Derin Darbe…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

“Darbe” dendiğinde hemen herkeste yaptığı çağrışımı hissediyorum. Bizde bir deyiş vardır “Bir kişiye kırk gün deli dersen deli olur” Alman faşizminin mimarlarından Goebels bu deyişi bir strateji haline getirmiş ve “gerçek, yeterince tekrar edilen şeydir” demiş ve Alman halkını bu strateji ile uyuşturmuş, masum dünya insanının katili haline getirmiştir. Öyle ki, savaş yıllarında Almanların büyük bir çoğunluğu alman ırkının üstün ırk olduğuna ve bütün dünyayı yönetmeye hakkı olduğuna inanmıştı. Tıpkı İslam dininin en yüce din olduğuna ve bütün dünyanın bu dini kabul etme zorunluluğu olduğuna inananlar gibi.

“Darbe” dendiğinde ülkemizde hemen akla askerin zaman zaman politikaya el koyması gelir. Bu o kadar çok söylenmiştir ki, artık herkes Türk ordusunu bütün gün darbe yapmak için planlar yapan, masum ve muhteşem sivillerin yönetimine taş koyan bir kurum olarak görür olmuştur.

Bu o kadar çok söylenmiştir ki, Anadolu halkının büyük çoğunluğu bunun gerçekliğine inanmıştır. “Kendi çocuklarımız olan ordu neden bize darbe yapsın?” sorusunu ya hiç sormamış, ya da nedeni düşünme zahmetine katlanmamış sadece her an tekrarlanan “ordu darbecidir” cümlesinin gerçek olduğuna inanmıştır.

2008 den itibaren sivil idare darbeci ordunun hemen hemen tüm üst kademesini toplayıp hapse tıkmış, orduyu istediği biçime çevirmiştir. Ordu kendine yapılan bunca saldırıya hiçbir cevap vermemiştir. Hiç kimse de çıkıp, “orduya bunca saldırı var, ordu, elinde müthiş bir güç olmasına rağmen neden ses çıkarmıyor?” diye sormamıştır. Asker neden sessizce infaz edilmesini bekledi dersiniz?

Ordu diskalifiye edilirken bakın neler oldu.

2002 de sıfır noktasına gelen terör azdı. Hatta öyle azdı ki, ordu olmayınca siviller teröristlerle baş edemez oldular. Bu gün ülkemizde dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen işler oluyor. Hükümet teröristlerle pazarlık ediyor. Hatta sözde yeni yapmakta oldukları anayasayı bile teröristlerle şekillendiriyor.

Ne olduğu belirsiz bir Osmanlı hanedanının sözde yönettiği, aslında eşkıyaya teslim ettiği bu coğrafyada Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yoktan var ettikleri bu cumhuriyetin yok edilmesine yol açacak kanun ve düzenlemeler bir bir yürürlüğe kondu. T.C. tabelalardan hızla kaldırılıyor.

Bu o kadar öyle ki, adında “Türk”, “Cumhuriyet”, “Milli” gibi isimler olan ticari kuruluşlardan bu tanımları silmeleri istenme durumuna gelindi.

“Türk” sözü sivil iktidar sayesinde mütareke yıllarındaki gibi nerede ise küfür olarak kabul edilecek.

Memleketin tüm değerleri başta çok uluslu şirketlere olmak kaydı ile özelleştirme adı altında satıldı. En stratejik kurumlarımızdan biri olan Telekom bile yabancıların elinde. Bankalar ha keza.

İşsizlik giderek artıyor. Üretim ise inadına azalıyor. Satılan fabrikalar alıcıları tarafından kapatılıyor ve insanlar işsizliğe terk ediliyor.

 Yine bu sivil ve muhteşem iktidarın sayesinde tarımımız katledilmiş, ekilen topraklar büyük ölçüde ekilmez olmuştur. Bu yüzden bu iktidar dönemine kadar tarımda kendimize yetiyorken, bu gün samanı bile ithal eder durumdayız.

Peki, bu değirmenin suyu nereden geliyor dersiniz? Menşeinin hiç önemi olamayan sıcak para ve sürekli borçlanma ile idare ediyoruz. Bu iktidar geldiğinde ikiyüz milyar dolar civarındaki toplam borç bu gün üçe katlanmış durumda.

Dahası çağdaş, ileri bir toplum olma yolundan hızla saptık. Sorgulama yerine biatı, akli yerine nakliyi seçen politikalarla boş gençlik yetiştirmeye durduk.

Bütün bunları neden mi anlattık? Çok basit. Aslında “darbe” denen olgu budur. Darbeyi yapanlar artık darbe oyuncularını değiştirdiler. Çünkü artık aynı oyunculardan halk bıkmıştı. Şimdi darbe sivillerle yapılıyor. Öyle bir vuruşta değil, yavaş yavaş. Oyunculardan birinin bir ara dediği gibi “sindire sindire”. Bu şekilde emperyalizm darbeden etkilenmiyor. Kimse neler olduğunu çok fazla hissetmiyor. Goebels’in kopyaları her gün ekranlardan, gazete köşelerinden olmasını istediklerini tekrar ediyor. Halk da bir süre sonra onu doğru sanmaya başlıyor.

Silivri ve Hasdal gösteriyor ki, Türk ordusu darbeci falan değildir. Onu yönetenler, yıllardır kullandılar. Ancak 1990 sonrası ordu uyanmaya başladı. Kendi silahlarını kendi üretmeye başladı. Kendi savaş gemimizi bile yapabilir hale geldik. Tabii bu darbecilerin işine gelmedi. Deniz kuvvetlerimize vurulan büyük darbenin arkasında aranması gereken gerçek budur. Tıpkı, ABD ye rağmen PKK nın kökünü kazımaya azmetmiş kara kuvvetlerine vurulan darbe gibi.

AKP, cemaat, şu veya bu. Hiçbiri bu darbeyi yapan değildir. Dün ordu oyuncu olarak kullanılıyordu, bu gün parlamento. Hepsi birbirinin kardeşi, aynı çarktan çıkmış partiler darbecilerin emrinde büyük bir özveri ile çalışıyorlar.

Artık başta Kürt vatandaşlar olmak üzere herkesin uyanma el ele vererek empeyal darbecileri kovma zamanı gelmiştir. Daha fazla beklemek işin işten geçmesine neden olabilir.

İzmir,

 

Osman Tamtürk

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.