Haşlanmış Kurbağa ile Sohbet

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Çoğumuz bilir... Bilmeyenler için anlatayım;

 

Kurbağayı haşlamak isterseniz, direkt sıcak suyun içine atarsanız, zıplar ve kaçar, ancak kurbağayı soğuk suyun içine atıp da, bu suyu yavaş yavaş ısıtmaya başlarsanız, kurbağa su ısındıkça gevşer, mayışır ve suyun sıcaklığı kaynama noktasına geldiğinde de artık o kurbağa için her şey çok geçtir...

 

Geçenlerde, yaklaşan seçimler ile ilgili AKP sempatizanı arkadaşımla hararetli bir sohbet ettik...

 

O bana AKP’ye oy atmayacakmışım diye “kandırılmışlardansın” dedi... Ben de ona “sen de haşlanmış kurbağasın” demek istedim ama hakaret olarak algılama ihtimali yüksek olduğu için sustum...

 

Peki diyeceksiniz, “haşlanmış kurbağa olduğunu nereden anladın?”

 

Anlatayım;

 

Sohbetimiz, Başbakanımızın çılgın İstanbul projesi ile başladı. Tabii ki o Başbakanımızın vizyonundan girdi padişahlığından çıktı... Ben de O’na; “Başbakanımızın asıl niyetinin İstanbul’da bir şehir devleti kurmak istediğini, bu amacına ulaştığında da İstanbul’a vize ile girilmeye başlanacağını” söyledim.

 

Haşlanmaya başladığını şu sözlerle belli etti;

 

“Olsun. Bence de İstanbul’a vize ile girilmeli”

 

Bu sözünün üzerine bir yorum yapmadım, sadece sıcak suyun içinde mayıştığının farkına vardım.

 

Daha sonra söz YSK’nın tükürdüğünü yaladığı konuya geldi. Bu konuda da arkadaşım YSK’yı eleştirerek aslında BDP’nin mecliste olmasının demokriselerde olmazsa olmazından olduğunu filan söyledi. Ben de bunun üzerine “Madem demokrasi var ve bu demokrasi dolayısıyla BDP mecliste, neden Güneydoğu’da seçim güvenliği yok ve sandıkların başında PKK’lılar var ve bu yüzden orada ki sandıklardan bırak BDP harici oy çıkmamasını, geçersiz oy bile çıkmadığını.”söyledim.

 

Arkadaşımda şöyle cevap verdi;

 

“Asker orada ne iş yapıyor, seçim güvenliğini sağlasın”

 

Biri demokrasi mi dedi?

 

Konu BDP’den açılınca özerklik ve bölünme konusuna değinmeden olmazdı. Arkadaşım bu konuda tam olarak haşlandığını da belli etti. Neymiş efendim, ayrılsınlarmış, özerklik onların hakkıymış. 30 yıl bir savaş sürer miymiş? Verip kurtulmamız gerekiyormuş. Kürtler sırtımızda kamburmuş falan filan...

 

Arkadaşım bunları anlattıktan sonra hiç yorum bile yapmadım. Çünkü artık iş işten geçmiş, kurbağa haşlanmıştı, bundan sonra yapılacak pek bir şey yoktu.

 

Ancak yinede arkadaşıma kızamıyorum. Tüm suç medya ve satılmış kalemlerle suyu yavaş yavaş ısıtanlarda. Asıl ateşi söndürmek gerek diye düşünüyorum... 

 

umit.minel@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.