Ordu'ya Balyoz

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

 
Yüksek Askeri Şura ordunun kademelerini şekillendirmek için toplanıyor fakat bundan bir hafta önce çoğunluğu general 102 subay hakkında yakalama kararı çıkarılıyor. Bundan hemen sonra hükümet kanadının ateşli kurmaylarından biri yakalama kararı çıkan generaller ve subayların terfileri gerçekleşmemeli diyor. Esasında bu süreci çok daha geriye çekmek bakış açımızı zenginleştirecektir.Bütünleştirmenin derdindeyim. Ergenekon’un son dalga göz altılarında ordunun komuta kademelerine yönelik tutuklamalar olacakların bir işaretiydi. Fakat ordunun komuta kademelerine yönelik beklenen darbeler asıl olarak Balyoz davası üzerinde yoğunlaştı.
 
Orgeneral Çetin Doğan’ın bunlar harp oyunudur ama önemli olan bu belgeleri kimin sızdırdığıdır, vahim olan da budur yorumu hatırlarımızdadır. Balyoz planının Çetin Doğan’ın komutanlığını yaptığı 1.Ordu’da ve kendisinin bizzat katılımıyla yapıldığı söyleniyor. Hukuki inceleme altındadır ancak ne yazık, hukuki inceleme ve süreçler ülkemizde kişi suçlu olmasa bile kişi hakkında peşin hükmünü yaratıyor. Bu hukuki süreçte iktidar odaklarının dezenformasyon ve karalama kampanyaları başat role sahip.
 
 
Burada en önemli sorun nedir? Daha bütün bakmaya çalışırsak ve bilgi kirliliğinden kurtulduğumuz ölçüde, bunun bir kademe değişikliği olduğunu anlayabiliriz. Kardak krizinde öncü kuvvet olarak bota binen ve yüksek ihtimalle ulusalcı denizci subaylar, ordunun bağımsızlıkçı –NATOist olmayan- subay ve kademelerinin tasfiyesi ile karşı karşıyayız. 3.Ordu Komutanı Saldıray Berk paşanın Erzincan’daki İrtica Mücadele Eylem Planı davasında İlhan Cihaner ve Dursun Çiçek ile birlikte örgüt kurmaktan suçlanması ve sonra da Saldıray Paşa hakkındaki bütün söylentilerin bıçak gibi kesilmesi bizi buraya bakmaya sevk ediyor. Öyleyse amaçlarına ulaştılar ve sustular. Paşayı engellediler. Saldıray Berk’in NATO’da hiç görev almadığı, çok iyi Rusça bildiği ve Rusya’da görev yaptığı biliniyor. Paşa’nın profili budur ve ancak bugün başlayan YAŞ toplantılarında adı düzenlemeler ya da terfiler arasında geçmiyor. Etkisiz hale gelmesini sağladılar. Planları iyi işledi. İç ve dış faktörlerin Berk Paşa gibilerini istemezük dediklerini görmekteyiz. 102 general ve subaya çıkarılan yakalama kararını da bu yönde değerlendirmeli. Çetin Doğan bu planlar askeri bilgi dâhilindedir, sızdırma var dedi. Öyleyse kim? Çetin Doğan, 1.Ordu komutanıyken onun üstü olarak Genelkurmay Başkanı olarak Hilmi Özkök vardı. Çetin Doğan sorumluya sorun dedi. Adres gösterdi. Nettir.
 
 
Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanlığından ayrıldıktan sonra adı AKP’nin Cumhurbaşkan adayları arasında bile geçti. AKP ile Özkök yakınlığı bilinmektedir.2002 yılında, Ecevit’in düşürülüp erken seçim kampanyası yapılması sırasında ordunun politikasını da bu yöne çeken Özkök’tü. Burada bir şebeke bulunduğunu söyleyebilirim. Basın ve medyanın da o dönem AKP’yi getirmek için Ecevit’i ölmeden mezara koyma çabalarını hatırlayalım. 2002 tarihli gazeteler Ecevit’in ağır hasta olduğunda ve erken seçim yapılmasında ısrarcıydılar.
 
