NE YAPMALI?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Süleyman GÖK

 


   Değişen dünya düzeninde; kavramların birbirine girdiği, kimin hangi ideolojiyi, düşünceyi savunduğunun belirsizleştiği, insanların birbirlerine saygısının kalmadığı, toplumsal huzur ve barışı düzenlemekle yükümlü erklerin bilinçsizce ve sorumsuzca davranmaları gibi sorunlar günlük hayatta maruz kaldığımız sorular çerçevesini oluşturmaktadır.Öncelikle,ülkemiz için değerlendirdiğimizde bariz bir şekilde kötü sonuçlar ortaya çıkmaktadır.Hangi alanda diye soracak olursak;eğitim,kültür,ekonomik,sosyal ve siyasal yaşantılarımızda birbirinden değişik olumsuzluklarla karşı karşıya kalmaktayız


.Bazılarına göre bu değerlendirmelerim hoş algılanmayabilir fakat gerçeklerin göz ardı edilmesi de bence doğru bir yaklaşım değildir.Eğer iyi bir şeylerin olduğunu iddia ediyorsak bunların göstergeleri olması lazım.Her zaman eleştiriye açık olduğumu defalarca yazdım ve yazmaya da devam edeceğim.Dedim ki birçok sorunlar yumağıyla baş başayız.Her alandan sayısız örnek verebiliriz.Fakat,ülkemizin gündemini takip eden,önemli yazarları okuyan ve hiçbir ideolojik perspektiften bakmayan,değerlendirmelerini objektif bir biçimde yapan insanlar gerçeklerin farkında olmaktadırlar.Mühim olan bu farkındalık oranının daha yüksek seviyelere çıkmasıdır.Bunun için öğrenciler,yazarlar,aydın ve akademisyenler yazılarıyla,söylemleriyle toplumu bilinçlendirmeli,toplumsal hafızanın güçlenmesine yardımcı olmalıdırlar.Bugün bizlere ihtiyacımız olan en önemli şey hafızamızdır.Bir insanı düşünelim ki hafıza kaybı yaşadıktan sonra amaçsız ve bilinçsizce yaşamaya bağlı kalacaktır.Toplumlarda öyledir.Hayattan beklentisi olmayan kişiler belirli bir takım söz ve düşüncelerle hareket ederek bütün toplumun zarar görmesine neden olabilmektedir.Bu da düzenin bozuk ve çarpık olmasından kaynaklanmaktır.Öyleyse sorunun kaynağını yine bizler,insanlar oluşturmaktadır.Bizler iyiyi,kötüyü,doğruyu,yanlışı ayırt etme yeteneğine sahip olamadığımız müddetçe NE YAPMALI? Sorusunu her daim sormaya devam edeceğiz.

   Ülkemizin sorunlarını irdelemeye başladığımız da önemli bir çarpıklık ilk bakışta görülmektedir. Bugün dünya sıralamasında Türkiye’den hiçbir üniversitenin ilk 100.sıraya girememesi sanırım her şeyi özetlemektedir.Ülke içinde övündüğümüz kaliteli,metropol şehirlerdeki üniversitelerimiz neden bu listede yer alamamaktadır?Veya bazılarına göre bir eğitim kurumunun başarısının göstergesi midir bu listede yer almak gibi çelişkili soruları sorabiliriz?Fakat,gerçek olan bir şey var ki ülkemizde eğitim sistemi çok kötü bir vaziyettedir.Üniversitelere kitap okumadan giren öğrencilerin varlığı,yaşadığı ülkesinin cumhurbaşkanı,genelkurmay başkanını tanımayan bizleri ileride yönetmeye aday insanlar bu sistemde belirli bir sınava tabi tutularak bir şekilde milyon öğrencinin önüne geçerek,gerçekten bilgili,ileri görüşlü öğrencilerin yerini işgal etmektedirler.Böyle adalet olmaz.Adaletten bahsetmek istiyorsak bu çelişkiyi ortadan kaldırmak gerekir.Eğitim sistemi diyince genelde üniversite giriş sınavı,liselere giriş sınavı vb. gibi öğrencilerin hayatlarında dönüm noktası oluşturacak basamaklar gelmektedir.Ancak bu sorunlar sadece sınavlarla bitmemekte ülkemizdeki yüksek öğrenim yapan okullarımızın halinin içler acısının olduğu gerçeğini göz ardı etmemize neden olur.Çünkü,yeni kurulan üniversiteler veya nüfusu kalabalık olan büyük üniversitelerden ayrılan fakültelerden oluşan okullarda yeterli sayıda akademisyenin bulunmaması,bilgili,tecrübeli öğretim elemanlarının olmaması neden listeye giremediğimizin göstergesidir.Bugün,ülkemizde her ile bir tane üniversite açılarak gerek sosyal,gerekse ekonomik olarak o şehri canlandırmaktadır.Ancak,bütün herkesi üniversiteye alarak sorunları çözebilmek ütopik bir düşünce biçimidir.Eğer bütün mezun öğrenciler üniversiteye girip okuduktan sonra sonuç ne olacak?Üniversite mezunu işsiz.Biz,nitelikli,donanımlı insanlar yetiştirmedikten sonra herkes üniversite okumuş,okumamış bir anlam ifade etmez.Önemli olan bu düzendeki bozuklukları düzeltmek.

