İnşallah Sosyalizm Gelecek - II

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Referans İçerik: 
İnşallah Sosyalizm Gelecek - I

İttihat ve Terakki Cemiyeti, mutlak gizlilik içerisinde örgütlenmiş, Osmanlıcı ideolojinin mirasını taşıdığını düşünen, liberal eğilime sahip milliyetçi bir örgüt olarak ortaya çıkmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri ve devlet bürokrasisinde ortaya çıkan böylesi hareketlerin geneline Jön Türkler deniliyordu. Makedonya İç Devrimci Örgütü’nün mücadelesinden de etkilenen ve cesaretlenen Jön Türk hareketi, 1895’ten sonra ciddi bir

yükselişe geçerek hızla büyümeye başladı. En sonunda, Şubat 1902’de, Paris’te Jön Türk ismiyle anılan bu hareketin çeşitli unsurlarının inisiyatifiyle özelde bu hareketi, genelde ise bütün Osmanlı muhalefetini bir araya getirmeyi hedefleyen bir kongre düzenlendi.

Jön Türk hareketi, Osmanlı devlet ve ordusunda üst ve orta katmanlarında öbeklenmiş olan radikal milliyetçi Türk burjuvazisinin bir hareketiydi ve İttihat ve Terakki Cemiyeti 1907 II. Jön Türk kongresinin ardından Türk burjuvazinin sınıf partisi oldu. Zaten Jön Türklerin ideolojisi de sınıfsal niteliklerini ortaya koyuyordu. Nihayetinde ortaya konulan, tipik bir liberal milliyetçi hareketti. Abdülhamit ‘memleketi mahvediyordu’, ‘vatanı ondan kurtarmak lazımdı’, ‘imparatorluğun toprak bütünlüğünü korumaktan acizdi’ . Devlet ve ordu içinde doğup gelişmiş olan Türk burjuvazisi sonuçta padişahın siyasi baskılarından da giderek rahatsızlanmaya başlamaktaydı. Sonuçta ortada pek de olağanüstü bir durum olduğu söylenemezdi.

II. Abdülhamit’in devrilmesi öncesinde Osmanlı burjuvazisinin siyasi temsilcileri bu durumdaydı. Fakat 1908 isyanının tek etmeni Osmanlı burjuvazisi değildi. Yeni yüzyılın başlarından itibaren tekrar Osmanlı gündemine oturan işçi mücadelelerinin de 1908’e giden süreçte ciddi bir etkileri olacaktı. İşçi sınıfı, Abdülhamit dönemi baskılarına rağmen 1902’de tekrar sınıfsal mücadelelerine başlamıştı. 1908’e kadar, dünya genelindeki 1905 grevlerinin etkisiyle özellikle 1904–1906 arasında yoğunlaşan, başta Selanik ve İstanbul olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında bulunan Kavala, Manastır, Vodenli, Üsküp, Edirne gibi şehirlerde binlerce işçinin katıldığı grevler gerçekleşti. Bu grev dalgasının Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki topraklarında gerçekleşmiş olması da pek şaşırtıcı bir durum değildi; zira burası bürokratik burjuvazinin İttihatçı hareketinin de gayri Müslim sermayenin ve örgütlerinin de güçlü olduğu, sanayileşmiş bir yerdi ve pek çok açıdan imparatorluğun en gelişmiş kesimiydi. Bu grevler dalgası anlık bir patlama olmaktan ziyade otuz yıldır devam eden baskıcı Abdülhamit yönetimine, ağır ve zorlu ekonomik koşullara ve tarımsal üretimdeki sıkıntılara ve kıtlıklara karşı işçi sınıfının hoşnutsuzluğunun, çeşitli makamlara yapılan çaresiz başvuruların sonuç vermemesinin bir ifadesiydi.[2]  Grevlerin gerçekleşmesine neden olan en temel mesele, ekonomik sıkıntılardan dolayı hem devletin hem de özel işletmelerin işçilerin maaşlarını ödeyememeleriydi. Bu grevlerin ilginç fakat aslında şaşırtıcı olmayan yanı ise çoğunlukla gayri Müslimlerin elinde bulunan özel işletmelerde oldukları kadar, kamu sektöründe de gerçekleştirilmeleriydi. Kamu sektöründe çalışan işçilerin de greve gitmekte olması Osmanlı devlet yapısının sınıfsal niteliğini net bir biçimde ortaya koyuyordu.[3]

1902–1908 arasında her yıl gerçekleşen grevleri 1908 isyanının temel nedeni sayamayız. Öte yandan, eğer bu yıllarda böylesi bir grev dalgası gerçekleşmemiş olsaydı, Osmanlı burjuvazisinin, II. Abdülhamit rejimine karşı harekete geçecek cesareti bulamayacağını söylemek, abartılı bir ifade olmayacaktır. 1902’den itibaren altı yıl boyunca devam eden bu işçi eylemlerinden her biri, Abdülhamit rejimine bir darbe olmuş ve rejimin itibarını zayıflatmıştı. Öte yandan, grevlerin gösterdiği en önemli olgu, geçen on altı yıl boyunca işçi sınıfının mücadele etmesini engellemeyi ve sınıfı pasif bir konumda tutmayı başarmış olan Abdülhamit rejiminin artık işçi sınıfının kontrol edemediğini gözler önüne sermiştir. Rejiminin bütün tehditkâr unsurlarıyla, baskı araçlarıyla ve acımasızlığıyla bile olsa Abdülhamit, sınıf mücadelelerinin önüne geçmeyi başaramamaktadır. İşte bu durumun yaşanması, 1902–1906 grevlerini, 1908’in nasıl gerçekleşebildiğini anlayabilmek için göz önünde bulundurmamız gereken en önemli arka plan yapmaktadır. 1908’de Abdülhamit’i işçi sınıfı devirmeyecektir ama Abdülhamit rejimi çatırdamaya, 1902’de sınıf mücadelelerinin yeniden ortaya çıkması ile başlamıştır. Dolayısıyla rejime karşı ilk darbe, bizzat işçi sınıfının eliyle vurulmuştur.

Bu yazı dizisinin tamamı, yakında tekrar yayınlanmaya başlanacak Politika e-Dergisinin Haziran sayısında yayınlanacaktır.

 

Ümit MİNEL

umit.minel@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.