O Güzel İnsanlar Ve O Güzel Günler Üstüne III: "Uğurlama", Rauf Denktaş'a "Armağan"

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Rauf Denktaş'ın tarihsel anısına saygı ve mücadele mirasına bağlılıkla...

"Doğu'dan bir mektup aldım, zaman zaman postayla da mektuplaşıyoruz, yüksek moralli ve coşkulu yazıyordu. .. Doğu bana, "herkesin birbirine hakkını helal edeceği bir döneme girdik" diyor ve ekliyor, "hepimiz ruhen buna hazırız". Yalçın Küçük, Aydınlık, 25 Kasım 2011

Yapraklar sararıp dökülüyorlar mı, ilkbahar ve yaz geçti, kış geliyor demektir; ve ilkbaharı unutup kışa hazırlanmaya çağrıdır.

***

Schopenhauer’in “Gençliğimizdeki neşelilik ve karamsarlığa kapılmama hali, kısmen hayat tepesine tırmanıyor ve ve tepenin öte tarafındaki ölümü görmüyor olduğumuz gerçeğine dayanır” diyerek pek özlü biçimde gösterdiği gibi, hiç düşünmemiştim; belki de, ve evet, düşünmek istememiştim; oysa, Galilei’nin “ne yaparsanız yapın dönüyor” diye belleklerimize kazıdığı üzre, biz düşünmesek de, doğrusu düşünmek istemesek de, kitap yazmamış, dahası, kitap okuyamamış olmasına karşın “kitap gibi yaşamış” bilge Aşık Veysel Usta’nın “dünyaya geldiğim anda/ yürüdüm aynı zamanda” ozanca deyişiyle, dünya döndükçe ömrümüzün kum saati işliyor ve akan gün, ölümü biriktiriyor.

“Ne kadar çok yaşarsan o kadar çok ölüm görürsün” demiş Düşünür; ve “gidenleri hep görüyom/ gidiyorum gündüz gece” diye anlatmış koca Veysel Usta. De Gaulle’ün sözleriyle, “mezarlıklar vazgeçilmez adamlarla dolu”. Onlardan kaçı yatıyor belleğimizin mezarlığında hiç saymamıştım.  Dünya gözüyle görüp, toprağa ve belleğimize gömdüklerimizden aklıma ilk anda gelenler, Necati Cumalı, Rıfat Ilgaz, Fakir Baykurt, Aziz Nesin, İlhan Selçuk, Attila İlhan, Can Yücel, Ece Ayhan, Uğur Mumcu, Hasan Yalçın, Mihri Belli, Mahzuni Şerif,  Cem Karaca, Barış Manço, Ahmet Kaya, ve şimdi şu anda anımsayamadığım daha niceleri..

Gerçi onlar, Camus’nun “ya zamanla birlikte ölürsün , ya da daha yüce bir yaşam uğruna zamanın dışına çıkarsın” diyerek doğrudan, ve Yahya Kemal’in “ölmek kaderde var/ yaşayıp köhnemek hazin” diye tersinden gösterdiği erdemi yaşam kılıp, kendi ömrünün sınırları dışına taşanlardır. Ama sonuçta, Necip Fazıl’ın “ölüm var ölüm/ölün de görün” diye dizeleştirdiği gibi, ölüm de alabildiğine somut bir gerçekliktir. Nihayet, yokluğunda bile öğretmeye devam edenlerden Server Tanilli Hoca’nın, emperyalizme kiralık katillerin namluları önünde felç olarak anıtlaşmış bedenini uğurladık toprağa, kısa bir süre önce. 1

Kalanlarsa yetmişleri geçtiler; seksenler eşiğindeler. Daha yirmili yaşlarında Tarihe “fazla mesai yaptıran” ve ölümle, mezarlıklarla daha o çağlarında tanışıp erken yaşlanan ’68’liler, yani ana babalarımız, yetmişlerin eşiğindeler. En gençleri, yola çıkarken diğerlerine nispeten daha yakından görüp tanıyıp “abla-abi” dediğimiz ‘78’lilerse, yarım asrı devirdiler. Saçlarının renk dönüşümünü gözlerimizle izledik.

Yani, önümüzdeki kuşaklar, yola çıktığımızda önümüzde yürüyüp bize yön gösterenler, hatta başta doğumumuzla, bizzat elimizden tutup yola çıkaranlar, kendi yolculuklarının sonuna varmaktalar; vardıklarını duyuruyorlar; Yalçın Küçük bunu söylüyor, yazının girişindeki alıntıda.

Uzun lafın kısası, gidiyorlar.

Yaprakların sararışı ve dökülüşü, kışın habercisidir. Yani önümüzdekilere iyi baksın gözlerimiz; yakında dönmemeye gidenler olacak. Yol üstünde yapayalnız kalacağız; biz ve arkamızdakiler.

Zamanı tutup durdurmak istiyorum.

İçimde bir ses çığlık çığlığa soruyor: Onlarsız ne yaparız biz; yönümüzü, hatta yolumuzu nasıl buluruz; nereye gideriz?

Biz ki ‘80’lileriz, karanlığın içine doğduk; kendi başımıza görme yeteneğimiz ve alışkanlığımız, doğuştan yoktur.2  Yön levhaları bir bir eksildikçe, yolumuzu yitirip zamanın ve yığının içinde kayboluyoruz ve kaybolacağız; 3 olacağı bu. Oysa, Montaigne’nin, “dünyayı size bırakıp gidenler gibi, siz de başkalarına bırakıp gidin” dediği üzre, yürüdüğümüz yola bizden sonra çıkanlara yön gösterme sorumluluğunu da yüklenmiş olduk, önümüz sıra yürüyenleri izleyip ilerledikçe.

Ve biz, ortadakiler, önümüzdekilerle arkamızdakiler arasında kalanlar, önümüzdekileri öteleyip arkamızdakilere yön gösterirken, kendimiz de bir o kadar yaklaşıyoruz, kendi yolculuğumuzun sonuna. İşte bunu çok ve hep düşündüm, düşünüyorum.

Velhasıl, ulu çınarlar devriliyor ardı sıra, yolculuğumuzun ilk adımlarında gölgelerinde durduğumuz, ve devrilecekler daha da; çiçekler soluyor, koklamaya doyamadığımız; varsın hatırlamayacak, bilmeyecek olsun yeni yetme "çöl insanları"; biz geçtik o güzelim bahçelerden, ne mutlu bize..

O halde son söz şu olmalıdır:

 

"savaş sloganlarımız

kulaktan kulağa

yayılacaksa,

ve silahlarımız

elden ele

geçecekse

ve başkaları mitralyöz sesleriyle,

savaş ve zafer naralarıyla

cenazelerimize ağıt yakacaklarsa

ölüm hoş geldi, safa geldi!.."

Che

vedat.kocal@politikadergisi.com

_____________

1 http://politikadergisi.com/makale/o-guzel-insanlar-ve-o-guzel-gunler-ustune

2 http://politikadergisi.com/makale/o-guzel-insanlar-ve-o-guzel-gunler-ustune-ii-biz-80liler-yitik-bir-kusagin-oykusu-erkin-yurda

3 http://politikadergisi.com/makale/yiginin-icinde-kaybolanlara-pusula-ya-...

http://politikadergisi.com/makale/yiginin-icinde-kaybolanlara-pusula-ii-ya-da-tezler-e-ikinci-ondeyis-de-te-fabula-narratur

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.