Gündeme Dair (Sayı 6)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Değerli okurlarım, biliyorsunuz ki her sayımızda gündeme dair konuları kendimce irdeliyorum. Bu sayımızda gündemimizi oluşturan iki hain terör saldırısına öncelik vermeyi planlıyorum. Biliyorsunuz ki Anayasa Mahkemesi AKP’nin kapatılması istemini reddetti. Bu konuya da değineceğiz; fakat medyada olduğu gibi bu konunun üzerine eğilmekten hain terör saldırılarını unutmayacağız.

   Medyamız hakkında yazdığım yazıları gerek siteden gerekse dergimizden okuduğunuzu umuyorum. Bugün o yazılarda yazan bir şeyi tekrar vurgulamak istiyorum: “Genelde Dünya, özelde ise Türk Medyası her zaman olayları unutmaya, unutturmaya endekslenmiştir. Bu endeksleme ise reyting uğruna yapılır.”

   Bu söylediklerimin, halkı uyandırmaya yönelik nasıl bir etki yapacağını daha önce irdelemiştim. Bu sebeple burada bunlardan bahsetmek yerine gündeme dair konuşmaya başlamamız gerektiğini düşünüyorum.

 

   Güngören’deki Hain Terör Eylemi

   İstanbul Güngören’de 27 Temmuz 2008 tarihinde saat 21.55’de meydana gelen hain terör saldırısı maalesef ki 18 değerli cana mahal oldu.

   Ne yazık ki 21.55’de meydana gelen ilk patlama bir aldatmacaydı. İlk patlama sonrası yaralılara yardım için koşuşturan birçok insan ne yazık ki on dakika sonra elli metre yakındaki daha büyük tesirli ikinci bombanın patlamasıyla canlarından oldular. Bu patlama birçok cana kıymasının yanı sıra daha fazla kişinin de yaralanması ile sonuçlandı.

   Saldırıyı PKK üstlenmedi. Daha doğrusu şu an saldırıyı üstlenmiş kimse yok.

   Saldırının dikkat çekici bir diğer noktası da, bombanın etrafına konulan parçalar. Medyada yer alan bilgilere göre bombanın yanına bombanın patlamasıyla birlikte etrafa saçılıp, insanları öldürecek parçalar yerleştirildi.

   Bu tarz bir davranış, onursuz, kişiliksiz, korkak, ödlek, hain insanların işi olabilir.

   Bu saldırısı sonrası ortalık da bir bilgi kirliliği de yaşanır oldu maalesef. DTP Başkanı seçilen Ahmet TÜRK, saldırının Ergenekon’un işi olduğunu söylemesi ilginçti, nitekim Sayın Deniz BAYKAL saldırının PKK’ya ait olduğunu söylüyordu. Biz kaç kişiyiz grubuyla olay yerini ziyaret eden Tuncay ÖZKAN ise vatandaşlar tarafından suçlu ilan edilmişti.

   Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin acilen sorumluları bulması ve gerekli cezalandırmayı yapmasını temenni ediyoruz. Tabi bu durum giden canların telafisine yetmeyecek; ama yine de acımızı bir nebze olsun hafifletecek.

   Ben kendi görüşümü burada yansıtayım. Ben El Kaide terör örgütünün üzerine gidilmesini öneriyorum. Bunun sebebi ise gayet açık: “Amerikan Konsolosluğu’na yapılan saldırıyı El Kaide’nin yaptığı ihtimali”.

   Tabii geçmişte PKK’nın çöp kutularına bomba koyma davranışını göstermesi bu olayda PKK’nın da parmağı olduğuna işaret edebilir; ama gündem de hiç olmayan El Kaide bana yüksek olasılık gibi geliyor.

   Kısacası, yineliyorum: “yetkililerin acil olarak bu insanları bulması gerekiyor; çünkü bu ödlek insanların yeni bir saldırı yapmayacağının bir garantisi yok.”

   İşte sıra en üzücü cümleye geldi maalesef: “Ölen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyorum.”

   Tüm vatandaşlarımıza ise teröre karşı dik duruşla yaklaşmalarını haykırıyorum.

   “Teröre Lanet Olsun.”

