Çağın Yeni Gücü: Ucuz Emek

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Nihat ATAR

   Teknolojideki gelişmeler, her geçen gün hızını daha da arttırarak sürüyor. Teknolojiyle yaratılan savaş silahları, saniyelerle ifade edilebilecek bir süre içinde bir ülkenin tüm insanlarını yok edebilecek güce ulaştı. Teknolojinin öteki alanlarda yarattıkları, teknolojiyi kullanamayan toplumlar adına ayrıca bir üstünlük ve daha kaliteli bir yaşam farkı yarattı. Teknolojinin paylaşılamayışından kaynaklanan bu farklar, giderek her iki taraf adına bir tehlike kaynağına dönüştü. <?xml:namespace prefix = o />

   Çağımızda bilim ve teknoloji, insanlığın refahını sağlamadan çok, ticarette, toplumlar arası ilişkilerde ve toplumların başka toplumları sömürmesinde araç olarak kullanılır oldu. Sonuçta, insanlık kendi yarattığı bilgi ve teknolojiye esir düşmüş oldu. Teknolojik gelişmeler tercihleri değiştirmeye, kurguları etkisiz hâle getirmeye devam ediyor.

   Bir zamanlar, en çok sayıda askere sahip olmak, en güçlü olmak anlamına geliyordu. Sonra asker sayısının yerini en öldürücü silah aldı. “İtilaf devletleri – ittifak devletleri, NATO – sosyalist blok – AB örneği” örgütlenmelerin egemenliği gündeme geldi. Bu sıralamada sermaye hep ana unsuru oluşturdu. İnsan aklını ve emeğini, bilimi ve bilimin ürünü olan teknolojiyi en akılcı biçimde kullanan sermaye, küresel ölçüde örgütlenmeyi başararak emperyalizme dönüştü.

   Emperyalizm, para gücüyle, aklı, insan psikolojisini ve teknolojiyi çok başarılı biçimde kullanıyor olmasıyla, gücü elinden kolay kolay kaptırmayacak gibiydi. Ancak emperyalizm de kendi iç çelişkilerinin gereği sona doğru hızla ilerlemektedir. 

   İletişim teknolojisindeki hızlı gelişme bir noktadan sonra kontrol edilemez hâle geldi. Daha şimdiden yasaklar, gizlilik, engellemek, tekelinde tutmak gibi kavramlar geçerliliğini yitirmiş durumda. İletişim teknolojisi kendi içinde de korkutucu tahrip etme gücüne sahip oldu. Üstelik sermayeye de hiç bağımlı değil. Öteki savaş silahları ve üretim araçları gibi bir maliyeti gerektirmiyor. Sömürmek istedikleri toplumları bilimsellikten uzak tutmayı başaran emperyalistler, teknolojinin çalınmasını veya taklidini engelleyemediler. Emperyalizmin sömürdüğü ülkelerde karnını doyurmakla yetinen, en düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm edilen, açık veya dolaylı sömürge ülke halkları, şimdi ucuz emek kaynağına dönüştü. Farkına varmadan sermayenin yerini alarak güç oluşturdu. Emperyalist ülkeler bilgisayar teknolojisi için gereksinim duydukları yetişmiş eleman temini için eski sömürgelerinin çocuklarına yüksek maaşlar ödemek durumuna geldi.

   Elektronik kolayca taklit edilebiliyor; bu yüzden kalkınmış emperyalist ülkeler,  bilimi ve teknolojiyi tekellerinde tutamıyorlar artık. Bilim ve teknolojinin yarattığı güç, çalınarak, taklit edilerek paylaşılır oldu. Ucuz emek + ucuz maliyet + teknolojinin taklidi ve çalınabilir hâle gelişi, üretimde sermayenin belirleyiciliğini ve ona duyulan gereksinimi tahtından indirdi. Şimdi artık toplumunun geleceğini üretimde ve teknolojiyi kullanmakta arayan çok nüfuslu kalkınamamış toplumlar için ucuz emekle teknoloji transferi bir kurtuluş aracına dönüştü. Dünyadaki isim yapmış markaların cep telefonu, televizyon, bilgisayar ve benzeri elektronik eşya üretimi fason olarak çok nüfuslu, kalkınamamış Asya ülkelerinde üretiliyor artık.

   Ucuz emeğin güce dönüştüğüne dair en iyi örneği Çin’de görüyoruz. Dünyanın en çok nüfusa sahip ve nüfus artışının en hızlı ülkelerinden biri olarak tanınan Çin, bu nüfusu beslemekte, kalkınmasını sağlamakta hep sıkıntı yaşamıştır. Bilimsel gelişmede, teknoloji üretmede emperyalist ülkelerle rekabet edememiştir. Ama son yıllarda inanılmaz iki başarıya imza atarak dünyaya meydan okumaya başlamıştır. Bu başarılardan birincisi, aldığı radikal kararlarla nüfus artışını kontrol altına almış olmasıdır. İkincisi de ülkesindeki nüfus yoğunluğunu üretimde ucuz emeğe dönüştürebilmesidir.

