Bölünme Endişesi Yersiz Bir Paranoya mıdır?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Okuyucuların dikkatinden kaçmamıştır; ben her vesile ile muhalefet partilerinin cumhuriyet yıkıcısı AKP ile “Yeni Anayasa” çalışmalarında işbirliği yapmalarını eleştirmekteyim. 

Çünkü bana göre; her ne kadar muhalefet partileri “Yeni Anayasa” için mecliste oluşturulan uzlaşma komisyonunda eşit üye ile temsil edilmiş olsalar bile, şimdiye kadar bütün uygulamalarıyla cumhuriyet ve demokrasi düşmanı olduğunu kanıtlayan AKP’nin yasama ve yürütmedeki siyasi egemenliği koşullarında yazılacak bir “Yeni Anayasa”, ülkemize daha fazla demokrasi değil, olsa olsa bazı etnik gruplara ayrıcalıklı haklar tanıyarak ülkemizi bölünmeye hazırlayan, anti demokratik hukuki bir “Ulusal Bölünme Metni” oabilir.

Lideri BOP eş başkanı olan iktidardaki AKP’nin kişiliğinde emperyalist işbirlikçisi gericiler, şoven Kürt milliyetçisi bölücülere “Yeni Anayasa” da özerkliğe ve Türk ulusunu ikiye ayıracak Kürt Kimliğine yer vermeye veya en azından “Türk Ulusu” kavramını anayasadan çıkarmaya çalışıyorlar. Gericiler; bu bağlamda AB ile de işbirliği yaparak, AB içinde emperyalist çıkarları dile getirenlerin ilerleme raporlarında Türkiye’ye dayattıkları talepleri, Türkiye’nin kendine özgü tarihi ve coğrafi koşullarını dikkate almadan, uygulamaya çalışmaktadırlar.

***

15 Ağustos 1984 günü PKK’nın ilk büyük kanlı eylemi olan Eruh ve Şemdinli saldırısından sonra tam 28 sene geçti. Bu süre içinde PKK'nın düzenlediği terör eylemleri ve terörle mücadele çerçevesinde toplam 40 binin üzerinde insan yaşamını kaybetti, sakat kaldı. Bu terör ülkemize yüzlerce milyarlar dolar maddi zarar verdi. Ve terör bütün bu etkileriyle halen şiddetlenerek devam etmektedir.

Emperyalizmin desteğinde, onun gizli örgütü olan CIA’nın güdümünde olan PKK terör örgütünün tek bir siyasi amacı vardır. O da ülkemizi bölerek Mezopotamya'da bağımsız bir Kürdistan kurdurmaktır. Hem de bu Kürt devletinin bütün ön hazırlığını bizzat Türkiye Cumhuriyeti devleti eliyle yaptırmaktır. Büyük Kürdistan devletinin kuruluşunun birinci aşaması; "Kürt Milleti Bilinci" yaratmak, ikinci aşaması ise "bağımsız devleti" kurmaktır. Kürt milletinin oluşmasının koşulları ise özerklik, Kürtçenin geliştirilmesi, ana dilde yani Kürtçede eğitim ve başta Abdullah Öcalan olmak üzere PKK kadrolarına aftır. Yani PKK'nın, dolayısı ile BDP ’nin en son talepleri bir Kürt Ulus’unun ve bir Kürt ulus bilincinin yaratılmasına yönelik somut taleplerdir.

Emperyalizmin tahrik ve teşvikleriyle 1980 ila 1988 arası Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak komşusu ve Müslüman Iran ile 8 yıl savaştı. Bu savaşta her iki taraftan da yüz binlerce insan öldü ve sakat kaldı. Savaş her iki tarafın alt yapısının yıkılmasına ve milyarlarca dolar zarara mal oldu.

İran savaşından eli boş ve hatta zararlı çıkan Saddam Hüseyin, bu defa yine emperyalizmin tahriki ile 1990 yılının Ağustos ayında küçük doğu komşusu, petrol ülkesi Kuveyt'i işgal etti. Aslında Saddam Hüseyin’i işgale götüren üç ana motif vardı:

  • 1980-1988 arası Irak'ın İran ile yaptığı savaştan eli boş dönmesi (ki bu savaşta Irak tarafı 400 bin insanını kaybetti; 150 milyar dolar da maddi kayba uğradı),
  • Saddam'ın illaki bölge lideri olma tutkusu vardı,
  • Ortadoğu'da asıl gözü olan ABD ve İngiliz emperyalizminin Saddam'ın bu hırsını iyi kullanarak Saddam'ı küçük ve zayıf komşusu, petrol ülkesi Kuveyt'e saldırması için ustaca teşvik ve tahrik etmesiydi.

Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesi için bizzat kendisi teşvik ve tahrik etmesine rağmen iğrenç bir ikiyüzlülükle bu işgali bahane eden emperyalizm; bütün müttefikleriyle birlikte Irak'a saldırdı; Kuveyt'teki Saddam işgaline son verdi ve Irak'ın bütün alt yapısını (yollar, köprüler, enerji tesisleri vs.) tahrip edip çıktı.

Emperyalizmin 1991 Körfez savaşından elde ettiği en büyük ganimet ise Irak'ın kuzeyinde feodal bir aşiret reisi olan Barzani yönetimindeki özerk Kürt yönetimini kurup Irak'ı bölmesi oldu. Kısaca Emperyalizm; Irak'a ilk darbeyi 1991 yılında vurmuş, yavru Kürdistanı o zamanlar kurdurmuştu. Bu olayda işin en trajik yönü ise,  Kuzey Irakta oluşturulan bu Kürt Özerkliğinin ebeliğini "Çekiç Güç" üzerinden yine bizzat Özal zamanında Türk hükümetinin yapmış olmasıdır.

