DTP'nin Kapatılması Hakkında - Ben Daha Önce de Yazmıştım!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Evet, Türkiye siyasi partiler mezarlığına yeni bir parti daha eklendi: "DTP". Bugün uzun uzadıya DTP'nin kapatılmasından bahsetmeyeceğim. Daha önce AKP'nin kapatılması sürecinde yazmış olduğum bir yazıyı (yaklaşık 2 yıl önce) aynen buraya kopyalayacağım. Hatta yarın öbür gün bir parti daha kapatılırsa yine aynı yazıyı kopyalayıp yapıştırmaktan çekinmeyeceğim. İşte size söz konusu yazı:

   "Türkiye'yi anlamakta artık en değerli bilim adamları bile güçlük çekiyor. Neredeyse hepsinin yakındığı nokta, halkın dik duramaması. Bir önceki yazımda şunu söylemiştim: "Bu ülke için ideolojilerden ödün vermek gerekirse, hiç çekinilmeden verilmelidir." Ama biz nasıl bir millet olduk ki artık belli başlı bir görüşümüz yok.

Ücrete ilişkin kavramları bilirseniz, oynak merdiven adlı kavramı duymuşsunuzdur. Bir ürün demetinin, artı veya eksi yönde aldığı yeni fiyat düzeyinin ücretlere bu yönde ve oranda yansıması şeklinde tanımlanabilecek oynak merdiven (Eşel Mobil), sanki ekonomiden çıktı ve geldi tüm hayatımıza dayandı.

Biz artık sadece ekonomi de değil, tüm alanlarda bunu kullanıyoruz. Değişen nokta, ekonomide bir ürün demetini baz alırken, diğer alanlarda Adalet ve Kalkınma Partisi'ni baz almamız.

Ürünlerin fiyatı artarsa eşel mobil sistemde işçinin gelir düzeyi arttırılır. Buradaki amaç işçinin gelir düzeyi dengesini sarsmamaktır. Aynı durum AKP için de söz konusu. AKP'ye yapılan bir saldırı varsa nereden geldiğini bil(me)diğimiz bir destekle AKP'nin siyasi varlığının temelleri sağlamlaştırılıyor.

AKP'ye açılan bir kapatma davası sonrası, demokrasi ayıbı diye söylenmeyi biliyoruz. O zaman gelin objektif olup, şu an Anayasa Mahkemesi'nde görüşülen DTP davasına da bakalım. Her ne kadar terör örgütünü desteklese de bu partide farklı bir görüş yani demokrasinin yaşaması için bir enstrüman oluşturmuyor mu?

Söylediklerim yanlış anlaşılmaz umarım; ama ben yine de kaza kurşunlarından kendimi koruyayım. Buradaki amacım, demokrasi savunucularının demokrasiyi savunamadıklarını göstermektir. Demokrasiler sadece %47 oy alan partilere oy verenleri değil, %53 oy oranına sahip diğer partileri de korur. Hatta demokrasi çoğunluktan çok azınlık haklarına önem verir. Kısacası amacım övülmemesi gerekene (DTP) mazlum rolü yüklemek değil, aynı süreci yaşayan iki partiye sistemsel bakmaktır. Yoksa bilindiği üzere, benim DTP ile işim olamaz.

Bir diğer (iki) nokta. Acaba hukukun siyasal sisteme sürekli müdahale etmesi ve siyasal sistemi işlemez hale getirmesi olarak tanımlanabilecek Juristokrasi döneminde mi yaşıyoruz, yoksa Juristokrasi tehlikesi var diye bu telaşla yargıyı hedef mi gösteriyoruz?

Ölüm en büyük gerçekse bizim juristokrasiyle işimiz ne diye de sorası geliyor ya insanın hadi neyse.

Değerli okuyucular, Türkiye Cumhuriyet Başsavcısı'nın ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Neden bu makama Türkiye Cumhuriyet(i) Başsavcısı değil de, Türkiye Cumhuriyet Başsavcısı denildiğini biliyor muyuz?

Yukarıdaki sorunun cevabı aslında oldukça basit. Görevinin verdiği emir sebebiyle Cumhuriyeti kavramını değil, Cumhuriyet kavramını kullanıyoruz. Savcının esas görevi, Cumhuriyet'e yapılacak olan her türlü saldırıyı, araçlarıyla engellemeye çalışmaktır. Aynı şekilde başında Milli olan tüm kurumlar da sadece Millet'e hizmet eder. Milli Savunma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi. Bunlar Milli kavramına yönelik herhangi bir tehdit kaşısında bu tehdidi veren  her kim olursa olsun harekete geçmelidirler. (Sabit Şerbetçioğlu)

Bu sebeple durum Juristokrasiye doğru değil Cumhuriyet(i) korumaya yönelik bir tavra doğru işlemektedir. Sayın Türkiye Cumhuriyet Başsavcısı, eminiz ki Cumhuriyet'e yönelik bir saldırı görmeseydi böyle bir işe kalkışmayacaktı. Velev ki siyasi simge olsun türban..., çok özür dilerim velev ki Juristokrasi olsun, Cumhuriyeti korumak Başsavcının görevi değil mi?

