Muhtaç Olduğun Kuvvet

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 Padişahının iki dudağı arasında mevcuttur. Büyük kurucunun söylemini tahrif ettiğim için özür dilerim. Ancak içinde bulunduğumuz durumu anlatabilecek çok sade bir söylem de bu olsa gerek.

Seçimlerde milletvekili seçilme imkânını sağlayan aday listeleri açıklandı. Daha doğrusu seçilmiş padişahlarımız lütfettiler, bu değersiz kullarına bu listeyi bildirme zahmetine katlandılar. En derin yalakalığımızla kendilerine teşekkür ve bağlılıklarımızı sunarız. Biz de iki ay üzerinde konuşacak, birbirimizi yiyecek, bu ara ülke sorunlarından uzaklaşacak, kendimizi gerçek bir birey, bu ülkenin geleceğinde doğrudan etkili bir vatandaş gibi göreceğiz.
Ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar altında inlediğimiz şu dönemde bir rahatlama, bir nefes alma dönemini bize bağışladıkları için seçilmiş padişahlarımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Haksız mıyım dostlar? Ya padişahlarımız “Liste falan yok, seçim günü gider size gösterdiğimiz amblemin ortasına mührü basarsınız.” deselerdi ne yapacaktık. Allah onlardan razı olsun.



Yukarıdaki bölüm biraz kara mizah türünde oldu. İleri demokrasi nutuklarının atıldığı ancak demokrasinin kötürüm olduğu, içi boşaltılmış bir kabuk haline gelmiş cumhuriyet rejiminin hüküm sürdüğü bir ülkede mizah anlayışı da elbet bu kadar olacaktır.
Doğa, kendi işleyişini kendi belirler ve buna kimse de müdahale edemez. Doğanın bir parçası olan insanın da bu kuraldan uzak durması düşünülemez. Yaşam, sürekli ileri gidilen bir yol gibidir. Asla geri gidemezsiniz. Gitmeye kalktığınızda arkadan gelenler sizi ezer, perişan olursunuz. Yeni bir seçime doğru giden ülkemizin durumu işte budur. Umulur ki halk, kendilerine dayatılan bu listelere, her yöndeki olumsuz propagandaya rağmen ülke geleceğini aydınlatmak için seçimlerde gereken inisiyatifi alır, özel odalarında birkaç gün çalışıp kendilerine en çok biat edeceklerden bir liste oluşturup burnumuza dayayanlara gerekli cevabı verir.
Doğru söylemek gerekirse, bu temennime kendim de inanmıyorum. Zira 1950’den beri devam eden sağ iktidarlar döneminde planlı bir şekilde halkın değerleri ve aklıyla o kadar oynandı ki, artık ne yapacağını, neyin doğru olduğunu o bile kestiremiyor.
Gelişmiş, çağdaş ülkelere bir bakınız. Hepsinde net bir laik yönetimin egemen olduğunu göreceksiniz. Bu gün mevcut olan bu olguyu, Atatürk önderliğindeki Türk hükümeti 75 yıl önce sezmiş ve bu kaideyi anayasamızın değişmez maddeleri arasına koymuştur. Ne büyük talihsizliktir ki, bu gün hala anayasa mahkemesi tarafından “Laikliğe aykırı odak” olmaktan hüküm giymiş bir parti tarafından yönetiliyoruz. Halkımızın büyük çoğunluğunun ise buna ses çıkarmadığını görüyoruz. Bu yüzdendir ki günümüzde iktidarlar halk tarafından değil, büyük ölçüde dış güçler, cemaatler, tarikatlar, toprak ağaları ve inanç önderleri tarafından belirleniyor.
Medyada söylenenler çok ama çok ilginç. Recep Tayip Erdoğan’ın “Başkanlık sistemine karşı olduğu için” Sayın Abdullah Gül’ün parlamentodaki etkinliğini yok edip onu yalnızlaştıracak ve itiraz edemez hale getirecek bir meclis gurubu oluşturduğu yazılıyor, söyleniyor.
Hatırlayınız, AKP dört ana direk üzerine kurulmuştu. Abdullatif Şener, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Tayip Erdoğan. Abdüllatif Şener içlerinde onlara en uzak kişi idi ve küstürülüp ayrılması sağlandı. Sayın gül Cumhurbaşkanlığına yollanarak etkisizleştirildi. Her şeye rağmen kıpırdamayan Arınç’ın da bu seçimde ili değiştirilerek iyice silikleştirilmesi sağlandı. Osmanlı padişahlarının kendi kardeşlerini hatta çocuklarını taht uğruna boğdurduklarını düşünürsek, benzerliğin hayret verici olduğunu göreceğiz. Ortaçağdan kalan bu zihniyetin ülkeyi nereye götüreceği de ortadadır.
Bize de seçime kadar o aday iyi, bu kötü diye birbirimizi yemek düşüyor.


cem.tamturk@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.