Şimdi biraz da günümüzde cereyan eden kanlı Suriye olaylarına bir göz atalım! Türkiye'deki AKP hükümetinin Suriye politikası; Suriye'nin iç işlerine karışan, Suriye içinde ülkenin resmi güvenlik güçleriyle kanlı bir iç çatışmaya giren isyancıları fiilen destekleyen, onlara para, silah ve barınak sağlayan biçimiyle bütün bu olup bitenlerin baş sorumlusudur.

Geçen hafta ABD Başkanı Obama’nın danışmanlarından John O. Brennan, Suriye’de de 1991 yılında "Çekiç Güç" şemsiyesi altında Kuzey Irak’ta Kürt Özerk Bölgesinin oluşturulduğu gibi benzer bir projenin üzerinde düşünüldüğünü itiraf etmiştir.

Yine geçen hafta İsrail’de 'Jerusalem Center for Public Affairs' tarafından hazırlanan bir rapor yayınlandı. Eski İsrail Başbakanı İzak Rabin’in dış politika danışmanlarından olan emekli istihbarat subayı Jacques Neriah tarafından kaleme alınan raporda, Ortadoğu’da yaşanan koşulların Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına zemin hazırladığı ifade edildi. Kürt çabalarının Irak’tan sonra şimdi Suriye’ye odaklandığını belirten Neriah, İsrail’in her ülkedeki Kürt meselesi konusunda dikkatli olması gerektiğini, tarihi adaletin, 22 Arap ülkesi bulunan Ortadoğu’daki 35 milyon Kürt’ün en az bir devleti hak etmesini dikte ettiğini kaydetti.

Jacques Neriah raporunda, Kuzey Irak’taki bir Kürt devletinin İsrail’in jeopolitik çıkarlarına yararlı olabileceğini savundu. Ayrıca yine aynı raporunda, Türkiye’nin de Kuzey Irak’taki bir Kürt devletine eskisi gibi tepkisel yaklaşmadığını, ancak Suriye’deki Kürtler konusunun bunu değiştirebileceğini belirten Jacques Neriah, Türkiye’deki Kürt nüfusunun 37 milyon olduğunu ileri süren Türk demografi uzmanlarının bulunduğunu da raporuna ekledi. Neriah, Başbakan Erdoğan’ın Kürt politikasında açılımlar yaptığını, ancak Kürt taleplerinden bıktığını da yazdı.

2011 yılının Ekim ayında bazı sol ve sol sosyalist geçinen grup ve partilerinin de katıldığı, Haziran 2011 yılında bağımsız milletvekili seçilen bazı kişilerin aktif desteklediği Halkların Demokratik Kongresi (HDK) kurulmuş ve bu bölücü birlik en yakın amaç olarak ta Türkiye’de “Demokratik Özerklik” olduğunu ilan etmiştir. HDK; bir “Yeni Anayasa” talep ederek, bu anayasada “Türk Milleti” kavramının yer almamasını ve  “tüm kimliklerin farklılık ve varlıklarının korunması” talep etmiştir.

Öte yandan aynı bölücü akımların askeri gücü olarak eylem yapan terörist PKK ve Suriye'deki yandaşı olan PYD de Suriye'deki bu iç çatışmadan yararlanarak, tıpkı Kuzey Irak'ta olduğu gibi, Türkiye sınırının 500 km’lik alanı fiilen kontrolü altına almış durumdadır. Böylece Irak'tan sonra Suriye'de de özerk bir bölgeyi kontrol altına alan milliyetçi Kürt hareketi, Kürtlerin birleşmeleri konusunda heyecana kapılarak büyük bir ivme kazanmış; bunun sonucu 28 yıldır emperyalizmin desteğindeki terörist PKK da Hakkâri, Şemdinli ve Beytüşşebap'ta  büyük bir saldırıya geçip mevzi tutarak açık bir cephe kurmuştur. PKK açıkça “vur-kaç” taktiğinden artık “bölge işgal etme” taktiğine geçmiştir.

Bütün bu gelişmeler ülkemizin "Bölünme" tehlikesinin arttığının açık işaretleridir.

Şimdi hep birlikte oturup düşünelim: Bütün bunlar bir hayal mi? Bir paranoya mı? Yoksa günü gününe yaşanan reel gerçekler mi? Mezopotamya'da Türkiye topraklarını da içine olan büyük bir Kürt devletinin kurulma şansı bu yaşanan olaylarla reel olarak her geçen gün daha da artmaktadır. Bu durum artık bölünen Irak'ın yanında yakın gelecekte bölünen Suriye olabileceği gibi, daha sonra da bölünen İran ve nihayet bölünen Türkiye demek olacağı çok zor anlaşılır bir şey midir?

Türkiye en kısa zamanda bu tehlikeyi göğüsleyecek önlemleri almalı ve politikalar geliştirmelidir. En başta terörün başının ezilmesi için olağanüstü güvenlik tedbirleri şarttır. AKP hükümetinin dış politikası iflas etmiştir. Türkiye bütün komşularıyla barış içinde iyi geçinmeli; özellikle İran, Irak ve Suriye merkezi hükümetleriyle teröre karşı işbirliği yapmalıdır. Biliyorum; bu önlemleri AKP hükümetinden beklemek saflıktır, bu nedenle de bu mücadeleyi kararlılıkla yürütebilecek yeni bir ulusal demokratik hükümet için gerekli merkezi bir muhalefet hareketi yaratılmalıdır!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.