Bir diğer nokta da şu: Bir olay yargı sürecine taşınmışken bizim kişi, kurum veya kuruluşlarımız neden bülbül kesiliyor? En aptal sarışınlarımız bile magazin programlarında, bu olay yargıya taşındı artık konuşmam yersiz olur diyebilecek zekadayken, neden söz konusu kurumlar istedikleri gibi konuşabiliyorlar, hiç mi yargıyı etkileyebileceklerini düşünmüyorlar?

İstikrar bozulurmuş, tamam bozulur da ya Başsavcının iddiaları doğruysa ve lâiklik tehlikedeyse. Bu istikrardan daha mı önemli. İstikrar olsunda ne olursa olsun mantığı, Amerikan mandacılarının istekleriyle birebir örtüşüyor gibi. Hatırlarsınız 1900'lerin ilk çeyreğinde Amerika=istikrar ve yaşam diyorduk. Burada önem taşıyan bir diğer olgu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) AKP ile aynı soydan gelen Refah Partisi’nin temyiz talebi üzerine 2001 yılında aldığı karardır. AİHM, Refah Partisi’nin lâikliğe aykırı faaliyetlere giriştiği ve şeriat düzenini savunduğu için kapatılmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun bulmuştur. AİHM, böylelikle, demokrasinin lâikliğe tehdit oluşturan hareketlere karşı kendisini koruma hakkının bulunduğunu teslim etmiştir. Bu kararlar istikrar ve demokrasi savunucuları için hiç mi hatırlanmaz?

Demokrasiye vurulan darbe söylentilerine ise başka bir yönden bakarak şunları söylüyorum. Evet siyasi partilerin kapatılması demokrasi açısından hiç hoş değil; ama sürekli başvurduğum bir yazar olan Sartori şunu söylüyor: "Demokrasi, en anti-demokratların bile tutunacağı bir dal oldu. (...) milyonlar bu sebeple ölmedi mi?"

Halkın %47'sinin oy verdiği bir parti kapatılmamalı söylemlerine ise şu şekilde yorumda bulunuyorum. Demokrasilerde halk her zaman doğru olanı yapmaz. Avusturya'da yaşanan seçimlerde bunun bir göstergesi. (Politika Dergisi'nin Nisan Ayında Çıkartacağı İlk Sayısında bu iddiamı dillendiren çok değerli bir siyasetçiyle röportaj yaptık. Okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.)

Yazımı çok fazla uzattığımın farkındayım. Toparlayacak olursak, AKP bir siyasi partidir ve faliyetleri oldukça önemlidir; fakat her fırsatta ona bu mazlum rolünü yükleyerek oy kazandırma telaşı içinde olanlar (kişi, kurum, kuruluş ve cemaatler) dik bir duruş sergilemeli, eşel mobil siyasi siteme bu kadar karışmamalıdırlar. Hukuka yönelik saldırı ve hukuku etkileme çabaları zamanımızın modern diktatörlüğünden başka bir şey değildir. Siyasi partilerin kapatılmasına gösterdiğimiz tepki oldukça yerinde olsa da, parti kapatılmasıyla ülkenin kapatılması arasında yaşanan gelgitlerde o kadar yakışıksızdır.

Tüm yaşananların "üzülsek mi, sevinsek mi?" ikileminde değil dik duruşla yaşanması gereği her şeyin ilk koşuludur.

Teşekkürlerimle, okumadaki sabrınız ve ilginiz için."

 

   Evet o gün, bu anlattıklarımdan bahsetmiştim. Aklımabir soru daha geldi: "O gün AKP kapatılsın diye iddiada bulunan savcı Abdurrahman Yalçınkaya vatan haini ilan edilmişti. Acaba DTP kapatılsın diye de iddia da bulunan o muydu?

   Cevap: Evet, "O" idi.

   Şimdi de ülke sevdalısı olup çıktı belki de.

   Düşünün sevgili aynı bayrağa taptıklarım.

   Esenlikler...

   Gokhan.Dag@PolitikaDergisi.com

GSM: 0555 5570000

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.