24 Ocak 1993

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

7 yaşındaydım.  24 Ocak 2012 hala 7 yaşındayım. 7 yaşında gözlerimin dikildiği televizyonda, insan selinin ortasında bir araba gidiyordu. Gözlüklü yuvarlak yüzlü bir amca: Uğur Mumcu.

Babamın ailemizden olmayan bu amcaya döktüğü gözyaşını 7 yaşındaki dimağım anlamıyordu ancak herkes ağlıyordu. Demek ki ağlamak gerekiyordu.

O gün bugündür, babamı ağlatan fazlaca olaya denk gelmemiştim. O ağlıyorsa önemli biriydi insanlar arasında giden.

19 yıl geçmiş aradan. 19 yılda birçok şey büyümüş, değişmiş, yalnızca o gün gözlerim değişmemiş. Hala 7 yaşında gözlerim 24 Ocakta. Bir çocuk olarak anlamaya çalışıyorum. Ama büyüklerin anlayamadığı yerde benim olayı anlamam pek kabil değil.

Çok şey yazıldı 24011993 için. Katiller arandı. Olay yerinde keşifler yapıldı. Hepsi boş! Halk,Mumcu’nun vasiyetini yerine getirdi; UNUTMADI ONU.

Belki de devletin O’nu unutacağını bildiği içindi Vurulduk ey DEVLETİM demedi. Bugün Uğur Mumcu’nun ardından yas tutanlar her günü 24 Ocak diye yaşarken, işi çözmesi gerekenler hala sus pus.

Uğur Mumcu, bu ülkenin “Sakıncalı Piyadesiydi”. Şu an yaşasaydı neler olurdu kestirmek zor değil.

Ardına çok şey yazıldı çizildi, türküler yakıldı. Bir Pazar sabahıydı. O Pazar sabah olmadı aslında. Giden bir bedenden ziyadesiyle fazlaydı. Kimisinin düşünceleri bedenine ağır gelir. Uğur Mumcu onlardandı.

Yazdığı yazıları, araştırmalarını bugün yazabilecek yok. Araştırmacı gazetecilik, onunla inşa edilmişti. Onda vücut bulmuştu. Son araştırmacı gazeteciler, Silivri’de şimdi.

Şüphesiz bir ekoldü.  Öyle de kalacak. Kalacak ama kuru kuruya anmayalım biz de. Aklımıza takılanları  söyleyelim.

Örneğin;

22 ocak 1993’te İstanbul’dan Ankara’ya gelen üç araç vardı. 41 FZ 06 plakalı Concorde, 06 LEZ 11 plakalı kırmızı Tempra ve 35 ECH 60 gri tempra. Üç araçta da yeteri kadar patlayıcı vardı. Araçlardan biri mutlaka Ankara’ya ulaşmalıydı. Diğer ikisi yem olacaktı tabiri caizse.

23’ü 24’üne bağlayan gece, Karlı Sokak’ta Concorde ile Doğan marka başka bir araç görüldü. 24’ünün sabahı 12.30 a kadar, sokakta farklı insanlar geziyordu.

Sokakta iki kişi konuşmaya başlamıştı. Bu arada sokağın öteki başında lacivert doğan otomobil belirdi. Bu, o akşamki doğandı.

Hasta ziyareti için (Prof.Kazım Türker) çıkacağını söyleyen Uğur Mumcu, ardından gazeteye geçecekti. Sokakta hareket vardı ama. Mumcunun aracı evin önünde “yer olmadığı için” Tunus Büyükelçiliğinin yakınına park etmişti. Doğan marka otomobilin sol tekeri iyice inmişti. O şekilde ilerleyip Uğur Mumcu’nun arabasının önünde durdu. Lastiği değiştirirken,  bijonlardan biri Mumcu’nun arabasının altına yuvarlandı, yanlışlıkla (!). Lastiği değişen araç 13.10 civarında oradan uzaklaşmıştı. Ondan sonrası malum…

06 YR 245 paramparça olmadı o gün. Bir gelecek kayboldu.

Son çalıştığı konular; uyuşturucu trafiği ve bağlantıları, silah kaçakçılığı, terör, PKK ve MOSSAD faaliyetleriydi.

Akdeniz’de batırılan Kısmetim-1 Gemisi, Sarp sınır kapısında yakalanan tırda ele geçirilen uyuşturucuları çok uluslu kaçakçılık şebekesinin işi olarak değerlendiriyordu.

MOSSAD’ın ve CIA’nın Kürt grupları kullandığını söylüyordu. Aynı minvaldeki sözleri yıllar sonra Gaffar Okkan ve Hrant Dink’te söylüyordu.

Gaffar Okkan’da bir suikast sonucu üstelik Uğur Mumcu’yla aynı gün 24 Ocak 2001’de katledildi. Uğur Mumcu davasıyla ilgili çok önemli ipuçlarını bildiğini, konuyu araştıranlar sıklıkla söyler.

Bu araçların hareket emrini İstanbul’dan kim vermişti? Neden evinin önünde arabasını park etmek için yer bulamamıştı? Sokaktaki polisler nasıl olmuş da gece gezen araçları görmemişti? Sokaktaki taksi durağının evlere bakan pencerelerine neden buzlu cam takılmıştı? Bu sorulara cevap bulmak zor.

O gün DYP-SHP koalisyonunun başbakanı Demirel aynen şunları söyledi:

Uğur Mumcu’nun katilini bulup, yargı önüne çıkarmak devletimizin şeref borcudur.

19 yıl sonra biz hala devletin verdiği ŞEREF sözünü hatırlatıyoruz!

Yalnızca biz değil Uğur Mumcu’da Hatırlatıyor:

“devletin görevi, bu gibi cinayetlerin kanıtlarını bulmak değil midir? Devlet, İslami hareket adına, uçlarına susturucu takılmış silahlarla cinayet işleyen çetelere karşı bu kadar çaresiz midir? yoksa devlet dediğimiz şu büyük aygıta takılan başka susturucular var da biz mi bu susturucuları bilmiyoruz?!”

İlker EKİCİ

ilker.ekici@politikadergisi.com

 

Kaynakça:

-Ferit Ergül; Hükümetin Namusu;Ad Yayıncılık

-Suikast Raporu 93/96

-Uğur Mumcu; “Aksoy Cinayeti, Cumhuriyet; 31 Ocak 1991

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.