Aydın Olmak, Yanlışlık Yapmak ve Hainlik Çizgisi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Son günlerde gündemi işgal eden bir konu, “özür diliyorum” kampanyası ve imzalayan “aydın”larımız üzerinden gelişiyor. Öncelikle, kendilerini “aydın” olarak tanımlayan insanların hangi metni okuyarak imzaladığını aktarayım.

   “1915'te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor.
   Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”

 

   Büyük Felâket

   Bu iki kelimenin ya da tamlamanın neden cümle içerisinde bir kalıp olarak kullanıldığını, neden özellikle bu kelimenin seçildiğini, neden baş harflerinin büyük yazılarak tek tırnak işareti (’) ile ayrıldığını incelemek gerekmektedir.

   Bu bir kalıptır. Yoksa metinde geçtiği haliyle değil; büyük felaket diyerek cümlenin içerisinde durum bildiren iki kelimelik tamlama olarak yer alırdı. Oysa “aydınlar” tarafından imzalanan metinde “Büyük Felaket” bir kalıp olarak verilmek istendiğinden, cümle içerisinde baş harfleri büyük ve hatta özel bir isim olarak da (‘)  ile ayrılarak başka dillere çevrilmesinde; bu tamlamanın “soykırım” karşılığı “Genocide” kelimesinin kullanılmasına imkan vereceği gerçeğiyle hareket edilebileceği çağrışımı yapmaktadır.

   Neden bu tamlama isimleştirilmiş ve kalıp haline sokulmak istenmiştir?

   Bunun iki nedeni vardır:

   1- Bu metni hazırlayanların; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bu “aydınların” soykırım kelimesini kullanmanın halkın gözünde tepki göreceği gerçekliğini bilmeleridir.

   2- Soykırım kelimesinin dünya literatürüne girişinin 2. Paylaşım Savaşından sonra ve Nazilerin bir azınlığa (Yahudilere) uyguladıkları yöntemle anılması ve bilinmesinden kaynaklı, egemen sınıfın var olan bir azınlık üzerine baskı, zorlamanın ötesinde kasıtlı olarak bir soyu ortadan kaldırmak amacıyla “yok ediş” politikaları ve uygulamalarına verilen isim olmasıdır. Pek tabiidir ki 1915 olaylarının bu isimle nitelenmesi, tarihsel terminolojik çelişki altında kalacağından hedefe ulaşmayacağı kanısı hâkim ve tartışılır olduğundan “soykırım” kelimesi tercih edilmemiştir. Onun yerine “Büyük Felaket” tamlaması özel bir isim kalıbı hâline getirilmek istenmiştir.

   “1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı” cümlesi ise başlı başına ilginçtir. İmza kampanyasına katılan bu “aydınların” içinde tarihçilerin olmadığı gerçeğine dikkatinizi çekerim öncelikle. İkincileyin ise Osmanlı, hukuki olarak ve resmen 1 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır. Bu çerçeveden bakılsa bile, 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet olarak, reddi miras etmeden Osmanlı’nın yaptığı tehcir hadisesinden sorumlu tutulamayacağı gerçekliği vardır.

   “…bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor.” cümlesi ise kalıplaştırdıkları “Büyük Felaket”e atıfla yapılmakta olduğundan; arada insani görünen duyarlılık ve duyarsızlık üzerine yayınlandığı iddiasının gerçek dışılığı ortaya çıkıyor. Asıl amacın “Büyük Felaket”  kalıbı üzerinde, 1915 olayları ve Osmanlı Ermenileri üzerinde odaklanmak istendiği de kesindir.

   Dikkat edilirse, bu duyarlılığın daha yakın tarihlerdeki Ermenilerin Azeri Türklerine gerçekleştirdiği zulmünü içermediği; tehcir hadisesinin öncesinde Doğu illerini ve Ermenilerin Van katliamlarını da dile getirmemektedir. Bu tek taraflı duyarlılık örneğinin aydın olma gereği ulus üstü olmadığı, mensubu olduğu ulusun karşısındaki ulusun argüman olarak getirdiğine imza atmak olduğu ortaya çıkmaktadır.

   Kendi adlarına bunu yapmış olmaları, olayın anlaşılır yönü, özürleri de kendi özürleri olarak “aydın kimliğini zedelemek” olarak karşımıza çıkmaktadır.

