Gündeme Dair.. (Sayı 14)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Yayınlayamadığımız Sayının “Gündeme Dair..” Özeti

   Uzun zamandır iş yaşantım dolayısıyla yazamadığım köşemde, yine sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşadığımı belirtmeliyim.

   Nisan ayında çıkarmayı planladığımız sayımızın sitemize yönelik saldırılar sonrası engellenmesiyle bu köşeden maalesef ki yine sizlere ulaşamadım. Halbuki oldukça güzel şeyler yazmıştım.

   Gündemle ilgili ilk konuşmaya başladığımızda söylediğim şeyi tekrarlayarak şunu söyleyebilirim ki biz her şeyi çok çabuk unutuyoruz. Çıkartamadığımız sayımızda yazdığım şeyleri belirtmek ve unutmuş olabileceklerimizi tekrar hatırlatmak adına bu sayımızı kapsayan gündemden biraz daha eskiye gitmek istiyorum. Sonrasında ise bu sayımızın ana gündem maddesi olan 1 Mayıs’a geçeceğim.

   Neler yazmıştım?..

   Mesela ortaçağ karanlığında yapılan oy sayımızdan bahsetmiştim. İktidar partisinin amblemi olan ampulün, nasıl birden bire sönüverdiğinden ve amblemini dahi yaşatamayan daha doğrusu yaşatmayı gözüne yediremeyen bir partiden söz etmiştim.

   Sonuçta da demiştim ki, eğer sen seçim sonrası oy sayım sürecindeki karanlığa çare olamayacaksan bu ülkedeki hangi karanlığa çare olabilirsin?

   Bana lütfen biri aşağıdaki sorunun cevabını versin?

   “Oy sayım yerini aydınlatamayan ampul amblemli bir iktidar partisi hangi yüzle sözde Ergenekon Örgütü denilen karanlık ilişkileri aydınlatacaktır, yoksa bunların aydınlıktan anladığı Deniz Feneri vasıtasıyla kara paralarımı aydınlatmaktır?”

   Bu sorunun cevabını bilenler varsa mail adresim gokhan.dag@politikadergisi.com sonuna kadar bilgilenmeye hazırım.

   Tabii ki, yazdığım ama yayınlayamadığımız gündeme dair başlıklı yazımda sadece karanlığı suçlamadım.. CHP ve DSP’nin de yapmış olduğu yanlışlara değindim.

   Sonra biraz da halkımıza serzenişte bulundum. Atatürk’ün evlatları nasıl oldu da ülkesini başkalarına peşkeş çekenlere oy verdi diyip durdum.

   29 Mart 2009 yerel seçimlerinin, özcesi demokratik seçimlerle bir kez daha demokratik olmayanı seçme geleneğini sürdürdüğünü belirterek seçim defterini kapattım.

   Daha sonra Hüseyin Barack Obama ve Rasmussen denilen motosiklet görünümlü kaykaylara yüklendim.

   Obama’nın hayvan severliğini ve ne hikmetse Tayyip Erdoğan’a olan yakınlığını irdeledim.

   Obama yüzünden halkımızın namaz kılma hürriyetini kısıtlayan sözde dinci iktidarın politikalarını bir bir yazıma döktüm.

   Evet hatırlayınız. Tayyip Erdoğan sırf Obama için Sultanahmet Camii’ne girişi yasaklamadı mı?

   Sonra Obama için okullarımızın tatil edilmesini kınadım. Eğitim sistemimizin bu kadar ayaklar altına alınmasını garipsedim.

   Sonrasında ise Atatürk’ün ölümü üzerine ders yapıp yapmama tereddüdünde kalan Alman profesör ile İstanbul Üniversitesi Rektörü’nün o meşhur hikayesini anlattım.

   Sonra geldim Rasmussen denilen adama. Müslümanlığı hiçe sayan bu adama Bop Dedik Recep’in nasıl önce Kasımpaşalı edasıyla diklendiğini ve bunun sonrasında nasıl balon gibi söndüğünü bir güzel anlattım.

   Bu anlatışa yandaş meydanında nasıl ön ayak olduğunu öyle bir ballandırarak ekledim ki sormayın gitsin!

   Çok şey kaçırdınız ya!!

   Sonra bir ara duraksadım. Eskiyi hatırladım. Bilgisayarımın arşivine dalıp bir ülke sevdalısıyla resimlerimi aradım. Sonunda çok değerli Rektör Hocam Mustafa Yurtkuran ile resimlerime ulaştım. Onunla yapmış olduğum mülakatta nasıl gözlerimden yaşlar aktığını hatırladım ve yazmaya bir müddet ara verdim.

   Çünkü Rektör Hocam Ergenekon Davası denilen soruşturma sebebiyle tutuklanmıştı!..

   Yapmış olduğumuz mülakattan ve hocamızın “hapishanelerde vatan toprağı bir suç işlediysek şereflice gider yatarız” sözünden bahsettim.

   Hocamdan, onu yıldırma politikalarından, eşinin rektörlüğünün sırf Atatürkçü diye nasıl engellendiğinden bahsettim.