   Amerika Konsolosluğu’na (!) Saldırı

   Güngören’deki hain saldırıdan önce, İstanbul İstinye’deki Amerika Konsolosluğu’na düzenlenen terör saldırısında ne yazık ki üç emniyet görevlimiz şehit oldu.

   Amerika Konsolosluğu önünde, oranın güvenliğini sağlamakla görevli üç polisimiz hain saldırının kurbanları oldular.

   Ne uğruna şehit düştüklerini bile tartıştığımız bu insanların şehitlik mertebelerine haksızlık etmiyor muyuz?

   Vakit Gazetesi bu üç şehidimizin gâvurlar için öldüğünü bulmacalarına koyuyor. Ben bunun böyle olduğunu düşünmüyorum; çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin o üç şerefli şehidi, o koruma kabininin orada ülkelerinin onurunu savundular. Ülkelerinin güvenlik zaafı olduğuna dair söylemleri bertaraf ettiler. Olaya bir de bu yönden yaklaşmanın doğru bir tutum olacağını düşünüyorum.

 

   YÖK Atamaları

   Yükseköğretim Kurumu (YÖK), görev süresi dolan bazı rektörlerin yerine atanacak rektör adaylarının seçiminde oldukça ilginç bir ilke imza attı.

   Örneğin süresi dolan Uludağ Üniversitesi Rektörü Sayın Mustafa Yurtkuran’ın yerine aday olan ve en yüksek oyu olan Sayın Merih Yurtkuran YÖK tarafından rektör adayı olarak Cumhurbaşkanına sunulmadı. Gerekçe ise gerçekten ilginç: üniversiteler saltanat makamı değildir.

   Sayın Merih Yurtkuran bu tavrı onur kırıcı olarak niteledi. Kendisine hak vermemek elde değil.  Kanunda böyle bir ibare yokken yapılan bu tutumun nedeni sorgulanmalıdır. Eğer üniversiteler saltanat makamı değilse, neden Sayın Merih Yurtkuran, rektörlük için YÖK tarafından mülakata alınmıştır. İşin ilginci aynı durumun sadece Uludağ Üniversitesi ile sınırlı kalması değildir.

   Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu duruma dur demesi en büyük temennilerimizdendir.

   Yoksa öne sürülen saçma sebep, YÖK Başkanı’nın başka planlar içinde olduğunu gündeme getirecektir.

 

   Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) Toplanıyor

   30 Ağustos’ta görev süresi dolan Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın yerine gelecek şu anki Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un resmi olarak belirleneceği Yüksek Askeri Şûra 01.08.2008 itibariyle toplanıyor. Toplantıda alınan kararlar Cumhurbaşkanı Gül’ün 4 Ağustos’taki onayından sonra kamuoyuna açıklanacak.

  

   Kıyak Emeklilik

   Bu konuya aslında ben değinecektim; fakat dergimizin yazarı Ceren YALDIZ benim söyleyeceklerimin neredeyse tamamını söylemiş, hatta benim söyleyeceklerimden daha fazla şey söylemiş. Aynen kendisinin görüşlerini aktarırsam:

   “22 Temmuz seçimleriyle ilk kez milletvekili olan 274 isim var. Mevcut düzenlemeye göre milletvekillerinin emekli olabilmesi için en az 2 yıl milletvekilliği yapmış olması şartı aranıyor.  Kapatma davasının görüşülmesine 5 gün kala AKP milletvekili İbrahim Yiğit bir yasa teklifi hazırladı ve Meclis’e sundu. Yasa teklifinin içeriği ise 2 yıllık zorunlu sürenin 1 yıla indirilmesi ve kapatılma ihtimaline karşı diğer 274 milletvekilinin de emekli olmasının önünü açmak. Ayrıca yasal yollarla daha önce kesintiye uğrayan 1500 YTL’lik temsil tazminatını da tekrar gündeme getiriyor.

