Felsefeli Yıllar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet TURAN

 

   Mehmet TURAN

F

elsefe yapanlar aşağılanır. Alay edilir... Cümleler komiğimize gider... Bende yaptım, bende aşağıladım... Ah salak kafam!

   Felsefe kadar güzel bir şey var mı? Var…

   Gene de yapacağım…

   Demokrasi, demokrasi, vallahi demokrasi… Bin kere ölsem demokrasiden vazgeçmem… Gel gel demokratik ol da gel… Hayatta en hakiki mürşit demokrasidir… Demokrasisi olmayan millet, kabız bir insana benzer… Bu sonuncu benden çıktı… Diğerleri malum…

   Geceleri uyuyamıyorum birkaç gündür. Odama tıkıldım… Dağlara çıkıp koşasım geliyor… Kafayı yemek üzereyim… Bu kadar stresin nedeni nedir? Uranüs Venüs’e mi girdi gene yoksa? Girdi? Tabir iğrenç… Ama geçişlerden, dönemlerden bahsediyor burç profesörlerimiz… Bu astroloji ne ayak anlamış değilim… Televizyonu açınca karşıma çıktı… Ondan dokundurdum buna...

   Bense her yazımı savaş endüstrisine dokunduracağım... Her cümlemi farklı imalarla insanlık şehitlerine göndereceğim…

   Yazar ağabeylerimiz birkaç yıl önce Lübnan’a gidiyor... Sabra Şatilla’da katliamın yapıldığı yerdeler… Çelenk bırakıyorlar… Hollandalı, Alman yardım kuruluşlarının isimleri gözüküyor. Tek bir Türk yok… Aradan beş yıl geçmiş, acaba bugün var mı? İşte demokrasi, özgürlük, eşitlik, insan hakları…

   Bir ülkenin öğretmenleri, aydınları, yazarları, devlet adamları cahil olursa ne olur? Ortada memleket kalmaz… Kalmadı da... Ortada Cumhuriyet’e dair bir şeyler görebiliyor musunuz? İslam’dan kalıntılar var mı? Türklüğe dair bir şey görebiliyor muyuz? İnsanlığa dair bir şeyler duruyor mu?

   Ben göremiyorum… Hararetle yazmam, hararetle konuşmam lazım... Bu dil bizim değil, biz bu kelimeleri dile getirecek adamlar değiliz... Buradakiler hep birbirini kesmişmiş, doğramışmış, asırlardır buranın halkı kanla beslenmişmiş, bu topraklar kanla alınmış, kanla verilirmiş… Herkesin ağzından konuşuluyor da bir halk iplenmiyor...  Kaç vatandaşı Tiyviy’lerimizde gördük? Kimin umurunda gariban?

   Demokrasi imiş... Bize demokrasi satanlara bak… Yemediği halt, çiğnemediği hak kalmayan adam mı savunuyor demokrasiyi? Amerika mı yoksa öğreten? Sahi Amerika Irak’a demokrasi götürmeye gitmişti, dün gece aklıma geldi, o hangi demokrasi imiş? Zencilerin bazı ödülleri daha yeni yeni alabildiği bir ülkeden bahsediyoruz... Oscar kaç yılında verildi zenciye? Kızılderili ile birlikte demokratik mi oluyor şimdi Conilerimiz? Kahraman Imeerikın solcırları…

   Türk aydınlarının cehaleti dillere destan…

   Ucuz kelimeler nasıl sardı hayatımızı? Hep aynı laflar, aynı kelimeler, aynı şarkılar, aynı sözler, aynı filmler… Sanatçısı da aynı, siyasetçisi de…

   Bir millet iki devlet, mekik diplomasisi, önümüzdeki maçlara bakacağız, sanat camiası, Türk diplomasisi, Sordum sarı çiçeğe ve Hepimiz Bilmemne’yiz pankartları... Şu laflar elli yıl öncede söyleniyordu belki, bugün hala gündemde… Yok mu kardeşim ağzı laf yapan, kelime üreten, yorum katabilen, farklı bir soluk getiren adamlar? Yok mu bizim düşünürümüz, aydınımız? Midem bulandı artık bunları duymaktan…

   Onca yıl geçti, onca zaman yol kat edemedik! “Iı”ladılar “üü”lediler… “Kem”lediler… “Küm”lediler… Aynı kavramları tekrar tekrar gündeme getirdiler… Isıtıp ısıtıp bize pilavlar yedirdiler… El kol hareketleri yaptılar, güya o çok önemli olan etkili konuşma sanatını kullandılar…

   Adalet, eşitlik, hak, güç... Kavramlardan utanıyorum... Kavramlardan utanmak? Bu adamların ağzına düştüğü için utanıyorum... Senin, benim, vatandaşın, fakirin, ezilenin kalkanı olmuş kelimeler… Burjuva geleneğinden gelenlerin ellerinde, ağızlarında... Her türlü burjuvazi faaliyetine karşıyım... Adaletin sembolü terazi, lakin bizimkiler çalmaya alışkın kantardan… Nereye geleceğim? Yanlış yerde doğru iş olmaz. Mevlana boşuna dememiş, “Bir lafa bakarım, bir adama!” diye. Bugün işte yanlış adamlar, doğru cümleleri söylüyor... O doğrular da başka yanlışlara hizmet ediyor...

