ESKİDENDİ ÇOOOOK ESKİDEN…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Ali İhsan Uğuz

Daha önce sizlere "Yersen" isimli yazısını yayınladığım Emine arkadaşımızın harika bir yazısını daha yayınlamak istiyorum. Ali İhsan Uğuz.

 

Eskiden, bilgeler yönetirdi dünyayı, çok eskiden. Ustalar konuşur, söz söylerdi, ibretlik. Cahil cesaret etmez, cühela haddin bilirdi, ses etmeyerek. Şairler şiir söyler, kopuzun kendinden geçmişliğine esrik bir lir eşlik ederdi mistik tınılarıyla. Eskidendi çocuk, çok eskiden, henüz bilgeler bizi terk etmemişken…
 
Masallar, masal değildi eskiden, iyinin kazandığı hikayelerdi hepsi, harbiden. Sahiden peri kızları vardı eskiden. Ay dolunay gecelerde, sokak arasındaki çeşme başlarında, taraklarını ıslatıp; bukle saçlarını tararlardı. Kaç kere görmüşlüğümüz vardı çocukken, eskiden. Ama sen geç kaldın çocuk, eskidendi bunlar, çok eskiden, henüz nehirler kirlenmemişken…
 
Eskiden aşklar temiz ve asildi çocuk. Üçü beşi bir arada idare edilip, kanıp kandırmaca da, aldatmanın utanmazlığında sere serpe; “tenim uyuşmadı”, “seviştim ama gönlüm almadı”, “gözüm başkasına kaydı” gibi laflar bilinmezdi eskiden. Eskiden çeşme başına, at üstünde gelen burma bıyıklı, aslan yürekli bir yiğide gönül verirdi kız. Yiğit ondan bir tas su ister, kız tasa yüreğini koyarda sunardı, gönlü düşmüşse. Sonra ne yiğit başka bir kız görürdü ömrünce, ne de kız bir başka yiğide su verirdi ölüp ölünce. Eskiden sevdalar vardı çocuk, masal diye anlatılır, masal gibi yaşanırdı. Sen geç kaldın çocuk, eskidendi, çok eskiden, henüz aşk ihanetle çiğnenmemişken…
 
Eskiden denizkızları rehberlik ederdi; pusulasız gemilere ve dinamitsiz balıkçı teknelerine. Geceleri yıldızlarla “elim sende” oynardı yakamozlar. Ne gece bu kadar karaydı, ne de gündüz bu kadar yalancı! Eskidendi çocuk, çok eskiden, henüz denizler kirlenmemişken…
 
Eskiden söz ağızdan çıkar, yemin namus bilinirdi çocuk. Ser verilmeden sır düşmezdi toprağa. Dostluk dediğin iki pula satılıp, beş kuruşa alınmazdı eskiden. Uğruna savaşılır, emek harcanırdı. Sonra sırt sırta verilir, artık sırtından yana kaygı duyulmazdı. Sen çok geç kaldın be çocuk, eskidendi bunlar, çok eskiden, henüz insanlık kör ve sağır olmamışken...
 
Eskiden elle ekilir, elle derilirdi hasat. Eller birleşir, el ele olmaktan kuvvet doğardı. Elini vermekten kaygı duyulmazdı eskiden, çünkü elini verdiğin koluna uzanmazdı. Elle derilirdi hasat dedim ya, o hasattan yiyen dev olur; devrilmezdi, sağlam olur; esenden yağandan serilmezdi. Eskidendi çocuk, çok eskiden, henüz toprak ve tohum kirlenmemişken…
 
Savaşlar bile asildi eskiden çocuk! Şimdiki gibi bir düğmeyle milyonlar yok edilmez, çoluk çocuk katledilmezdi. Adam adama savaşılır, adam adama anlaşılırdı eskiden. Eskiden barış barış gibi, savaş da savaş gibiydi. Asildi be çocuk, asil ve beyazdı eskiden… Eskiden, çok eskiden, henüz değerler siyaha kesmemişken…
 
Eskiden “canım” dediğinin uğruna can verilir, can alınırdı. Namus bu kadar kirletilmemişti, kaypaklık bu kadar içine işlememişti insanın. Eskiden kişioğulları inanırlardı birbirlerine, masumdular, hem de senin kadar masum. Eskidendi çocuk, çok eskiden…
 
Eskiden aç gözlü değildi insanlar çocuk. Ekmeği eliyle böler, soğanı yumruğuyla kırıp, cücüğünü birbirlerine ikram ederlerdi. İşte o kadar zengindiler eskiden. Şimdi senin sofran zengin, gözünse aç olacak çocuk, paylaşmayı öğrenemeyeceksin. Eskiden, gönül tokluğu vardı, kendisinin olmayana gözü değmez, gönlü geçmezdi insanın ve hiç şimdiki kadar hırsız değildiler eskiden. Sen geç, çok geç kaldın be çocuk, eskidendi tüm bunlar, çooook eskiden…
 
iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.