Çocuk Gözlerdeki Sarı Sıcak

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Ali İhsan Uğuz

   “Saçlarım tutuştu önce,

    gözlerim yandı kavruldu.

    Bir avuç kül oluverdim,

    külüm havaya savruldu”

 

   Büyük ozan Nâzım Hikmet, yarım asır önce çocuklar için bu şiiri yazarken, yarım asır sonra;

   Ülkemde çocuklara yönelik suçlar giderek artıyor. Gün geçmiyor ki gazetelerde çocuklara yönelik bir suç haberi yer almasın. Son aylarda gazetelerde yer alan haber başlıklardan işte bir kaçı:

   “Vakit gazetesi yazarı 78 yaşında ki Hüseyin Üzülmez 14 yaşındaki kız çocuğuna taciz etmek suçlaması ile tutuklandı”

   “Oğlunun gözleri önünde işsiz baba, annesini öldürdü”

   “Hamile kadını hiçbir hastane almayınca evde ebe tarafından erken doğum yaptırıldı”

   “12 yaşındaki kız çocuğu önce öldürüldü sonra tecavüz edildi”

   “Doğudan fakir aile çocukları kapkaç çeteleri tarafından büyük şehirlere getirilip soygunlarda kullandırılıyor”

   “17 aylık N.N.B.’ye işkence ve tecavüz ettikleri iddiasıyla yargılanan sanıklardan Y.V.ve anne F.B...”

   Bu ve buna benzer haberler sürgit ve artarak devam ediyor. Son ekonomik kriz ve işsizliğin hızla artması bu tür haberleri daha da artıracağa benziyor. Oysa bu ülke çocuk haklarını kabul etmiş bir ülke. 20 Kasım’da çocuk hakları konusunda ülkeyi yönetenler yine bir sürü ve içi boş ama süslü laflar ettiler. Bu süslü lafların ardından ertesi günde çocuk hakları elbet yine unutuldu gitti. Aileler çektikleri ekonomik sıkıntıların yanında, var olan bir veya iki çocuklarını adam gibi yetiştiremezken; ülkenin Başbakanı bir iki yetmez, en az üç çocuk yapın diyor. Sanki herkesin babası başbakan. Öyle ya, devlet bankalarından kredi alıp oğluna gemi (pardon; gemicik) alırsın, olur biter. Ülke giderek global sermayenin sömürü çarkında ezilirken, ülkenin yarattığı değerler bir yerlere peşkeş çekilirken insanlar bir çuval kömüre, iki kilo gıdaya muhtaçken bir de üç çocuk yetiştireceksin. Sayın Başbakan’a göre bu durumu beğenmiyorsan bu ülkeyi terk eder gidersin. Yani onların dayattıkları düzeni seveceksin aksi takdirde sen vatan hainisin. Sanki babalarının çiftliğinden kovuyorlar. Yine Nâzım Hikmet’e dönelim. Yıllar öncesinden ne demiş.

   “Vatan çiftliklerinizse,

   kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,

   vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,

   vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,

   fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,

   vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,

   vatan, mızraklı ilmühalse, vatan polis copuysa,

   ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,

   vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topuysa,

   vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığınızdan,

                            ben vatan hainiyim.”

 

  Artık bu ülkede yaşamak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Halkın üstünde din sömürüsü giderek ve katmerleşerek artıyor. Anadolu’da insanlar, din kurallarına göre yaşamaya zorlanıyor. Son yapılan anketler de “Mahalle baskısının”  giderek arttığını gösteriyor. Elbet bütün bunlar emperyalizme dikensiz gül bahçesi yaratmak için. Ülkeyi yönetenler de bu sömürü sırasında oluşan pastadan kendilerine kalan kırıntılardan büyük bir iştahla besleniyorlar. Elbet bu sömürüyü oluşturmanın sosyal sıkıntıları da maalesef en çok çocukları vuruyor. Çocuk gözlerdeki sarı sıcak acılar giderek daha da artıyor. O gözler daha bir şaşkın daha bir gözyaşı dolu. Büyüklerin dünyasını anlamakta daha bir zorlanıyorlar.

   Yazımı Şair Onur Şenli’nin (Agora Meyhanesi’nin şairi) hiçbir yerde yayınlanmamış ilk defa dergimizde yayınlanacak bir şiiri ile bitirmek istiyorum.

 

   ÇOCUĞUN ÇİÇEK GÖZLERİ

   Tam şiire durduğum zamandı.

   Solgun çiçek gözleri ile girdi odama.

   Tendürek dağlarının o ıssız serinliğini,

   ve iyiden iyiye üşümüş, yorgun serçe yüreğini getirdi.

   Usulca sobanın sıcaklığına bıraktı.

   Sonra durdu,

   Uzak ve yabancı,

   Kirli- kara kirpiklerinin arkasından,

  suskun gözleriyle bir süre çevresine baktı….

 

   Tam şiire durduğum zamandı.

   Yarım metre aşan karda,

   dört saattir yürüyordu anası.

   O dört saattir eksi yirmi derecede,

   Anasının kucağından,

   bembeyaz Çaldıran Ovasına bakıyordu.

   Ciğerlerinden üşümüş bakıyordu,

   ve ben soruyordum kendi kendime.

   Kim demiş “Yaşamak güzel şey be kardeşim”

   Yaşamak güzel şey öyle mi?

   Yaşamak kırk derece ateşle, dört yaşında

   ve en yakın hekime dört saat uzak bir dağ başında.

   Kim demiş güzel şeydir yaşamak?

   Seçim nutuklarına, konken partilerine,

   ve küçücük ciğerlerinde sinsi, sinsi büyüyen zatürreeye inat

   Bir kahramanlık türküsüdür ancak yaşamak.

 

   Tam şiire durduğum zamandı.

   Anasının kucağından usulca muayene masasına yattı.

   Minicik göğsüne değen elim yanıyordu.

   Bende reçete vardı, ilaç yoktu.

   Ve O

   Sanki umarsızlığımı anlıyordu.

   Birden göz göze geldik.

   Dört yaşında var-yoktu.

 

   Tam şiire durduğum zamandı.

   O solmak üzere olan,

   Çiçek gözleri ile soruyordu.

   Bitti mi doktor amca yaşamak?

   Bir şey de anlamamıştım hani.

   Koşalı bir yıl olmuştu daha

   yürüyeli iki.

   O cici çocukların yaş günü pastalarından hiç yemedim.

   Oyuncak trenlerini hiç görmedim.

   Bir gece düşüme girdi hepsi ama

   Söyle ne olur onlara,

   ve inan bana,

   Hiçbirinin oyuncağını ellemedim.

 

   Ve şimdi sen önündeki o kocaman defterine

   Güldüren köyünden Mehmet Verdek oğlu Haydar Zengin

   Tam dört yıl yaşadı dedin,

   Yaşadım doktor amca yaşadım

   Hepinizin ellerinden öperim.

 

   Onur Şenli

   Van/Çaldıran/Kilimli Köyü Sağlık Ocağı.

   1979 Aralık.

 

   Bu güzel şiiri yayınlamam için izin veren değerli şairimiz Onur Şenli’ye teşekkür ederim.

 

iletisim@politikadergisi.com

 

  

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 11’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 11’i indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.