Kaç Annem Öldü Benim!?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Kördüğüm olmuş bir ülkenin ayakkabı bağcığı olan biz vatandaşları, hangi ayaklara bağlandığımızı bile bilmiyoruz. Bir aydır, sabit gündemle yatıp acıyı içimize gömmeden yeni acıyla uyanıyoruz. Kabus büyümüş uykularımıza sığmıyor. Gecesi gündüzüne taşıyor. 21 Haziran, Kuzey Yarım Küre’nin en uzun gündüzü.

Ve biz bitmeyen bir gecenin koynuna hapsolmuşuz.

Dilimiz dönmüyor, parmaklarımız konuşuyor. Yazıyoruz sadece. Beğenmediğimizi kahrediyoruz, lanetliyoruz Tanrı’ya özeniyoruz çaktırmadan. Harfler yan yana geliyor ve kelimeler çıkıyor. Milyarlarca kelime derleniyor yirmi dokuz harften bir tek barış ı kodlayamıyoruz.

8 Anne daha şehit oldu dün. On binlerce anne gibi. Yüreğimizi dağlıyorlar ve sadece tek cümle kuruyoruz: “silahları bırakın!” Annelerin her biri ağlıyor, çocuğunun nerede olduğunun önemi olmaksızın. Vietnam savaşıyla ilgili çok önemli bir ders var bildiğim. Şu meşhur, elinde silahlı resmiyle bir kadını ve çocuklarını rehin alan Amerikan askeriyle, anne arasında geçen diyalog özetle şöyle:

Amerikalı: Bizi tanıyor musun?

Anne: Bilmiyorum.

Amerikalı: Size zarar vereceğimizi mi düşünüyorsun?

Anne: Bilmiyorum.

Amerikalı: Karargah nerede, söyle?

Anne: Bilmiyorum.

Amerikalı: Bunlar senin çocukların mı?

Anne: EVET!

Bir annenin ölümü pahasına da olsa tek cevap verdiği soru, çocukları. Çocuklara zarar vermek imkansız, hele bir annenin gözü önünde! En büyüğü 24 yaşındaydı Dağlıca’dan gelenlerin. Gidin annesine sorun, hala bebeği hala kuzusu. Edirnekapı doldu taştı. Kart kurt sesinden ibarettir diyenler tahmin etmedi on bini geçkin al bayraklı tabutla karşılaşacaklarını!

O tabutlardaki askerlerden biri Diyarbakır’lı. Anası, çocuğunu Tekirdağ’da askerlik yapıyor zannediyordu. Korktu belli diyemedi oğlu Hakkari’deyim, sabah akşam çatışmanın ortasındayım diye. Biz bu acıyı da yutar olduk. Ağıtlar yakılıyor ANA lar DOLU çünkü. Analar dil ayırt etmeksizin ağıt yakıyor, gökyüzüne.  Bir fiske bile vurmadığı çocukları, ağır silahlarla öldürüldü.

Vatan sağ olsun. Nedir vatan? Geriden baktığında bilmem kaç milyon kilometre kare toprak. Ananın koluna girin, dizlerini parçalayarak yakılan ağıtların yanında nefes alın. Sağ olması gereken vatan, toprağa gidiyor arkadaşlarının kollarında. Buradan bakınca yazdığın vatanla oradaki vatanın tek ortak yanı, ikisinin de aynı gökyüzüne sahip olması. Gerisi laf-ı güzaf.

Kolaydır iki kelimeyle özet geçmek. Tepki vermek kolaydır. Kahrolsun demek, lanet etmek, şiddetle kınıyorum demek… Bir sonraki habere kadar gazınızı alır. Ama ateş oradadır. Gidemediğin yerdeki, bedene düşen kör kurşunun, şarapnelin sahibinin yanında durmak, işin zor kısmı.

Anneler kalır çocuklarının başında. Bir mezar gösterirler ve oğlun buradadır derler. Ne kadar belirli gün varsa ana süslenir gider yılmadan peşine düşer. Sonra oğlunun yanı başına yeni arkadaşı gelir, onun annesi devam eder gelmeye, sonra sonra…

Sonra uzar, Kızılcahamam’daki ağaca bir künye daha asılır. İçin sallanır. Ne şehitler ölür ne vatan bölünür. Çünkü bu bitmez bir oyundur. Anneler ağlar ve bu ranta dönüşür.  Dün sekiz evlat daha düştü işte. Yarın nice sekizleri gelecek. Edirne’sinden Kars’ına, Hakkari’sinden Muğla’sına şehit gelmeyen bir il kalmadı. Her dilde anamız ölüyor. 30 yıldır, Berfo Ana ölüyor. Oğlunu bulamadan. Evinin boyasını bile değiştirmiyor. Bir gün gelir diye.

Gidip şehit düşen ailelerin evlerine bakalım, buzdolaplarına. Kimi yemekler artık hiç yenmeyecek, kimi yiyecekler de buzlukta. Çünkü oğul gelecek diye alındı. Ve gelmedi. Ve gelmeyecek. Ama ana yüreği bekleyecek. O gelmese de anası gidecek. Hayatında Mercedes’e binmeyeni, Mercedes’le ahrete uğurladık işte daha ne bekliyorsunuz diyecek bir Büyük!

Ve biz, yeni ağıtları dinleyeceğiz. Çünkü kan hala revaçta. Kan kokusuna gezinen kurtlar, çakallar ve köpekler hala ortalıkta!

 

İlker EKİCİ

ilker.ekici@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.