Marka : Recep Tayyip Erdoğan'ı Nutella Üzerinden Okumak

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Tarih, belirli dönemlerde belirli liderler çıkarır. Bu liderler toplumların öz dinamiklerinden, yerleşik düzen karşıtlığından, ezilenler arasından yahut dışarıdan olabilir.

Weberci otorite tipolojilerinden sıyrılarak yapılacak lider kültleri tarifleri toplumların niteliklerine göre değişiklik gösterebilir.  Bu farklılığı göz önünde bulundurarak markalaşmayı işleyeceğimiz bu yazıda, kültleri korumak için geliştirilen refleksi açıklamaya çalışmak amaçlanmaktadır.

Siyasette Marka olmak:

Marka,   bir işletmenin mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir. Bu tanım, wikipedia'dan direk alınan bir tanım.

Burada biz "kişi adları dahil olması" kısmının üzerine eğilmeliyi amaçlıyoruz. Bu eğilim de bizi kuşku yok ki Recep Tayyip Erdoğan'a götürüyor. Sevin sevmeyin, Recep Tayyip Erdoğan başarılı bir lider. Bu başarı kendi kitlesi ile arasında kurulan ilişkide gizli. Yani Markalaşma!

Recep Tayyip Erdoğan, bir markadır. Tüketicilerinin genel bir Türkiye ortalamasında olmasından ötürü Erdoğan markası, iyi satan bir markadır. Seçim iletişim ve pazarlama ekibi bunu en başından beri fark ettiği için tüm seçim stratejileri tek kişinin pazarlanması üzerinden gitti. İnsanlar Erdoğan'a oy verdiler, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne değil. Partinin adı olmak üzere bir çok yerde ufak dokunuşlara imza atan Erol Olçak, Erdoğan fenomenini yaratmayı başarmış bir siyasal pazarlamacı. Anlatmak istediğim şeyi şöyle pekiştirebilirim:

Devamlı Nutella reklamı gören bir kişi, canı çekerse o nutellayı yer. Eğer ki ortada hiçbir sebep yokken, yahut sudan sebeple tutar Nutellayı o kişiye yasaklamaya çalışırsanız kişide Nutellaya karşı tarifsiz bir sahiplenme psikolojisi oluşur. Bu kişiliğin bütünleşmesidir.

Recep Tayyip Erdoğan bütünleşmesi işte tıpa tıp buna benzer. Marka olan Erdoğan'ın pazarlamasında iyi yönler ortaya çıkarılmış, iyi hikayeler yazılmış, somut yönü öne çıkarılmış, havada kalmayan bir kurgu ile geniş kitlelere ulaşması sağlanmıştır. Bu ulaşım noktası da AKP'de Erdoğan dışındaki tüm faktörleri, kişileri, kurumları kapsamaktadır. Ortada bir marka var Erdoğan. Bu markayı satmak için var olan lojistik görevi de yapan yüzlerce satış elemanı.

Tüm seçimlerde stratejik hesaplamaları kusursuzca yapan AKP; esen rüzgar, dış yatırımcılar ve iç pazardaki tekel konumunu da birlikte değerlendirdiğimizde markasını en iyi şekilde satmıştır. Siyasette markalaşmak için iki şeyden birine  yahut ikisine birden sahip olmalısınız:

1. Eskiden beri siyasette olmalı

2. Çok fazla paranız olmalı.

Bu iki unsur AKP için de işlemiştir. Erdoğan'ı güçlü marka yapansa ikisine birden sahip olmasıdır. İkincisini kendisinin yapmadığını biliyoruz tabi. Şimdi gelelim bugüne

Bugünün markası olarak Erdoğan; artık yorulmuş enerjisi azalmış  buna karşın kontrolü iyice artmış bir marka. Markayı pazarlayanlar, tüketicilerin genel eğiliminden önce Swot'unu yaptılar mı bilmem. Ama bildiğim şu, markanın kötü yanını olağanüstü bir şekilde gizlemeyi başardılar.

Kötü yanına baktığımızda, öncelikle kendisiyle sıklıkla çelişen beyanlar vermesini görürüz. Bu Nutella'nın üretim müdürünün, pazarlama müdürünü yanıltması gibi bir durumdur.  Pazarlama elemanları medya yatırımını iyi yaptığı için bu çelişkili durumlar sıklıkla tartışmaya açılmıyor. Yoksa 11 yıldır çelişen ifadelerini görmemek mümkün değil. Anımsayın, youtube da Bir başbakan iki Erdoğan videosu ne kadar dikkat çekmişti. Ve tabi buna gösterilen refleks ile birlikte videonun yayından kaldırılması peşi sıra geldi.

Bir diğer kötü yanı ise; yenilikçi olmaması, eleştiriyi asla ama asla kabul etmemesi. Bu durumda Nutella hakkında olumsuz fikir üretenlere -Nutella yeme ihtimalini sıfır sanarak- "defol git sarella ye" demekle eş değer.

Bu ikinci durum ile genel olarak marka Erdoğan'ın bir araya gelmesi ise bugün bir çözümsüzlüğün paradigmasını yazdı: GEZİ PARKI

Gezi olayları sırasında ve HALA Erdoğan, yalnızca eylemcilerin hata yaptığını kendisinin kusursuz olduğunu düşünmekte.

Nutella ceosunun masasına hergün Nutella hakkında gelen olumlu haberleri koyun. Ceo'nun yapacağı her temasta Nutellanın ne kadar iyi bir ürün olduğunu, rakipsiz olduğunu gelen misafirlerin bunu tekrar etmesi gerektiğini söyleyin. Ceo'nun tüm güzergahına Nutella reklamları döşeyin. Ve bir sabah, Ceo'nun masasına Nutella hakkındaki olumsuz tepkileri bırakın. Sonra Nutella'yı tüketmeyenlerin Nutella'ya saldırdığını gösterin.

Ceo'nun çıldırmaması içten değil. Nutella'yı tüketenler açısından da durum farklı değil aslında. Onlar da sahiplenme duygusunu böyle bir krizde en üst düzeye çıkarır ve CEO haklı olarak Nutella severleri Nutellayı korumaya davet eder. 

İşte Gezi olayları ile başlayan ve halen devam eden bu süreç, ceonun hikayesi ile aynıdır. Burada Erdoğan haliyle kendi kitlesine yönelmiştir. Karşı gruba bakıp homojen bir yapı göremeyince doğal olarak kendi homojen kitlesini bir arada tutmaya yönelmiştir. Evdeki %50 söylemi bilinçli yapılan bir açıklamadır ki kendine inananlar kendi markasını tüketenler içerisinden fire vermemek amaçtır.

Marka olarak ele aldığımız Erdoğan'ın ne şekilde ikamesi olur diyecek olursak...

Sarella'nın büyüme politikasında, Sarella CEO'sunun Nutella'nın CEO'su hakkında konuşması, onu eleştirmesi yahut onu yermesini mi görüyorsunuz, yoksa kendi özünden çıkardığı ve Nutella şişesinde olmayan "TRANS YAĞ YOKTUR" ibaresini mi?

 

İlker EKİCİ

ilker.ekici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.