 
Özkök’ün ardından Yaşar Büyükanıt görevi devralmıştır. Yaşar Büyükanıt’ın şahin bir komutan olduğu söyleniyordu. Göreve başlayacağı sıralarda internette Yaşar Büyükanıt’ın gizli bir Yahudi olduğu (sabetayist) söylentisi çıkarılmıştı. Bu söylentiyi ayrıntılarıyla ortaya atanlar kimlerdi peki? Paşa’nın şahinliğinden korkan iktidar odakları mı yoksa onun Özkök’ten daha AKP’ci olduğunu düşünenler mi? Sanırım bunu çözmemiz zor gözüküyor. Pes etmemeli. Sona doğru yaklaşıyoruz. Öte yandan o dönemde, ordu içinde kendilerine genç subaylar diyen bazı subayların genelkurmaya imzasız mektup yollaması ordu içindeki subayların Yüksek Komuta kademesinden bıktığını gösteriyordu. Şahin olduğu söylenen bir Orgeneral ordu içi dengeleri yerine oturtabilirdi. Bu genç subaylar arasında bugün tutuklanan subayların da olduğunu düşünmek için haklı sebeplerimiz var. Dolmabahçe görüşmesine kadar görüşlerini kesin bir şekilde açıklamaktan çekinmeyen Şahin görünümlü Yaşar paşa bundan sonra adeta sessizlik orucuna girdi. Sonrasında ise “27 Nisan vakası” yaşandı. 27 Nisan cumhuriyet mitinglerinin yaşandığı bir zaman diliminde geldi. AKP, 27 Nisanı seçim meydanlarında kullandı. %45 oy almalarında etkisi vardır. Öyleyse ben kendim yazdım başka kimse karışmadı yollu söylemi bir işaret miydi?
 
 
Ben yazdım, yazdırdılar demek olabilir mi? Mecburdum, Dolmabahçe’de önüme eşimin bazı ekonomik tasarrufları kondu, orduyu ve kendimi bu konuma sokamazdım anlamında mıdır? Sonra da koruma altına alındı. Yaşar Büyükanıt bugün, AKP’nin uluları arasındadır.  Denebilir ki AKP iktidarı ordu içinde karşıtını yaratmıştır. Diyalektik karşıtı Kemalizmdi. Genç subaylar Kemalizmi yeniden hatırladılar. Bu muhalif kadrolarla savaşa girmenin bir nedenidir. Bundan başka, orduyu 12 Eylül’ü gerçekleştirdi diye sadece Amerikancıların saf tuttuğu bir kurum olarak görmek büyü k hatadır. Komuta kademelerinde ulusalcı-avrasyacı-bağımsızlıkçı paşa ve subayların varlığı Kemalizm ile yeniden dayanak bulmuştu. Ordu içindeki çarpışmada da gördüğümüz kadarıyla Amerikancı kesim ağır basmıştır. Bu davalar ise ordu içindeki Kemalistlerin ve ne derseniz deyin –ulusalcı, avrasyacıların tasfiyesidir. Orduyu Tayyibist çizgiye yerleştirme amacı güdüyor. Yüksek Askeri Şura bunun farkında toplandı zaten Şura da bölünmüş durumda. Teslimiyetçiler ile direnenler. Direnenlerin güçlü olmaları zor ihtimal. Ağır saldırı altındalar. Bu yüzden müttefik aramaktan ve halkçı odakları desteklemekten başka çareleri yok. Cumhuriyet mitingleri bunun bir yansımasıydı ancak örgütü ve kendisini temsil edecek bir partisi, programı olmayan kalabalıklar devrimleri gerçekleştiremezse burjuvazi daima daha faşist bir anlayışla yönetime gelir. 2007’de yaşanan budur. Bugünlerde toplanan Yüksek Askeri Şura’ya bu yönden bakılmalıdır.
 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.