Değerli Yalnızlık Mı, Yoksa Yapma Yalnızlık Mı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ülkemizde 11 yıldır iktidarda olan eden AKP hükümetinin dış politikası çökmüştür. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin sadece dış politikası iflas etmemiş;  Haziran Kalkışmasında da görüldüğü gibi, iç politikada da diktacı karakteri nedeniyle bütün dünyada kınanmış ve yalnızlaşmıştır.

Temmuz başında cereyan eden Mısırdaki halk devrimi ile AKP’nin kardeş partisi olan Mursi ’ nin başkanlığını yaptığı ihvan hareketi iktidarı kaybedince, Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti, bu olayı bir askeri darbe olarak yorumlayarak, doğrudan Mısır devrimine karşı çıkmış; Mısır’ın doğrudan iç işlerine karışacak beyanatlarda bulunmuştur. En son Mısır yetkilileri Erdoğan’a “Bir batı ajanından yurtseverlik dersi almaya niyetimiz yok!” diye Erdoğan’ın ağzının payını vermiştir.

AKP Hükümetinin giderek dünya çapında siyaseten yalnızlaşmasında en büyük etken şüphesiz ki Başbakan Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) eş başkanı olarak 2,5 yıldır süre gelen Suriye’deki iç savaşta bu projenin başarılı olması doğrultusunda somut bir netice alamamasıdır. Oysa emperyalist merkez ülkeler, siyasi İslam hareketinin bir numaralı modeli olarak belirledikleri Erdoğan’dan bu yönde çok şeyler beklemişlerdi. Erdoğan ve hükümeti, önce can ciğer kuzu sarması dost olduğu Esad ile düşman olmuş; sonra Esad’a karşı savaşan Sünni Arap ülkelerden devşirilmiş bütün azılı cani teröristleri, silah, cephane, mali yardım vs. gibi unsurlarla lojistik olarak desteklemiştir. .

Bütün bunlara rağmen Beşşar Esad’a sadık olan güçler, Suriye’ye dış askeri müdahale olmadığı sürece giderek durumu kontrol altına almayı başarabilmiştir. Bugün Esad’ın resmi güvenlik güçleri, ülkenin üçte ikisini tamamen kendi denetimleri altında tutmakta, azılı cani terör çeteleri büyük kayıplarla iç savaşı tamamen kaybetmek üzereler.

Suriye’de Esad’ın lehine, BOP ’un gerçekleşmesinin aleyhine olan bu gelişmeye, Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin iktidarının bir halk devrimiyle devrilmesi de eklenince, ABD yönetimi, adeta BOP eş başkanı olan Türkiye hükümetinin Başbakanı Erdoğan’ı görevinden azledercesine yalnız bırakmıştır. ABD’ye elbette Avrupa’nın önde gelen emperyalist devletleri de katılmış; bu tavırlarını Türkiye’de Haziran ayaklanmasında Erdoğan’ın sert ve faşist tutumunu kınayarak göstermişler ve bu bahane ile emperyalizmin merkez güçleri, Erdoğan’ı siyasi olarak tamamen tek başına bırakmışlardır.

Dış politika başarısızlığı ve iç politikadaki halka karşı diktacı tutumuyla siyasi olarak giderek içerde ve dışarda izole olan AKP hükümetini bu defa, şimdiye kadar cari açığı ve borçlanmayı finanse ettiği sıcak paranın ülkeden çekilmesiyle bir finans ve ekonomik kriz tehdit etmektedir. Dolar bir-iki ayın içinde 1,70 den 2,00 TL çıkmış, bu durum giderek ülkede yoğun bir enflasyona, dövizle borçlu şirketlerin zor durumda kalmalarına neden olacak bir krize doğru ülkeyi sürüklemektedir.

Sıcak paranın Türkiye’den hızla çıkmasının iki temel nedeni vardır. Birincisi, ABD’de artık ekonomi giderek rayına oturmakta; paranın değeri, yani faizler ABD’de de giderek yükseldiği için yabancı yatırımcılar, artık Türkiye gibi riski artan ülkeler yerine ABD gibi sağlam ve istikrarlı ülkeleri tercih etmektedirler.

