Ahmet Kaya, Nâzım Hikmet ve Kılıçdaroğlu...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Kılıçdaroğlu Paris’te Ahmet Kaya ile Yılmaz Güney’in mezarlarını ziyaret edip, ruhlarına dualar gönderiyor.

MHP lideri Bahçeli şöyle eleştiriyor Kılıçdaroğlu’nu:

- Ahmet Kaya vatana ihanet suçundan hüküm giyip bu ülkeden kaçan bir kişidir… Yılmaz Güney ise, Adana’nın Yumurtalık’ında bu devletin hâkimini kurşunlayan adam… Niçin bunların mezarı başındasın ey Kılıçdaroğlu?.. Sen Milli Devlet’i kuran CHP’nin başkanısın!..

Milli Devlet’i kuran Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı bu eleştirilere yanıt veriyor:

- Biz sanata ve sanatçıya saygı duyan bir partiyiz. Bu kişilerin düşüncelerini benimsemeyebiliriz. Ama sanatlarına ve sanatçı kişiliklerine saygı gösteririz… Moskova’ya her giden Türk vatandaşı Nâzım Hikmet’in mezarını ziyaret eder. Bu davranış o kişilerin Nâzım Hikmet’in düşüncesini benimsediği anlamına gelmez…

Sayın Kılıçdaroğlu’nun gönderme yaptığı olay, herhalde Moskova’yı ziyaret eden AKP’li siyasetçilerin Nâzım Hikmet’in mezarını ziyaret etmeleri ile ilgilidir…

Buyurun yorumlayın…

Sanatçıya saygıyı terazinizin bir kefesine koyun, öteki kefeye ise, bu ülkeye olan bağlılığınızı… Ama hayır, hemen tartma işine girişmeyin.

Sabredin biraz...

Bir de şu düşüncelere yer açın terazinizin kefesinde:

Nâzım Hikmet’in mezarı başına giden AKP kurmaylarının amacı ne idi?..

Siyasetçinin her yaptığı ve her söylediği, bir yerlere ve birilerine mesaj içermektedir.

Siyasetçinin gırtlağı dokuz boğum olmalıdır.

Her söz, o boğumlardan ayrı ayrı tartılarak geçmek durumundadır…

AKP, liberal görüntüsüne cila çekmek ve siyaset gündemine yuvarladığı “çok kültürlülük” ve özgürlük sloganlarını parlatmak için çıkmıştır Nâzım Hikmet’ın huzuruna…

Bu siyasetçi topluluğu, mezarı başında el pençe divan durup, Fatiha okurken, yattığı yerden ne düşünüp, ne hissetmiştir koca Nâzım acaba?..

Önemli olan onun düşünüp, hissettiği o nitelikli özü yakalamaktır…

Siyasetçiler, yaptıkları [ve yapmadıkları], söyledikleri [söylemedikleri] ile çizgilerini belirlerler…

Bu çizgiler kırmızı da olabilir, boz bulanık bir sarı da, kapkara bir hat da…

İşte siyasetçinin gün içinde çizdiği çizgi, onun temsil ettiği [temsil etmek zorunda olduğu] genel siyaset ilkelerinin içinde olmalıdır; o sınırların içinde kalmalıdır…

İnsan düşünmeden edemiyor:

- Acaba Sayın Kılıçdaroğlu, sanata ve sanatçıya olan “saygı”sı bir yana, kimlere ve nasıl bir mesaj göndermiştir Paris ellerinden?..

Ve insan o koca gönül adamının mezarı başında “saygı” duruşunda bulunan heyetleri düşündükçe onun bir dizesini hatırlamadan edemiyor:

 

“Bir adınız var, Adnan Bey, adımıza benzeyen.

Dilimiz kuruyor dilimizi konuştuğunuz için.

Bitten, açlıktan, sıtmadan betersiniz.

Yüz Türkiye olsa,

elinizden de gelse,

yüzünü de zincire vurur

yüz kere satarsınız.

Milletimin en talihsiz gecesi

ana rahmine düştüğünüz gecedir. “

 

faruk.haksal@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.