   Onun “bu ülke size emanettir” ısrarından ve o şu an tutuklu olduğu için benim onu şimdi çok daha iyi anladığımdan bahsettim.

   Bir gün, bu satırlarda onun beraat edeceği günü yazacağımdan hiçbir şüphemin olmadığını üstüne basa basa söyledim.

   Muhsin Yazıcıoğlu’ndan da bahsettim. Kurtarma operasyonunun nasıl bu kadar saçma sapan işlediğini hayretler içinde belirttim. Bu işte bir komplo var mı, yok mu sorusunun cevabını bilmediğim için bu noktayı es geçip kendisine rahmet ailesine ve sevenlerine başsağlığı diledim.

   Kendisinin Maraş ve Sivas Katliamları’nda rolünün olup olmadığı konusuna ise hiç girmedim. Sadece bir ünlem (!) koyup söyleyeceklerimi orada bitirdim. Dipnot olarak da Sivas Belediyesi’ni kazanan Büyük Birlik Partisi’nin, vefat eden genel başkanlarının üzerindeki söylentileri kaldırmak için Madımak Oteli’ni müze yapması gerektiğini ısrarla belirttim.

   Tabii İ. Melih Gökçek’e, Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e de yazmadan edemedim.

   Ermeni sorunu, ruhban okulu vs. derken de bana ayrılan köşeyi bir güzel doldurdum.

   Şimdiyse vakit sıcak gündemi yazma vaktidir.

 

   Sıcak Gündem..

   Sıcak diye başlamamın nedeni bazı şeylerin ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulmasına gönderme yapmak. Mesela her sene bu zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri Başkanı “Ermeni Soykırımı” kelimesini kullanacak mı kullanmayacak mı onun telaşını yaşarız. Çünkü biliriz ki bizde kula kulluk yapanlar çoğunluktadır.

   Mesela 1 Mayıs yaklaştığı an kutlamalar Taksim’de mi yoksa başka yerde mi yapılacak diye ortalığı velveleye veririz. Sonuçta her yıl olduğu gibi işçi, Taksim’de veya bir yerde evine polisimizin coplarına maruz kalarak döner.

   19 Mayıs yaklaştığı için verilecek baloda türbanlı eşlerin baloya katılıp katılamayacağı, askerin balodaki tutumu, Baykal’ın balo öncesi ve sonrası refleksi de ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulacak cinstendir.

   Daha bunun gibi bir yığın şey işte, ne bileyim..

   Ama bazı konularda vardır ki daha fırından yeni çıkmış gibidir. Daha önce soğumamış, dolayısıyla ısıtılamamış türden şeyler.. Olaylar bazen benzer olsa da kişilerin farklılığı yaratır bu etkiyi. Örneğin bugün Şaban Dişli, Dengir Mir Mehmet Fırat gibiler bir yasadışı olaya karışsa herkes “aha işte yine bu” diye söylenmeyi gereksizlik sayacakken adam gibi adamların bu tarz olaylara karışması halinde “ana bunu da mı görecektik?” diyeceklerdir.

   Dolayısıyla benzer olaylarda benzer olmayan kişilerin başrolü oynaması fırından yeni çıkmış bir gündem haberidir.

   O zaman size bir soru kalıbı: Lütfen yukarıda verilen bilgiler ışığında aşağıda sorulan soruları cevaplayınız.

 

   Soru 1: Celalettin Cerrah’ın ölümle sonuçlanan bir operasyon sorası başarılı olduğunu ilan etmesi sonucu verilecek tepki aşağıdakilerden hangisidir?

   Cevap: “aha işte yine bu”

 

   Soru 2: İstanbul Valisi Muammer Güler’in Taksim’i işçilere açmayacağız açıklaması sonrası vereceğiniz (en kibar) tepki hangisidir?

   Cevap: “aha işte yine bu”

 

   Soru 3: Ergenekon Operasyonun 1. dalgası sonrası verilecek tepki hangisidir?

   Cevap: “ana bunu da mı görecektik?” (!!)

  

   Soru 4: Ergenekon Operasyonun 13. dalgası sonrası verilecek tepki hangisidir?

   Cevap: “aha işte yine bu” (!!!)

 

   3. ve 4. sorulardaki ters mantık bana kalırsa davanın meşruluğunu yitirmeye başlaması dolayısıyladır.

 

   Soru 5: DTP’li bir milletvekili ve bir üye Kürdistan lafını etse vereceğiniz tepki  hangisidir?

   Cevap: “aha işte yine bu”

 

   Soru 6: Gökhan DAĞ bu sorudan sonra gündeme yönelik ağır eleştiriler getirecektir dense verilecek tepki hangisidir?

   Cevap: ”aha işte yine bu”

 

   O zaman 1 Mayıs’tan başlamanın vakti gelmiştir..

 

   1 Mayıs 2009

   Hatırladığınız üzere geçtiğimiz 1 Mayıs sendikaların isteğinin yadsınması üzerine Taksim’de kutlanamamıştı. Hafızalarımıza kazınansa feryad figan eden emekçilerdi.