Fakat sıcak paranın Türkiye’yi terk etmesinin ikinci nedeni ise Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar vs. gibi zengin petrol dolar sahibi Arap liderlerinin bir zamanlar Erdoğan’ı desteklemek için Türkiye’ye getirdikleri bu dolarları, Erdoğan’ın Suriye’deki başarısızlığı nedeniyle alıp geri götürmeleridir.

Dikkat edilirse bu Sünni Arap ülkelerin bu davranışlarıyla ABD’nin Erdoğan’ yalnızlaştıran tutumunda tam bir uyum ve birlik var. Sanki ABD, Sünni Arap devletleriyle birlikte anlaşmışlar; Erdoğan’ı çok zor bir durumda bırakmak istiyorlar, gibi geliyor bana.

Bütün bunlar neden olabiliyor? Yanıt çok basit! Çünkü Türkiye, emperyalizme bağımlı da ondan!  Ülkemiz hem ekonomik hem de siyasi olarak tamamen bu dış güçlere bağımlı ve muhtaç bir duruma düşürülmüştür. Ülkemizin ana sorunu, bağımlılık sorunudur!

Şu sıralar Başbakan Erdoğan ve hükümeti, bir anda neye uğradıklarına şaşırmış durumdalar. Çünkü 11 yıldır yabancı para ve siyasetin desteği ile “lale devri” yaşayan hükümet, hızlı bir biçimde freni patlayan kamyon gibi, büyük bir krize doğru yuvarlanmaktadır.

Hükümetin içine düştüğü yalnızlığı değerlendiren Başbakan Erdoğan’ın dışişleri danışmanı İbrahim Kalın, “Eğer buna yalnızlık demek icap ediyorsa, bu değerli bir yalnızlıktır” diye hem hükümetin yalnızlaştığını itiraf etmiş, ama bu yalnızlığı da “değerli” olarak savunmuştur.

İşte bütün bu ekonomik ve siyasi koşullar altında Erdoğan ve hükümeti; kendi siyasi kariyerinin sonu demek olan bu kritik durumdan tek çıkış yolu olarak ta, BOP adına Suriye’de son bir hamle ile mutlaka bir başarı sağlamak için,  Türkiye’nin de aktif ve fiilen katılacağı büyük bir askeri operasyona hazırlanmaktadır.

Bu durum, Başbakan Erdoğan’ın ve hükümetinin bu yöndeki düşünceleri, ülkemiz Türkiye için, bölgemiz Ortadoğu için ve hatta dünyamız için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek kadar tehlikelidirler!

***

21 Ağustos'ta Türkiye'deki bütün yandaş basın, “Suriye devlet Başkanı Esad güçlerinin Şam'ın Doğu Guta banliyösüne kimyasal gaz kullandığı bir saldırılarda 635 kişi hayatını kaybettiğini" bildirerek Esad aleyhinde kimyasal silah kullandığı ile ilgili büyük bir kampanya başlattılar. Ertesi gün bu kampanyaya sözleşmiş gibi, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, önde gelen hükümet üyeleri ve AKP yöneticileri de katıldılar. Başbakan Erdoğan ve onun Dışişleri Bakanı Davudoğlu, hemen, daha kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı, kullanıldıysa bile hangi tarafın bunu yaptığı somut kanıtlarla ortaya çıkmadan bir koro halinde “Suriye'ye askeri müdahalenin artık şart oldu” biçiminde bağırmaya başladılar.

Bu olayın en ilgi çekici yönü, “sarin” gazının kullanıldığı tahmin edilen ve kurbanlarının çoğunun çocuk ve masum sivil insanlardan oluşan bu saldırının tam da Suriye’yi bir BM gözlemci heyetinin gelmesine denk düşmesidir.