   Bu yasa teklifinden yaklaşık 4 ay önce tüm emekçilere 65 yaş emeklilik sınırı konulmuş ve emeklilik rüya olmuştu. Türkiye’de ortalama yaşam süresi 60 iken 65 yaş sınırı getirilerek yıllarca emekli olma umuduyla hayatını erteleyen insanlar bu umudunu da yitirmiş oldu. Ama bir de bakıyoruz; sayın vekillerimiz 1 yıllık hizmet sonucu emekli olmayı düşlüyor. Bu nasıl bir handikap; anlamakta güçlük çekiyorum. Değil bu yasa teklifinin onaylanması, hazırlanması bile kabul edilir bir durum değildir.

   Her fırsatta sine-i millete dönenler, millet düşünde bile emekliliği göremezken 1 yılda emekli olmayı nasıl açıklayabilecekler acaba? Tıpkı İ. Melih Gökçek’in su politikasında gösterdiği rahatlık gibi… Yine aynı şeyi tekrar ediyorum; böyle bir süreçte bu kadar rahat hareket edilebiliniyorsa vardır bir düşündükleri.”

   Ben ufak bir ekleme yaparsam; kapatma davasının sonucu artık belli olduğuna göre bu yasa teklifini veren Sayın İbrahim Yiğit’in artık böyle ucuz oyunlara başvurmasının bir sebebi kalmamış gözüküyor.

  

   Ergenekon İddianamesi Gün Işığında

   Aylardır gündemi meşgul eden, meşhur Ergenekon İddianamesi yayınlandı. Hem de canlı yayında!

   2455 sayfa süren (ki bu bir rekordur) Ergenekon İddianamesi’nde ortaya atılan suçlama iddiaları şöyle:

 > TCK 314/1. Silahlı terör örgüt kurucusu ve yöneticisi olmak (15 YILA KADAR HAPİS)

 > TCK 314/2. Silahlı terör örgütüne üye olmak 10 YILA KADAR HAPİS

 > Silahlı terör örgütüne yardım etmek 5 YILA KADAR HAPİS

 > TCK 312. Cebir ve şiddet kullanarak T.C hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısman veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek (MÜEBBET HAPİS)

 > TCK 313.Halkı TC hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik etmek 20 YILA KADAR HAPİS

 > Patlayıcı bulundurmak (5 YILA KADAR HAPİS)

 > Danıştay'a saldırıya azmettirmek( MÜEBBET HAPİS)

 > Cumhuriyet gazetesine bombalı saldırıya azmettirmek (10 YILA KADAR HAPİS)

 > Gizli bilgileri temin etmek

 > Kişilere ait bilgileri, görüşmeleri gizlice kaydetmek

 > Askeri itaatsizliğe teşvik

   Haber90.com adlı siteden aldığım bu suçlamalar daha öncede belirttiğim gibi 2455 sayfada uzunca anlatılmış.

   İddianameyi okuyamadım. Zaten kimsenin de bu kadar kısa sürede okuyabileceğini sanmıyorum.

   Anlayamadığım nokta şu, İlhan Selçuk nasıl imtiyaz sahibi olduğu Cumhuriyet’e bombalı saldırı düzenlettiriyor. Ya bir aksilik çıksaydı da İlhan Selçuk kendi emri sonucu orada ölseydi.

   Danıştay Saldırısı’nda Vakit Gazetesi’nin suçlu olduğunu hepimiz biliyoruz. Acaba İlhan Selçuk oranında mı imtiyaz sahibi ya da bu iddianamede Vakit Gazetesi’nin adı geçiyor mu?

   Sorduğum soruya hemen cevap vereyim. Evet Vakit Gazetesi’nin adı geçiyor. Sayfalarını da vereyim. 137., 1735., 1746. ve 1778. sayfalarda Vakit Gazetesi’nin adı geçiyor; fakat Danıştay Saldırısı ile bir ilişki kurulamamış. İncelerken dikkatimi çeken bir diğer nokta da şu: 137. ve 1735. sayfalar ile ve 1746. ve 1778. sayfalar neredeyse tamamen aynı şeyleri içeriyor. İddianame de tam bir dediği dediği hengamesi şeklinde. Dediği dediği diye diye neredeyse 500-600 sayfa yazılmış. Nitekim dediği kelimesi toplam 1180 sayfada kullanılmış.

   İlhan Selçuk ise 187 sayfada adından söz ettirmiş. Şener Eruygur’un ise toplam 53 sayfada adı geçiyor. Hurşit Tolon’un ise 28 sayfada adı var. Mustafa Kemal Atatürk’ün adı ise toplam 28 sayfada kendisine yer buluyor.