   Kanlı 1 Mayıs 1977 olayları sonrası Taksim’i bir onur mücadelesinin merkezi olarak gören işçiler öldürülen yoldaşlarını anmak için Taksim’de toplanmayı hedeflemişlerdi. Ne yazık ki amaçlarına ulaşamadılar.

   Bense o dönemde yaşananları konuşmak için Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı SüleymanÇelebi’nin kapısını çalmış ve bir mülakat talebinde bulunmuştum. Kendisi de bu talebime oldukça olumlu yaklaşmıştı. Biz de gayet verimli bir röportajı okurlarımıza sunmuştuk.

   Bu sunumda ayrıca 2009 yılında Taksim’de olmak için daha büyük bir özveri gerçekleştireceklerini ve bunu başaracaklarının sözünü vermişti.

   1 Mayıs 2009’u dün büyük bir coşku içinde kutladık. Hem de Süleyman Çelebi’nin dediği gibi Taksim’de..

   31 yıldır beklenen bu mutluluğa şahit olmak gerçekten oldukça sevindirici.

   Taksim’e gidene kadar yaşananlar geçmiş yıllarda yaşananları aratmadı ne yazık ki. Yine dövülen, yine gaz bombası yiyen emekçiler oldu.

   Polis panzerlerinden “kaçmayın ulan sesleri” sokakları inletti.

   Neticede bu ülkenin gücünün farkına varabilse en büyük gücü olan emekçi gücü Taksim Meydanı’na ayak bastı.

   Bize de emeğin gücü önünde saygı ile eğilmek kaldı. Son sorum ise iktidara.

   “Yukarıdaki fotoğrafı yaşadığınız güne hiç mi saygınız yok, bana lütfen bunun izahını yapar mısınız?”

   Not: Fotoğraf bana ulaşan bir e-postadan alıntılanmıştır. 

 

   Kabine Değişikliği

Tayyip Erdoğan, kabine konusundaki çalışmalarını tamamladı ve nihayetinde bazı isimleri kabinenin dışına yollayıp, bazılarını ise kabinenin içine soktu.

   Gidenler: Hilmi Güler, Hüseyin Çelik, Kemal Unakıtan, Mehmet Ali Şahin, Kürşad Tüzmen, Murat Başesgioğlu, Nazım Erken ve Mustafa Said Yazıcıoğlu..

   Gelenler: Bülent Arınç, Sadullah Ergin, Cevdet Yılmaz, Ömer Dinçer, Taner Yıldız, Nihat Ergün, Selma Aliye Kavaf, Mustafa Demir ve Ahmet Davutoğlu..

   Yapılacak yorum kısa ve öz:

   “Balık baştan kokar. Gerisi de ona uyar.”

    Yeni kabineye gelince, arasında birçok meslektaşım olsa da başarılı olabileceğini düşünmüyorum. Umarım yanılan ben olurum.

 

   Pervin Buldan’ın Riyakarlığı

   Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kuruluşunu kutlayalı daha bir ay bile olmadı; ama onun yüceliğini anlayamayanlar ne yazık ki hala mevcut.

   Hatırlayalım daha birkaç gün önce DTP’li vekiller protesto için TBMM’de sabahladılar; ama aynı vekiller hatırlayalım 23 Nisan kutlamalarına katılmadılar.

   Bana kalırsa buradaki tezat düşündürücü olduğu kadar provoke de edicidir.

   Bunlar yetmezmiş gibi, bu sürecin sonrasında DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ütopyasının sınırlarını çizdi.

   Milletvekili yeminini tekrar hatırlatıyorum:

   “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

   Şimdi de Pervin Buldan’ın söylediklerinden başlıklar;

   > 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri Kürdistan’ın sınırlarını çizmiştir.

   > Türkiye PKK’nın 1 Haziran’a kadar silah bırakma durumunu avantajına çevirmek için çabalamalı

   >  Bu coğrafya, Kürdistan coğrafyasıdır. Bugün bu ülkede sayın Abdullah Öcalan, bu halkın iradesidir. İsteseniz de, kabul etseniz de etmeseniz de ‘biz varız' diyoruz. Bu halkın yanında yer almaya devam edeceğiz.

   > Hakkari savaş alanı gibi, oradaki güvenlik güçlerinin gücü yetiyorsa 21 tane DTP’li milletvekillerine dokunsunlar bakalım.

  

   Milletvekili yemini okuduktan sonra bunları söyleyen bir insan kendi sınırlarını belirleyememiş demektir. Dolayısıyla kendi sınırlarını belirleyemeyen birisinin başkasının sınırlarını belirlemesi olanaksızdır.

   Son söz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu tarz milletvekilleri için gerekli işlem yapılmalıdır.

 

   Hain Terör Saldırıları

   Ülkemiz hain terör saldırıları sonrası yine evlatlarını kaybetti. Elimden başsağlığı dilemekten başka bir şey gelmiyor. Yüce Türk milletinin başı sağolsun.

 

   Bu sayılık benden bu kadar değerli okurlar. Gelecek sayımızda buluşmak dileğiyle…

 

Gokhan.Dag@PolitikaDergisi.com

 

  

 

 

  

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 14’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 14’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.