Ortada henüz bu katliamın kimin tarafından yapıldığına dair, kesin bir bilgi yoktur.  Fakat Suriye’deki Esad güçlerin lehine gelişen son gelişmelerden en çok rahatsız olan İngiltere, Fransa ve Türkiye hükümetleri,  peşinen bu suçu Esad’ın üstüne yıkmaktadırlar. Sağlıklı insan mantığına tamamen aykırı gelen, adeta Esad’ın kendi ayağına kurşun sıkması gibi bir eylem olan,  böyle bir kimyasal saldırı düzenlemesinin suçlaması, esasında tamamen düzmece bir bahane olduğu, kuvvetle muhtemel.  Çünkü bu güçler, kendilerine Suriye’ye askeri müdahale yapmak için mutlaka bir bahaneye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu bahaneyi de “Suriye’de kimyasal silah kullanmak, kırmızıçizgimizdir!”  diye çok önceden hazırlamışlardı zaten! Özellikle Türkiye ve başbakan Erdoğan, bu bahaneyi kullanarak daha şimdiden Türk kamuoyunu bir askeri müdahaleye hazırlamakta, hükümet ve AKP yöneticileri savaş tamtamlarını çalmaktadırlar.

Başbakan yardımcısı Arınç, "Türkiye 910 kilometre sınırımız olan ülkede yaşananlar bizi doğrudan ilgilendirir. Orada yaşayanlar bizim akrabalarımız çünkü biz aynı coğrafyanın akraba insanlarıyız" diyerek böyle bir müdahalenin gerekçesini halkımıza sunmaktadır. Zaten Başbakan Erdoğan, daha Suriye olayların başında “Suriye bizim iç meselemizdir” diye müdahalenin zeminin çoktan ortaya koymuştu!

Şimdilik mecliste temsilcileri olan muhalefet partileri CHP ve MHP, böyle bir müdahaleye karşılar. Geçen senenin Ekim ayında TSK'nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesi için çıkarılan 1 yıllık tezkere, hükümetin elinde. CHP ve MHP bu tezkerenin şimdi, böyle bir müdahaleye için kullanılmasına karşı çıksalar da iş o raddeye gelince Başbakan Erdoğan için emrindeki meclisten tezkere çıkarması pekte zor sayılmaz!

Beni düşündüren asıl mesele;  Başbakan Erdoğan’ın ve hükümetinin içine düştüğü bu yalnızlığın, biraz da kasıtlı olarak emperyalistler tarafından kurgulandığıdır. Başbakan Erdoğan’ın siyasi yalnızlığı, “değerli” bir yalnızlık değil; bana, biraz yapma, biraz sahte, biraz kasıtlı yapılmış bir yalnızlık gibi geliyor sanki!

 Emperyalizm;  kendisine mali, ekonomik ve siyasi olarak bu denli bağımlı ve muhtaç olan bir ülkeyi, onun hükümetini bir anda çuval gibi yalnız bırakarak, ekonomisini ateşe atarak onu istediği kıvama sokup, ona istediği kirli işleri yaptırabilir. Erdoğan ve hükümeti, emperyalist güçler tarafından kapana sıkışmış bir av hayvanı gibi, şimdi herkese karşı saldırtmak için kullanılabilir bir kıvama getirilmiştir.

Emperyalizm, dünya çapında artık bir gerileme ve çekilme dönemine girmiştir. Fakat çekilirken emperyalizm, çekildiği, geride bıraktığı bölgelerde kan ve ateş bırakmak istemektedir.

Ortadoğu’dan da çekilirken emperyalizmin bütün planı, aslında bölgenin güçlü ulus devletleri olan Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmek istemektedir. Türkiye,  Müslüman doğu komşusu İran ile 1639 yılında imzaladığı Kasri Şirin antlaşmasından bu yana barış içinde yaşamaktadır. Neredeyse 400 yıl süren bu barış, şimdi emperyalist bir plan ve entrika ile, emperyalizme olan bağımlılığın bir bedeli olarak ve de iktidardaki AKP hükümetinin basiretsizliği, kompleks dolu iktidar tutkusu nedeniyle tehlikededir.  Aman dikkat!!

Çünkü günümüz koşullarında Türkiye’yi bir savaşta İran’la karşı karşıya getirmenin en kestirme ve en emin yolu, Türkiye’yi askeri olarak Suriye’ye müdahaleye sürüklemektir.

Emperyalizmi ve onun tuzağına düşen basiretsiz Başbakan Erdoğan ve hükümetini ancak halkımızın kararlı iradesi durdurabilir!

Birleşe Birleşe Kazanacağız!”

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.