   İkinci sorun ise ülkemizdeki bürokrasi sorunudur ki bütün Türk toplumu bu sorundan muzdarip. Çünkü kamu idarelerinde herhangi bir işimizin olduğu zaman herkeste bir düşünce hakim.Yandık !!! Çünkü, bir yere gittiğimizde yapılacak olan işimizin tabiri caize 50 yere gidip gelmekten yetişemediğini, ertesi güne sarktığını herhalde yaşamayan yoktur.Onun için çok övdüğümüz Batı’yı,medeniyetlerin beşiği denilen Avrupa’yı örnek almak istiyorsak,bu soruna da bir çözüm üretmelerinin zamanı geldi de geçiyor.

   Ülkemizin kanayan yaralarından biri olan ve bence en önemlisi Demokrasi sorunudur. Ülkemiz bugün kağıt üzerinde de olsa Demokrasiyle yönetilen,cumhuriyet rejimine sahip bir ülkedir.Ancak,uygulamalara baktığımız zaman çelişkiye düşmemek,insanın aklının ve mantığının bile alamayacağı işlerin gerçek demokrasilerde olmasının imkansız olduğu olayları her gün yaşamaktayız.Bugün dünyada demokrasi,özgürlük,insan hakları savunucuları diğer bütün kavramlar gibi demokrasi kavramını da kendi çıkar ve amaçları için kullanmaktadırlar.ABD’nin Irak’ı işgaline gerekçe olarak gösterdiği Demokrasi,oradaki masum binlerce sivilin ölmesini mi ön görüyor? Veya bugün bizlere Avrupa Birliği Uyum Paketleri ile zorla yaptırılmak istenilen projelerin hangileri Avrupa Devletlerinde uygulanmaktadır. Düşünce özgürlüğünün olmasını isteriz fakat bu olmuyor ki ülkemizin birliği,bütünlüğü hakkında bölücülüğe varan söylemlerin düşünce özgürlü kapsamında karşılanacağını.Demokrasinin beşiği diye adlandırdığımız İsviçre’de Ermeni Soykırımı yoktur demenin cezası hapistir.Çok övdüğümüz Avrupa’nın gerçek yüzünü göremeyenler bir kez daha gözlerini iyice açsınlar.Demokrasi adıyla yapılmak istenilen ülkemizin üniter yapısını bozmak,federal bir yapı haline getirmek,küreselleşme,karşılıklı bağımlılık gibi süslü laflarla aydınlarımızın(!) bazı vakıflardan,cemaatlerden para alarak i

nsanların beyinlerini yıkamaları her zaman demokrasi kılıfının arkasına saklanarak olmuştur.Eğer,biz ülke olarak muasır medeniyetler seviyesine çıkmak istiyorsak bunun yolu ne batı’dan ne de doğu’dan geçer.Bugün Avrupa diye sayıklayanlar geçmişte devrimci gençlik zihniyetinde olan insanlardır.Geçmişinde her türlü siyasi ideolojinin yanında yer almış insanların ülkeye ne kadar yararlı olacakları tartışmalı bir konudur.

   Yazımın başlığı ile bağlamak gerekirse içinde bulunduğumuz sorunların kaynağını, çözüm yollarını bilmeliyiz ki sağlam gözlem ve analizler yapalım. Dar kalıpların,dar düşüncelerin insanı olmayalım.Bizlerden istenilen kültürümüzü,ülkemizin birliğini sonuna kadar koruyalım.Ülkemizin kurucu,GAZİ MUSTAFA KEMAL felsefesini yaşatalım.Bugün Kemalist felsefeyi tartışacağımız yerine onu nasıl ve ne kadar iyiye götüreceğimiz üzerinde kafa yoralım.Bizden istenilen bastırılmış,korkak bir toplum.Bunların bilincinde olalım.Ülkemizde çok büyük oyunlar oynanıyor.Televizyonlar,gazeteler,siyasetçilerimiz bu oyunun içinde.Türk halkı her zaman en iyiye layıktır.Önemli olan sorgulayıcı olsun ve neyi istediğini bilsin.Apolitik tabakanın varlığı kaçınılmazdır.Bizler ne zaman siyasete ilgili olup gerçek bir katılım sağlarsak NE YAPMALI?sorusuna önemli çözüm üretmiş oluruz…

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.