Kapitalizmin Alt Başlığı Olarak Küreselleşme

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

 

1980’e geldiğimizde artık dünya kapitalist sisteminde şunu görür hale geliriz; Neo liberal politikalar yani devletin ekonomiye müdahalesizliği, piyasanın kendi haline bırakılışı (Bu bir vahşet sistemine çağrıdır zira piyasa kar amacını önüne koyarak hareket eder),maksimum kar arayışı sonucunda sosyal hakların –eğitimin, sağlığın, güvenliğin vs özelleştirilmesi- geri alınışı, özelleştirmeler ve nihayetinde bunları gerçekleştirebilmek için sonsuz baskı ve şiddet. Küreselleşme söyleminin bunlarla beraber ortaya konduğunu biliyoruz. Sermaye sınıfı ve çok-uluslu şirketler sermayenin önünün açılmasını ve serbestçe dolaşmasını arzuluyorlardı.
 
Çünkü bunun çok basit bir nedeni var: Kapitalizm genişleme eğilimi duyar. Genişleyemez ya da büyüyemezse küçülür.Bu anlamda kapitalizm emperyalizmi içinde en başından beri barındırmıştır.1980’lerde ise sermayenin önündeki engeller ulus devletlerin sınırlarıydı.O günden bu yana gelinen yolun çok önemli olduğunu bilmeliyiz çünkü bir süreklilik taşımaktadır.Ulus devletlerin öneminin azalması buna bir örnektir.
Öncelikle şunu bilmekte yarar var.2. Dünya Savaşı sonrası sosyal demokrasiye kapitalistlerce duyulan ihtiyaç ortadaydı. Bu bir. Ve ikincisi sosyal devlet olma yolunda adımlar atan üçüncü dünya ülkeleri bu yolda borçlandılar. Peki kime? Kime olacak Emperyalist batıya.80 politikaları şunu netlikle gösterdi emperyalizm borçları bir tehdit olarak kullanabilir hale geldi. Bilindik bir hamle. Borçlanmış olan ülkelerin yardımına(!) borçlandıran IMF ve Dünya Bankası koştu. Ne önermiş olabilir? Elbette ki dışa dönük büyüme. Bu, sosyal demokrasinin yok olup yerine ihracat yapmaya çalışan ve sürekli dışa borçlanan ülkelerin ortaya çıkması demektir.Şöyle,2.Dünya Savaşı ertesi, sosyal devlet anlayışını ortaya koyanlar iç pazara ve iç taleplere öncelik tanıyordu.Bu anlamda kimseyle rekabet etmiyorlardı.Başka bir ülkeyle demek istiyorum.Oysaki şimdi ihracat seçeneği ortaya atılınca rekabet başladı.Rekabet edebilmek için bütün külfetleri atmak istedi bu ihracatçı ülkeler –ki bunlardan biri de biziz.Ne demek,topluma ücretsiz eğitim,sağlık,güvenlik vs. azalma eğilimine girdi.Belki de en önemlisi işçi maliyetlerinin de azaltılması istemiydi.Bu anlamda sendikal sistemi her ülkede yıktılar.Kelimelerle okunması ve yazılması çok kolay gelmektedir.Gerçekte ise çok acı ve şiddetlidir.Böylece kapitalizmin bir alt versiyonu olan küreselleşme devrine girdik.Sosyal demokrasinin gerçek anlamda esamesinin bile okunmadığı bir döneme.
Bugün yaşadığımız bu alt versiyon baskı dozajını daha da artırıyor zira ideolojik ve kültürel baskı yaratmadan bunları uygulayamazlar.Buna da kültürel ve ideolojik hegemonya diyoruz ki yüce Gramsci’ye borçluyuz.İnsanları kendilerine ve amaçlarına yabancılaştırırsanız onları yönlendirmeniz anlık bir iştir.Türkiye’de Evren,ABD’de Reagan,İngiltere’de Thathcer ile başladı.Hepsi de aynı anlayışın ürünüydüler.Özal’ı eklemeden geçmek istemiyorum.Bilinmelidir.Sosyal demokrasi,sosyalizm,sendikalizm,ulusalcılık artık geçer akçe değildi.Devir küreselleşme,demokratizasyon,sermaye,çok uluslu şirketler devriydi.
Bunu Türkiye’de bugün her yerde görmek mümkün.Özelleştirmeler yapıldı ve yapılıyor.Şu anda nehirlerimiz akarsularımız HES kapsamında birilerine veriliyor.Satacak daha ne kaldı.Özelleştirmeler konusuna da değinmeli.Özelleştirmelerin nedeni birkaç tanedir.Birincisi hazır talep varlığıdır.Türk Telekomu özelleştirdiklerinde alıcı firma için hazır 14 milyon talep vardı.Yatırım yapmasına,uzun süre beklemesine,riske girmesine gerek yoktu.İşte kolay yoldan kısa vadede para kazanma arzusu 80 sonrası sermayesinin bir önemli düsturudur.İkinci sebep ise tekellerin ortaya çıkardığı neo liberal politikalardır.Ne demek.Kapitalizm ortaya çıktığında Adam Smith’in görünmez el (invisible hand) teorisi revaçtaydı.Buna göre devlet müdahil olmadığı müddetçe piyasanın görünmez eli kendini dengeleyecektir.Halbuki bu en başta bir yanılgıdır.Sonrasında ise burjuvazinin kendini korumak için ortaya serdiği bir yanılsamadır.Devlet müdahalesi olmadan işler hiçbir zaman yürümez.Açıkçası şu ki,1980 sonrasında 19.yy’ın vahşi kapitalizmine geri döndürüldük.Nedeni vahşi kar arayışıdır.
Öte yandan kapitalizmde sosyal demokrasinin var olabilmesi için bir sömürü düzeni şarttır. Fransa tam bir sosyal devletti çünkü Tunus’u,Senegal’i ve ya diğerlerini sömürüyordu,İngiltere Hindistan’ı,Hollanda Surinam’ı vs.Belçika,İspanya bildiklerimizdendir.Bir de iç sömürüyle yaşayanları düşünün.
Bugünlerde ise hala sosyal demokrasiden veya onun Türkiye’de işlerlik kazanmasından söz edenlerin kötü niyetli ya da akılsız ahmaklar olduğu böylesine ortadadır. Neden sonuç ilişkisi,iç ve dış belirleyiciler,tarihin bütünlük ve sürekliliği,burjuvazinin ihtiyaçları ve egemenliği ortadayken bugün sosyal demokrasiden bahsedilemez.Bunu isteseler bile ne Kemal Kılıçdaroğlu ne Tayyip Erdoğan yapabilir.Kurallar var ve bunlar sistemin ihtiyacı olan doğrultuda gidiyorlar.
Devrimci ne demektir?
Devrim son tahlilde müdahale ve kopuş demektir.Doğal süreçlere,sürekliliğe karşı bir ileri adımdır.Hayatı ve insanı anlamlandırmaktır.
Umutsuz insana insan diyemiyoruz.Umudun varlığını hep hissettim.Bugün daha çok hissediyorum.Devrim noktasına ilerliyoruz.
Bu umudun gerçekleşmesi ancak ve ancak sol müdahaleyle gerçekleşebilir.
Sosyalizmin bittiğini söyleyenlerin yanıldığını hep söyledim. Sosyalizmin bir denemesi bitmiştir.
Şimdi önümüzde başka bir süreç vardır. Başka bir deneme.
Alphan.Telek@PolitikaDergisi.com
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.