Evrim mi, Yaratılış mı Tartışmasının Dayanılmaz Saçmalığı…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

İnsanların hızlı gitmesini sağlayan bir sürü araç aynı zamanda da ayağına vurulan pranga olabiliyor. İnsanoğlunun karakterine sırf evrim yapması için sonradan monte edilmiş hırs, nefret, kin, kıskançlık, ego gibi itici güçlerden bahsediyoruz.

Bir an bu saydığımız öğelerin yapımızda olmadığını farz edin. Hiçbir kötülüğün olamadığı, son derece sakin bir yaşam bizi bekliyor olacaktır. Ancak istenen bu değildir. Aslında insanlığın evrim yolculuğunda bu da denenmiş ama bu şekilde evrim yapılmadığı görülmüştür. İstenen şey, verilen bu ilk bakışta olumsuz gibi görünen hasletlerin, evrimimizi hızlandırma araçları olarak kullanılmasıdır. Oysa insan bu hasletleri tarih boyu kendi hemcinslerine üstünlük kurma aracı olarak kullanmış ve kullanmaktadır. Bir taraftan da evrim hızı iyi olduğu için olumsuzluklara göz yumulmaktadır.

Son dönemde elde ettiği birçok avantajı kaybetmek istemeyen bazı kesimlerin en ateşli tartışma nedenleri yaratılış şekli üzerinedir. Gerek yaratılışçıların, gerek evrimcilerin aklı başında olanları her iki kısmında kısmen haklı, kısmen de saçmaladığını bilirler ama işlerine öylesi geldiği için sesleri çıktığı kadar ben haklıyım diye bağırırlar. Biraz açalım;

İnan iki bölümden oluşan bir yaratıktır. Ruhsal ve fiziksel bölüm. Ancak ne evrimcilerin ne de yaratılışçıların insanın ruhsal bölümü umurlarında değildir. Varsa yoksa fiziksel bölüm. Yok, insan çamurdan özel olarak yaratılmış, yok maymundan evirilerek oluşmuş. Öyle veya böyle ne fark eder ki? Her iki şekilde de dünya nimetleri ve malzemeleri ile oluşmuş bir yapıdan bahsediyoruz. Öldüğümüzde, topraktan gelip çok çeşitli yapıların birleşerek meydana getirdiği insan vücudu yeniden ayrışarak geldiği yere yani toprağa karışır. O zaman bu tartışmalardan geriye insanın bencilliği, egosu kalır. Sonuç olarak yaradan bizim bu formda olmamızı istemiş ve öyle olmuşuz. Başka isteseydi öyle olacaktık.

Siz çamurdan özel olarak yaratıldınız diyerek egolarımızı parlatan din kitapları ile biz maymundan evirilerek bu halimize geldik diyen bilim adamlarının söylemleri hiçbir şeyi değiştirmemektedir. İnsanlar kendilerine ilerleme yakıtı olarak verilen bu tehlikeli hasletleri doğru kullanmalı ve bu dünya malından oluşan ve burada kalan bu bedeni değil öncelikle evrimleşme adına defalarca yeni bedenlerde gelip giden ruh ve onun evrimini araştırmalıdır.

İnsan vücudunu düşününüz. Sayısız molekülden oluşan vücudumuzda herhangi bir denetim gücü, polis falan yokken o moleküller bir an bile görevlerinin dışına çıkmaz ve işlerini tıkır tıkır yaparlar. Bir başka molekülün yaşaması adına kendilerinin ölmesi gerektiğini bile bile ölüme giderler. Hiç gocunmazlar. Aralarında bir sevgi bağı da yoktur. Bir böbrek molekülünün bir kalp molekülünü sevdiğini kimse söyleyemez. Sadece görev bilinci, kendilerine verilen emirleri yapma içgüdüsü ile yaşar ve ölürler. İşte din kitaplarında cinler, melekler diye bahsedilen görevlilerin yaşam şekilleri de budur. Onların herhangi bir bedenleri yoktur. Bir ruh olarak yaşarlar ve verilen emirleri yerine getirirler.

Din kitaplarında Allahın insana verdiği artı değerden bahsedilmiştir. İnsanların melekler ve cinler gibi değil, evrenin herhangi bir noktasında emir almadan en doğru kararı verip uygulayacak varlıklar olarak yetiştirilmesi amaçlanmış, bu yüzden de evrim mecburiyeti getirilmiştir. Çok çeşitli çalışmaların ardından insanın yeterli hızda evrimleşmesi için bu tehlikeli hasletlerin sahibi olması gerektiği düşünülmüştür. Neden bu hasletler denebilir. Bir bina yapabilmek için elzem olan testere, keser gibi gereçler istendiğinde bir cinayet aracı olarak da kullanılabilir. Asıl olan onları sizin ne amaçla kullandığınızdır.

Özgür iradeye sahip olan insan, bu hasletleri hemcinslerine karşı üstünlük yolu olarak değil, hızlı evrimleşmenin bir yakıtı olarak kullanmalıdır.

Gösteriş merakı, desinler düşüncesi, gelenek görenek adı altında bizlerin ayaklarına pranga olarak vurulmakta ve gelişmemiz, evrimleşmemiz engellenmektedir.

Bu sabah onlarca arabanın klakson sesleri ile irkilip ne oluyor diye balkona koştum. Evlenme arifesinde kız çeyizi bir kamyonete bindirilmiş, ardında onlarca araçla yaşanacak eve geliyordu. Gösteriş, bencillik, ego tavan yapmıştı. Oysa olay son derece basitti. Yetişkin iki insan hayatlarına birlikte devam kararı vermişti. Peki diğerlerinin yaptığı neydi? Mal mülk teşhiri bencillikten, egodan, insanlara yüksekten bakma isteğinden başka neye hizmet edebilir ki?

Önce insanı Allahın çamurdan özenle yarattığı iddiasındaki din tacirlerine soralım? Kendini dev aynasında görmek, insanlara tahakküm etmek, onları çeşitli yollarla kendine köle yapmak nasıl bir şey acaba? O üzerine toz kondurmadığınız insanı her türlü aşağılayarak, basit çıkarlarınız için acımasızca kullanmak nasıl bir şey. Acaba kendinizi Allahtan üstün mü görüyorsunuz?

Gelelim evrimci bilim adamlarına. İnsan ruhunu es geçip sadece fiziksel bedenin nereden geldiği yaygaraları ile insanları meşgul etmek, diğer bölümle tartıştırmaya sokarak gerçek bütünlüğü göz ardı etmek nasıl bir duygu acaba? Sizin bilim gelişmişliğinizle ispat edemediğiniz ruhu, yani insan denen nesnenin aslını yok saymak, insanı bir elbiseden ibaret görmek ve o elbiseyi kendi çıkarlarınıza göre kullanmak çok mu hoş?

 

Cem Osman TAMTÜRK

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.