   Sonuç; sonuca Yüce Türk Adaleti karar verecek.

 

   Genelkurmay Ergenekon ile İlgili Sert Bir Bildiri Yayınladı

   Genelkurmay, Ergenekon Davası ile ilgili yaşanan gelişmelere dikkat çekerek oldukça sert bir bildiri yayınladı. Bu bildiri hakkında detaylı açıklamaları www.politikadergisi.com adresli sitemizden pek yakında yapacağız.

   Şimdi gündemin önemli maddesinden, yani kapatma davasından bahsetme vakti geldi.

 

   Adalet ve Kalkınma Partisi’ne Açılan Kapatma Davası Neticelendi  

   Günlerdir gündemi meşgul eden AKP kapatma Davası, Yüksek Mahkeme olan Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlandı.

   Bilindiği üzere parti kapatma davalarında bir partinin kapatılması için 11 üyenin 7’sinin kabul oyu gerekiyordu. AKP’nin laikliğe karşı eylemlerin odağı noktasında açılan bu davada AKP, Mahkeme Heyetince suçlu görüldü; fakat bu suçluluğu kapatma derecesinde olmadı.

   AKP’liler kapatılmadıkları için sevinçliler; bunu bir nebze anlayabiliyorum; fakat neden suçlu oldukları gerçeğini idrak edemiyorlar. Yoksa etmek mi istemiyorlar bunu anlayamıyorum.

   Sanırız AKP’nin hazine yardımına ihtiyacı olmasa gerek.

   Mahkeme üyelerinden sadece bir tanesi böyle bir kapatma davasının reddolunması yönünde görüş bildirdi. Diğer on üye AKP’yi bir şekilde suçlu buldu. Davanın reddolunması kararını veren Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç. 

   AKP kapatılma davası sonuçlanmasaydı, geçen sayımızda belirttiğim üzere sözümü tutacaktım ve AKP’nin, kapatılma davasına yönelik iddianameye verdiği 98 sayfalık iddianameye cevabımız başlığını taşıyan savunmayı inceleyecektim. Yaklaşık 30 sayfa süren bu çalışmam mahkemenin oldukça hızlı davranmasıyla suya düştü. Aslında iyi ki yayınlamamışım. Çünkü yazımda AKP’nin bu savunmasına Haşim Kılıç’ın bile inanamayacağını belirtmiştim. Yanıldığımı şimdi daha iyi anlayabiliyorum.

   Yatırımcılar bu kararı oldukça olumlu bir şekilde karşıladılar. İstikrardan yana olan yatırımcı AKP’nin suçluluğuna aldırış bile etmedi. Kısacası “varsın suçlu olsun ben yatırımıma bakarım arkadaş” dedi. Merak ediyorum bu insanlar bunca yatırım yapıyorlarsa nasıl oluyor da işsizlik hala Türkiye’nin kanayan yarası. Yoksa söylem ve tavır farklı yönde mi işliyor ya da bu yatırımların ne kadarı ülkemize yapılıyor?

   Borsa Coştu

   AKP’nin kapatılmama kararı ile Borsa’mız deyim yerindeyse tavan yaptı. Hızlı yükseliş trendleri, dövizin hızla düşmesine neden oldu.

   Her yere istikrarın böylesi gerekiyor sanırım. “Ya boş ver kardeşim, ülke elden gitsin yeter ki istikrar olsun.”, “hem kapatılsa ne olacaktı ki hemen yenisi kurulacaktı” , “kapat kapat nereye kadar, refahı, fazileti kapattın da ne oldu bak adamlar tek başına iktidar” gibi söylemler ayyuka çıktı.

   Allah sonumuzu hayır eylesin.

   İleri ki sayfalarda “Siyasi Partilerin Hayatı ve Demokrasi” adlı yazımı okumanızı umuyorum. Bu sayılık benden bu kadar; ama emin olun ki öbür sayıya yazmak için çok malzeme çıkacak.

   Kısacası bir daha ki sayımızda görüşmek üzere.

 

                                                                                              

gokhan.dag@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.