiplerin İstanbul’un kesin olarak işgal edişini, yurtseverlerin tutuklanışını, İstanbul yönetiminin düşman elinde kukla bir hükümet oluşunu…

 

   23 Nisan 1920 gününde toplanan Meclis’i; tam bağımsız, çağdaş özgür Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin o mecliste atıldığını…

 

   Düşmanların uçakları, topları silahları ve paralarına rağmen bizim hiçbir şeyimizin olmayışının zorluğu…

 

   Kadınlarımızın savaşa karda tipide uçurum yollarını aşarak kağnılarla cephane taşıyışlarını ve zafer ortak oluşlarını…

 

   Düşmanı ana bağrımızda yeneceğini söyleyerek güven tazelemesini…

 

   Atatürk’ün parası biten kız kardeşine ve annesine bankada olan az miktarda parasını kullanmalarını yeterli gelmez ise evdeki halıları satmalarını, milleti gibi yoksul olmasına rağmen dünyaya meydan okuyacak kadar yürekliliğini…

 

   Sakarya Savaşı’nda geçirdiği kaza nedeni ile kaburgasını kırmasına rağmen “Müdafaa çizgisi (hattı müdafaa) yoktur, müdafaa alanı (sathı müdafaa) vardır…” anlayışıyla ülkemizi nokta nokta savunduğunu…

 

   Abdurrahim adındaki evlat edindiği gençle çalıştığı dersleri…

 

   Ordunun taarruza hazır oluşu…

 

   Düşmanlarca, Türk ordusunun aşamayacağı, geçemeyeceği söylenen Kocatepe’yi yarışını…

 

   Neyimiz varsa, bağımsızlığımızı, vatanımızı, şerefimizi her şeyi 30 Ağustos zaferine borçlu oluşumuzu…

 

   İşgalcilerin, sömürücülerin denize dökülüşünü; bayram yerine dönen ülkemizin yaşadığı haklı gururu…

 

   Başka milletlerin bayraklarını çiğneyen komutanlar gibi, merdivenlere serilen Yunan bayrağının çiğnenmemesi için kaldırtarak saygı göstererek evine girmesini. Çağdaşlığı, uygarlığı ile büyüklüğünü gösterdiğini…

 

   Atatürk bir milletin geleceği için, öğretmen hanımlar ve beylere seslenişinde gerçek kurtuluşa ancak uygar, çağdaş bilime fenne, insanlığa saygılı, bağımsızlığın değerini ve şerefini bilen,  hurafelerden arınmış fikri ve vicdanı hür bir millet olduğumuz zaman ulaşabileceğimizi söylemesini…

 

   Çocuklara olan sevgisini…

 

   Eğitime öğretime verdiği önemi…

 

   İstanbul hükümetinden bir milletvekilinin saltanatın kaldırılacağını anlamaları üzerine ziyaretinde, Atatürk’e “paşam yüzyıllık düzeni bozma, bunları halkın iyiliği için yaptığını biliyoruz gel bu işten vazgeç, padişahlığı da, halifeliği de kendi üstüne al bugünkü kudretine şanına, onların kudretini şerefini de ekle, tahtınla, sarayınla, hazinenle, hareminle keyfince yaşa” sözleri üzerine, “Hoca, bazıları bana düşman kesilecek ama halkın önüne düşen bir adam artık kendine değil halkın özlem ve ihtiyaçlarını temsil eder, bu nedenle ben bunu kabul edemem benim için dua ediniz” deyişini…

 

   Milletin bu soylu davranışını, sevgisini anlamış bir milletin Atatürk öldüğü zaman kardeşi, anası babası ölmüş gibi üzüldüğünü…

 

   Lozan Antlaşması ile ülkemizin tapusunu aldığımızı…

 

   Yurt sevgisiyle yapılan mücadelede, eğitime bilime verilen önemi, kadın erkek eşitliğini, müzik sanat okullarının açılışını, kütüphanelerin, halk evlerinin kuruluşunu, Türk milletinin milli birlik ve beraberlikle neleri kazandığını…

 

   Cumhuriyet’in kuruluşunu ve dönemini…

 

   Atatürk’ün içkiyi uygarca içtiğini cephede ve önemli günlerde içmeyişini…

 

   Atatürk’ün özenli düzenli sofrasının bir düşünce bahçesi olarak nitelendirildiği…

 

   Ömrünü milletine adamış adam gibi adam Atatürk’ü eleştirenlerin çağdaşlığı istemeyenlerin, tarihimizi araştırıp öğrenmek yerine kulaktan dolma bilgilerle tanıdığını…

 

   Kadınların Meclis’e milletvekili olarak girmesini sağlamasını…

 

   Bugün Atatürk Orman Çiftliği olarak bulunan yeri satın aldığında çorak kurak bu topraktan hiçbir şey olmaz diyenleri, sevgiyle ilgiyle işlenen toprağın nasıl yeşerdiğini göstererek hayal diye nitelendirilen olayı nasıl gerçekleştirdiğini…

 

   Yeni Türk harflerini öğretmek için şehir şehir gezişini…

 

   İlk kadın pilotumuz olan Sabiha Gökçen’i evlat edişini…

 

   Daha birçok çocuğu evlat edinerek onları okuttuğunu ve daha binlerce çocuğun okumasını sağladığını…

 

   Cumhuriyet yönetimi ile öğretmenlere verilen değeri…

 

   Çağdaşlığın, uygarlığın köy köy kasaba kasaba ulaşarak aydınlığa ulaştığını…

 

   Uzak ve yakın tarihimizle gerçek tarihimizi genel hatları ile anlatıyor.

 

* * *

 

   19 Mart 2010 tarihinde gösterime giren filmin gişesi ne kadar oldu, bilemiyorum; filmi izlemiş olmaktan tarihimizi doğru bir şekilde anlatılmasından dolayı mutlu oldum.

 

   Atatürk’e ve silah arkadaşlarına başımız dik, onurlu ve gurulu bir yaşam sağladıkları için şükranla minnetle anıyorum.

 

   “Şu Çılgın Türkler”, “Diriliş”, “Cumhuriyet” kitaplarının yazarı Turgut Özakman,

 

   “Ben Atatürk hakkında tek satır yazmadan, mütevazı bir iddiada bile bulunmadan önce, bütün görgü tanıklarının, yerli-yabancı, Atatürk hakkındaki söylediklerini topladım. Kendime kalın bir dosya hazırladım. Ondan sonra Atatürk hakkında yazmaya, konuşmaya cesaret ettim. Keşke herkes böyle yapsa. Yanlışa düşmese, yanlışta ısrar etmese. Gerçeği sulandırmasa, sıkışınca uydurmasa” diyor yapılan haksız eleştirilere…

 

   Değerli tarihçi Turgut Özakman’a sonsuz sevgi ve saygıyla…

 

   Not: Turgut Özakman’ın NTV Tarih’teki eleştirilere verdiği yanıt için http://www.dersimizataturk.com/aciklama  linkini kullanabilirsiniz.

 

Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com

 

 

 

 

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 21’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 21’i indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

özakmanı severim ama filmi

özakmanı severim ama filmi beğenmedim. sanki mint ve hamdi alkan ticari kaygılarla yapmış gibi. keşke saygınlığını zedelemeseydi özakman hoca.!

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.