Demokratik Cehalet Ansiklopedisi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Referandum sonuçlarının ardından, tıpkı öncesinde olduğu gibi anayasa paketinin içeriği dışında her şeyi konuşmaya devam ediyoruz. Sandıktan çıkan yüzde 42 ‘hayır’a rağmen, bu sonucun sorumlusu olarak MHP tabanının ‘evet’e kayması neden olarak gösterilirken, ne gariptir ki baş mimarı da sandığa gidemeyen Kılıçdaroğlu gösterilmeye çalışılıyor. Kısaca, hayırcılar zaten darbeci ilan edildikleri gibi, bu yöntemlerle de bertaraf yolları çiziliyor herhalde…

Katılımcılık, şeffaflık ve fırsat eşitliğinin var olduğu demokratik bir ülkede, vatandaşı temel haklarından birisi olan, seçme hakkını kullanmaya çağırırken, kendisi sandığa gitmeyen bir siyasetçinin, en azından ahlaki açıdan yapması gereken şey istifa etmek olabilir. Ancak, biz bu ahlaki talebin ve bu durum hakkında yorum yapanların samimiyetini, aşağıda sıralayacağım pek çok olayda göremedik. Bundan daha acısı da, ülkemizde ender görülen, hata yaptığı zaman özür dileme tavrını gösteren bir siyasetçiye, özellikle solcu geçinen bir kişi tarafından, canlı yayın esnasında ‘gariban’ nitelemesi yapılması, sözde halkın iktidarını isteyenlerin gerçek yüzünü ortaya bir kez daha koymuştur.

''Oral'' yoldan bu hakareti yapan kişiye, yeri gelmişken şu anekdotu da hatırlatmakta fayda var:

- Diyojen'e de eşkıyanın biri fakir olduğu için hakaret etmiş, Diyojen gayet sakin; 'bir adama fakir olduğu için hakaret edildiğini hayatımda görmedim, ama pek çok insanın sahtekarlıklarından ötürü asıldıklarını gördüm' diye cevap vermiş.

Şimdi, Kılıçdaroğlu’nun sandığa gidememesini ve CHP sekretaryasını, vatandaşlık görevinin yerine getirilememesinden ve demokrasi duyarlılığı eksikliğinden ötürü eleştirenlere soralım;

Demokratik bir ülkede,

Kabine oluşturulurken, bakanlarından tarihsiz istifa dilekçesi alan bir Başbakan olabilir mi?

Değerinin altında sattıkları Tüpraş’ı alan Ofer’i, önce tanımadığını söyleyen sonra yalan söylediği ve eski ortağı olduğu ortaya çıkan bir Başbakan, o koltukta oturabilir mi?

Sayıştay denetiminden kaçmak için, ihale bedellerini 750.000 TL’yi aşmayacak şekilde ayarlayan bir hükümet, iktidarda kalabilir mi?

Uyuşturucu kaçakçısının karakol basmasına ve kaçakçının babasına ‘geçmiş olsun’ dileyen bir bakan, görevine devam edebilir mi?

Deneme sürüşlerinde, vatandaşını kobay olarak kullanan ve hızlı tren kazasında 37 kişi ölürken, Ulaştırma Bakanı görevde kalabilir mi?

Bakanlık yaparken, çocukları çalıştığı gemilerin sahibi olan, Ulaştırma Bakanı ve Başbakan bu görevlerine devam edebilirler mi?

Naylon fatura düzenlemekten sanık ve kendi vergi borçları varken, vergi affı çıkartan bir Maliye Bakanı olabilir mi?

Kendi çocuklarının ticaret yaptığı mısır, yumurta, pırlanta gibi sektörlerde vergi muafiyetleri getiren Maliye Bakanı ve Başbakan olabilir mi?

Şehrindeki ihaleleri yönlendiren komisyon kuran bir milletvekili, Adalet Bakanı yapılır mı?

Damadının Genel Müdür olduğu şirkete, hem de devlet kredisiyle, devlete ait TV ve gazeteyi satan bir Başbakan olabilir mi?

Dere yataklarını imara açan ve sel felaketlerinde insanların ölmesine sebep olan belediye başkanları bedel ödemez mi? Ya da bu felaketlere sebep olanlar Başbakan olabilir mi?

Sorumlusu oldukları bir maden faciasından sonra, ‘göçük altında kalan 2 vatandaşın cesedi çıkarılıncaya kadar bakanlarımız buradan ayrılmayacak’ diyen bir Başbakan ve bakanları, halen o iki cesedin bulunmamasına rağmen, bu sözünü yutabilir mi?

Tersanelerinde, madenlerinde, okullarında, yurtlarında yaşanan katliam gibi ölümlerin sorumlusu olan bakanlar istifa etmek zorunda bırakılmaz mı?

Bir Emniyet Müdürünün yazdığı kitapta, ‘cemaat devleti ele geçirdi’ uyarısını yapması karşısında, sessiz kalan bir İçişleri Bakanı ya da Başbakan olabilir mi?Hatta o cemaatin başına, teşekkür edilebilir mi?

AKP’nin 8 yıllık iktidarına ve hatta malum zatların hayatlarına baktığımızda kendine münhasır demokratlığın bu örneklerinden ‘ansiklopedi’ oluşturabiliriz. Ancak, nedense ne halk ne aydın kisvesi altında yazarlık yapanlar, bu örnekler hakkında ne bir duyarlılık gösterirler ne de en ufak bir eleştiri yapmazlar, yapamazlar. Çalıyor, ama çalışıyor zihniyeti, halkın beynine işlemiş ve kabullenilmiş, yazarları, aydınları dünü unutmuş, yarını kendi çıkarlarına göre şekillendirmeye çalıştığı bir ülke de, demokratik bir toplum oluşamayacağı gerçeği göz ardı edilerek, bu ahlaksız örnekler yanında; devede kulak kalan insani bir hatayı, sadece bir partiyi yıpratmak adına kullanılması oldukça manidardır. Durum, böyle olunca da maalesef üzülerek Neyzen’in şu dizeleri akıllara geliyor:

Türk Milleti gariptir,

Her bi’ lafı kaldırmaz,

i…e dersin kızar da,

s…. aldırmaz…

OguzKemal.Ozkan@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.