   İletim teknolojisi, teknolojiyi yaratmaktan taklit etmeyi daha ucuz hale getirince, her alanda emperyalist bloğun ürettiği teknolojiyi taklit etmiştir. Taklit edilmiş teknoloji ile ucuz emek bir arada yapılan bolca üretimle emperyalist ülke dâhil dünya rekabet edemez hale gelmiştir.  Pazarda rekabette çaresiz kalan sermaye, Çin ile savaşı da göze alamamıştır. Başta tekstil sanayi olmak üzere, ucuza mal edilmiş tüm Çin üretimleri sınır tanımaksızın bütün gümrükleri aşmayı başarmıştır.

   Bu konuda Çin daha ileriye giderek, kendi ülkesinde fason çalışmak yerine, her alanda kendi adına düşük kaliteli emtia üreterek dünya pazarlarını alt üst etti. Çin dışardan ne sermaye girişine izin veriyor ne de borçlanıyor. Dünya bankalarındaki parası ile Batı’yı Batı’nın bize uyguladığına benzer biçimde tehdit altında tutuyor.     

   Emperyalist ülke sermayesi ucuz emeği çoktan keşfetmişti. Fabrikalarını ucuz emeğin kaynağını oluşturan geri kalmış ülkelere taşımaları bu yüzdendi. Şu anda bizim bazı iş adamlarımız da işlerini ucuz emeğe sahip ülkelere taşımaya başladılar. ABD’nin Irak’ı işgali girişiminde, Fransa, Almanya gibi Irak’ta yatırım ve çıkarları olan AB ülkeleri ABD’ye karşı çıktılar. Savaş karşıtlığı gibi gösterilmeye çalışılan bu karşı çıkış, aslında oradaki çıkar ve işyerlerini koruma adına yapılmıştı. Bu konuda zarar görmeyecekleri konusunda ABD den teminat aldıktan sonra birden tavır değiştirerek savaş ganimetlerine ortak olma hevesine kapıldılar.  . 

   İç çelişkilerden kurtuluş yoktur. Sömürünün çelişkisi, geri bıraktırılmış hâle getirdikleri toplumların, ucuz emek olarak kendisine rakip olarak çıkmasını yaratmıştır. Verdiğimiz ucuz emeğin dönüşümü, örnekleri her toplumda aynı sonuçları vermediği de unutulmamalıdır. Öncelikle emeğin böylesine ucuzlamasının, toplumda çoğunluğu oluşturan emekçi kesimi oluşturan insanların emeğinin ve haklarının sömürüldüğünün bir ifadesi ve ölçüsü olduğu unutulmamalıdır. Ucuz emeğin, ülkenin yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynaklarının azlığının, sanayinin gelişmemiş olmasının, nüfusun ölçüsüz bir biçimde artmasının bir ürünü olduğu hatırlanınca, bir toplum için övünülecek bir durum değildir.

   Bizim toplumuzda da aşırı nüfus artışı ve artan işsizlik korkutucu boyutlara ulaşmış durumda. Asıl korkutucu ve düşündürücü olan ise siyasal iktidarların bu konudaki yanlış uygulamalardır. Yanlış uygulama tanımlaması bile yetersiz kalıyor. Kişisel ve yandaş çıkarlarını, iktidarda kalma garantisini dış emperyalist odaklarla işbirliğinde gören iktidarlar, bilerek toplumu köleleştirmeye, ülkeyi sömürgeleştirmeye, devleti uydulaştırmaya yönelik dayatmaları harfiyen uygulamaktadır.

   Başbakanımız Sayın Erdoğan’ın durup dururken her aileye en az üç çocuk önerisinde bulunmasının ve bu konudaki ısrarının, ucuz emek, düşük maliyet – yoğun ve kalkındırılamamış nüfus bağlantısı ile bir ilişkisi var mı, bilinmez; ama ülkemizdeki nüfus artışının, AB ülkelerindeki tüm artıştan fazla olduğu konusunda basına yansımış bir bilgi olduğunu hatırlıyorum. Başbakanımız da yoğun nüfusu ülkemiz için bir kalkınma aracı olarak keşfetmiş olabilir mi, bilmiyoruz; ama bu istek ve ısrarı ile emperyalistlerin değirmenine su taşımakta olduğu da bir gerçektir.

   Bilerek ülkeyi ucuz emek kaynağı hâline getirmek yiğitlik değildir; ancak bizde olduğu gibi ucuz emek ülkede bir gerçeğe dönüşmüş ise, yapılması gereken kalkınma yolunda geçici olarak bu kaynağı akılcı bir biçimde kullanmak gerekecektir. Bunun için öncelikle üretime yönelmek, teknolojiyi transfer veya taklit ederek kullanmak, ucuz emeği kendi sınırlarımız içinde ve kendi olanaklarımızla değerlendirmek, fason üretim yerine yerli ve kendimize ait üretimi tercih etmek, yabancı sermayeyi ülkeye davet etmekten, borçlanmaktan kaçınmak en doğru yol olacaktır. Ucuz maliyetli üretilmiş malları dış pazarlarda rekabet aracı olarak kullanmak gerekecektir.

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.