   Siyasetçilerimiz hep şunu vaat ettiler; “Bu ülkede fakir kimse kalmayacak.”, “Yaşam standartları yükselecek!”… Benim garip bir tezim var, siyasete atılsaydım eğer, sloganım şu olurdu; “Bu ülkede zengin bir tek adam kalmayacak.”... Yetmiş milyonu bir anda zengin etmek mi daha kolay? Hepi topu bir milyonu hizaya getirmek mi? Bu yazıdan sonra sağlam eleştiriler alacağıma eminim!

 

   Pantolonunun paçası çamura değmeyen adam, bana demokrasiden bahsedemez! Demokratikleşme sürecinden bahsediyoruz milletçe, hatta ne milletçesi, medyaca… Halkın böyle bir sorunu olduğunu sanmıyorum.. Tüm bu tartışmaların ardından geçen akşam Alevi haklarına geldi konu gene…

   Alevilik üzerine onlarca kez yapılan muhabbet… Muharrem ayı, matem günlerimiz... Türk halkının matem günleri… Ama zihniyet her yerde kendini gösteriyor, bu günlerde Muaviye’ye hazret diyen adamlar var… İnadına, birileri tarafından öne sürülen adamlar… Birileri Alevileri kızdıracak sözler söylüyor...  “Ene-l Hak lafı ne demektirmiş, bu olmazmış!” Ey cahil adam! Bin kez dilinden düşürmediğin Yunus diyor ki; “Bin kere ölsem Ene-l Hak’tan vazgeçmem...”. Mevlana’ya da istinat edilen bir geri bildirim var; “Ene-l batıl mı deseydi?”…

   Boş konuşmalar, gereksiz tartışmalar… Rezil rüsva adamlar... Ağzından çıkanı kulağının işitmediği uzmanlar, büyük siyasetçiler, cesur gazeteciler... Her seferinde uzatmaya gerek yok, adam olan anladı…

   Romantik Salı kuşağında Sabra Şatilla’yı izledim… Yarın sıra hangisinde bilinmez…  Radyasyonun olmadığı bir yeni yıl diliyorum. Mümkünse kaleşnikoflardan demet yapıp, bugün bize demokrasi satan aydınlarımıza hediyeler yollayalım... Barut suyu içilen bir noel akşamı, açlıktan ölmek üzere olan bir Afrikalı çocuğun durumuna kıyasla, çok daha eğlenceli, cafcaflı, yanardönerli gelebilir, o nedenle, pek üzülmeye gerek yok, biz zaten demokrasiyi sindirmişiz baksanıza…

   Demokrasi ne demektir? Herkesi adam yerine koymak? Diğer bir tabirle bireylerin haklarını önemsemek, fikirlerini dikkate almak... Ama insan olmayan birey olabilir mi? Biz insanlığımızı kaybetmişiz, beynimizi sadece taşıyoruz, kalbimiz zehir pompalıyor…

   İnsanlığını kimler kaybeder? Onca zamandır analiz yapıyorum, sapkınlığa yol açan iki neden avucumun içinde, cahillik ve zenginlik… Biz bunların her ikisine de sahibiz…

   Televizyonu açıyorum, sperm kalitesinden bahsediyor birileri, sperm kalitesi… İnsan kalitesinden bahseden yok oysa! İşte kurdukları cümleler, kelimeler; “sistem, konjonktür, realite”... Ben onlar gibi olamam! Benim düşüncelerime duygularım etki ediyor. Ben profesyonelliği değil, insanlığı tercih etmeye çalışıyorum... Benim dünyam bu olmamalı…

   Ya da en azından ben bu dünyaların adamı olmamalıyım.

   Biliyorum, biliyorum… Ben acıların çocuğunu oynayacağım, siz ise zengin, fabrikatör kızlarını…

   Velhasıl, bu adamlarla pek iyi bir yıl geçireceğimizi sanmıyorum…

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

 

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 19’da yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 19’u indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   İşi olmayanların yegane teselli aracı… İşte konuştuğumuz konular; Uranüs, Venüs, Neptün, Boğa, İkizler, Balık… Akşam vakti Türkiye’nin gündemi bunlar üzerinden belirleniyor… 2010’a giriyormuşuz ya, bizi yeni yılda ne tür gelişmeler bekliyormuş, Türkiye yeni yılda AB’ye girecek mi? Bu akılları karıştıran, baş döndüren, mühim soruların cevaplarını arıyoruz…

 

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.