Dinsel İç Dökümler (1)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Naile DUMAN

   İzliyorum uzaktan, sizler gibi. Hani Müslüman olup, aslında; ama aslında değilmiş gibi… Öyle diyorlar ya, dindarlar. Üstelik gözlerinin önünde “Kanal <?xml:namespace prefix = st1 />7” ve “Deniz (Keriz) Feneri” davası da patlamışken, ayyuka çıkmışken; hem kendileri, hem kendilerinden gördükleri nasıl tam Müslüman oluyorlar, hâlâ çözebilmiş değilim. Bir millet, başka hangi dönemde bu kadar soyulabilirdi, bilmiyorum. Üstelik gönüllü. Aça, açıkta kalana, yetime, öksüze yardımı “Allah versin” diyerek geçiştiren; sözüm ona “açık” diye, “dinsiz” diye, camiye gitmiyor diye… Hangi vaatler karşılığı (sadece Cennet’in olması mümkün değil) bu denli veriyordu elindekini ve avucundakini? Üstelik borç batağına batmış bir ülke o paralarla kurtarılabilecek iken!

***<?xml:namespace prefix = o />

   Dinle siyaseti bir türlü birbirinden ayıramayanların, “dinle futbolu birbirine karıştırmayın” deyişlerine tanık oldu kulaklarımız ve hakikaten başardılar. Tüm ülkenin “hayır” haykırışlarına rağmen, malum Ermenistan maçı nedeni ile siyasilerimiz “dinle futbolu birbirinden ayırma” işini ustalıkla yerine getirdiler. Mesele, gitmeleri veya kalmaları da değil aslında, millete kulak tıkamaları da değil. Mesele, aynı siyasilerin kendi ülkelerinde din ile siyaseti birbirinden bir türlü ayıramamaları. Demek ki ülke çıkarları denen şey, sadece “dışsal çıkarlarımız”dan ibaret ve biz hâlâ ne tür bir çıkarsama sağladık, anlayabilmiş değiliz dışsal münasebetlerimizden! Görüş, görüş, ziyaret et, et; ülke daha çok içeri girsin, borç batağına saplansın, dışa bağımlı hale gelsin. Merak ediyorum, aksi olsa nasıl bir ülke olurduk? Eminim, tam bağımsız ve tam laik… Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti Devleti olurduk, adına yakışır. Buradaki denklem şu: dışsal çıkarlar söz konusu olunca millete kulaklar tıkanır, “hayır”lar duyulmaz. İçsel çıkarlar söz konusu olunca yine millete kulaklar tıkanır, “evet”ler duyulmaz. Sonuç: elde var sıfır.

***

   Ramazan ayında, her zamankinden daha çok muhabbet konusu olur din. Oruç tutanlar, tutmayanlar, açlık üzerine serzenişler, “ne zaman okunacak bu ezan”, harıl harıl market alışverişleri (11 ay açlıktan kıtlıktan kırılmışçasına), oruç tutmanın marifetiyle etrafını aşağılayan bakışlar, tutmayanlara müdahaleler, vs… İşte, gerçek bir Müslüman toplumdan beklenen en insani davranışlar. Özetleyelim: sabırsızlık, hoşgörüsüzlük, asabiyet, şiddet, alay, küçümseme, öteleme, kınama, ayıplama… Uzadıkça uzar. Eee, Müslüman olmak gerçekten kolay değil, üstelik kafaların yeterince karışık olduğu bu ülkede. Şekle takılıp kalmaktan özü unutulmuş ve unutturulmak için de yoğun bir çaba içinde olunan din safsatası. Ben bu duruma gelmemizi de dış güçlere bağlıyorum. Bir din bu kadar dinlikten, bir millet de bu kadar insanlıktan çıkarılabilirdi. Haçlı seferlerinin yeni yüzü; ama toplum henüz farkında değil.

***

   Çadırlar… Açların, açıkta kalanların, en azından bir ay boyunca karınlarını doyurabileceği; ancak fırsat bulabilirlerse. Sıraya geçseler bir lokma aş yiyebilecekleri; ancak sırada yer bulabilirlerse, genelde iyi giyimli adamlardan. Pek kadın olmuyor. Çadır önlerinde bekleyen kadın pek olmuyor, gariptir. Erkekler hep aç bu ülkede. Çadırlardan fasıl sesleri geliyor, TV programları yapılıyor, görsel şölen; hepsi Tanrı için, biliyorum, biliyoruz. Din adına yapılanlar hep Tanrı için. Umarım Tanrı da biliyordur. Açlar, gerçekten aç ve ihtiyacı olanlar ne zaman çıkacaklar onur ve gurur mağaralarından?

***

   Çeşit çeşit arkadaşınız olursa, edilen muhabbetlerin de çeşitliliği elbet artar. Hâlâ yüzümde gülümseme bırakan, yine dine dair bir muhabbet. İnsan Türkçe okuyunca Kur’an-ı Kerim’i; daha bir hoşgörülü, algı ve anlama kapasitesi daha geniş oluyor. Bunun için, tabii ki Kuran'ın Türkçe okunması ve anlaşılması gerekiyor. Türk toplumu korkuyu atarsa ve duvarlara astığı Arapça Kur’an-ı Kerim’leri Türkçe mealleri ile okursa, sanıyorum Müslümanlık gerçekten ve hak ettiğince yaşanacak toplumda ve eminim Türkler dahi kardeş olacak kendi içinde. Ne diyordum? Arılar. Arıları bulduk. Hani şu bilim adamlarının “arılar kayboluyor, yok oluyor” dediği arıları bulduk. Üstelik nereye gittiklerini de artık biliyoruz. Muhammed Seresi 15.Ayet: “Allah'a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen Cennet’in durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? “(1) . Ayeti okuduktan sonra arkadaş devam etti “sırf Türkiye’nin %99’u Müslüman ve herkes cennete gideceğine inanıyor; Arap ülkelerinin nüfusu milyarı buluyor, onlar da cennete gidecek. Arılar da şimdiden süzme bal tedariki için nereye gidiyor, tabii ki cennete!”. Tartışılır tabii ki pardon asla ve kata tartışılamaz ve özellikle iniş sırasına göre ayet değerlendirmenin doğruluğu göz önüne alınırsa. Tebessüm ettirdi bu sav; ancak en azından “eline Kur’an-ı almış ve okumuş” dedirtti. Zaten önemli olan da bu değil miydi? Anlayarak okumak! Sanıyorum dünyadaki en iyi kapitalistler nasıl eski komünistlerse, yine dünyadaki en iyi Müslümanlar da deist ve ateistler olacak zamanla; çünkü okuyorlar, gerçekten anlayarak okuyorlar; üstelik anadillerinde, üstelik Türk’ün anadili Türkçe.

   Mustafa Kemal Atatürk’ün 1927 yılında yaptığı güzel bir tespit ile son veriyorum yazıma (içinde bulunduğumuz yıl: 2008):

   “Masum halka beş vakit namazdan başka, geceleri de namaz kılmayı vaat etmek ve öğütlemek, belki de ömründe hiç namaz kılmamış bir politikacı tarafından vaki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu?”.(2)

   Biz anlıyoruz Ata’m, sen rahat uyu.

   Hayırlı bayramlar.

 

Dipnotlar

  (1) “Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali”, Diyanet Yayınları/86, s.507.

   (2) Su, K.Mükerrem, Mumcu, Prof. Dr. Ahmet, “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük”, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1990, s.298.

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

 

Bu yazı; Politika Dergisi, Sayı 8’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile orijinal sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 8’i indirmek için buraya tıklayınız. 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.