   “Türk aydınını kişiliğiyle, ahlakiyle, birlikte yazmayı deniyorum. Bu, hem aydını eyleminin ürünü olarak ele almamdan ileri geliyor; eylem, kesinlikle kişiliği ve ahlakı belirliyor. Eylemsiz insanın ahlakı olmuyor; taşın ahlakı yok. Hem de Türk aydınını bir ahlaklılık çerçevesi içinde yazmak istememden doğuyor.” (Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 1830-1980 4. Kitap)

   Yalçın Küçük, kitabını yazma amacını bu şekilde dile getirmiş Aydın Üzerine Tezler’i yazarken. Yalçın Küçük ile ilgili olarak, daha sonra dergimizde paylaşmak istediğim bir yazım olacak. Kitap okunduğunda; aydın olmak, aydın olmanın sorumluluğu, mantığı içerisinde bu bildiriye imza atanların aydın olmaktan anladığının eyleyişin “ulus üstü” “insanlık adına” olmak durumu gerçekliğinden bile yola çıksak, eylemli insanın da eyleminin ne olduğu ile ilgili olarak ahlakını sorgulamak ve aydın olmak ile cahil olmak arasındaki ilişkiyi ortaya koymakta fayda var.

   Oral Çalışlar, TV kanalında kendisine sorulan soruya yanıt veriyor;

   Soru şu:

   “Hocalı katliamlarına duyarlılık göstererek, Ermeniler adına özür diler misiniz?” (Aydın olmanın ulus üstü kimliğine atıfla, bu durumunda muhatabı olması gereken Oral Çalışlar ise şu yanıtı veriyor.)

   Cevap:

   “Bana ne, kim yaptıysa o özür dilesin! ” 

   Aydın olmak ve cahil olmak arasında bir şeyin daha olduğunu ümit ediyorum artık. binlerin peşinden gittiği, halkın takdirini kazanan bu insanlar adına: Yanlış yapmak.

   En masum haliyle, bu bildiriye imza atanların yanlış yaptığını ifade etmek istiyorum.

   Duyarlılık denen şeyin, ulus kimliklerine endekslenmesi girişimi başlı başına bir çelişkidir. Kendilerine aydın diyen insanların mensubu olduğu ulustan (doğuştan) çok, ulus üstü düşünme (insanlık adına) gereklilikleri, göstermeleri gereken duyarlılığın da insanlık adına olması gerekirken, kendi ulusunun insanlarını rencide etme noktasına gittiğini vurgulayarak tehcir öncesi yaşanan/yaşatılan insanlık ayıplarının göz ardı edilmesini kasıtlı ya da cahillikten kaynaklı bulduğumu ifade etmeliyim.

   Bir duyarlılığın “insanlık” eksenli olması, duyarlılık gösterilen konunun öncesi ve sonrasıyla bütün halinde ele alınması ve bunu uluslara endeksli yapmamakla mümkündür. Yoksa aydınlığınız, insanlık adına yapılan bir girişim değil; ulus adına yapılan bir hakaret ve cahilliğinizi ilandan ibarettir.

   Sevr Anlaşması’nı Osmanlı’ya dayatan emperyalistler, 1915 öncesinde ortamı hazırlamıştır. Ermeni çetecilerin katliamlarının ve tehcirin sorumluları; halkları birbirine kırdıran, kapitalizm ve onun ulus ötesi emelleri ve onların işbirlikçileridir. Yani emperyalizmin kendisidir.

   Şayet tehcir için sorumlu aranıyorsa; İngiliz, Fransız, Rus oyunlarının o bölgedeki, o tarihlerde kışkırtıcı tutumlarına, Ermeni vatandaşların da o dönemdeki duruşlarına bakmalıdır. Bunun ötesinde; tehcir hadisesi, tarihçilere bırakılmalı; Ermeni ve Türk halkı arasında emperyalistler tarafından yaratılan bu hazin dönemin yaralarının “insanlık” temelli sarılması sağlanmalıdır.

   “Aydın olmak” ve “cahil olmak” arasındaki çizginin; “yanlış yapmakla” sınırlı kalmasını, yanlış yapmanın da emperyalistlere hizmet ederek, “hain olmak” çizgisine yakın olduğunu anımsatmak isterim.

 

erdinc.aydin@politikadergisi.com

 

 

  

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 11’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 11’i indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.