22 Temmuz

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Burak İNAN

 

   22 Temmuz 2007 seçimlerine girilirken siyasi atmosfer oldukça sıcaktır. AKP iktidarının uyguladığı politikalar ve tavırlar toplumda belli bir kesimde geniş yankı uyandırmaya başlamış; özellikle laiklik karşıtı tutum ve tavırlar, Cumhurbaşkanlığı seçimi meselesinde adeta bir kavgaya dönmüştür.

   Bu esnada Ankara, İstanbul ve İzmir’de düzenlenen Cumhuriyet mitinglerinde milyonlar meydanlara inmiştir. CHP ve DSP seçmeni “birleşin” sloganları atmaktadır. Hava laik cumhuriyeti savunan, birçok kesimden Atatürkçülerin lehine dönmüş gibidir. Umutlar AKP’nin bu seçimle beraber en azından güç kaybedeceği yönündedir; ama hiç de umulan gibi olmamıştır!

   AKP yüzde 47 oy oranı ile tek başına iktidara gelmiştir. Bazı illerde %75’lere varan oy oranlarıyla, “sol’un” en kuvvetli olduğu yerlerde bile %25–30 oy alarak!..

 

   NEDEN YANILDILAR?

   Mitinglerden önce Genelkurmay’ın sert bildirileri de gündemde geniş yer bulmuştu. Atatürkçüler artık bu iktidara dur denilebileceğini düşünüyorlardı; ama bir şeyi unutmuşlardı: “Örgütlenme!”

   Cumhuriyet mitinglerinin doğru bir yöne kanalize edilebilmesi gerekiyordu. Oysa daha en baştan bazıları “Baykal” bazıları “DSP” yüzünden sırt çevirmişlerdi bu yöne.

   Mitinglerde yer yer atılan “Kahrolsun ABD emperyalizmi” sloganları unutulup “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganına sığınılıyordu. Bu mücadeleye salt laiklik elbisesi dar gelecekti; geldi de zaten.

   Bazı Atatürkçüler “KMS’ler” ile bazı şeylerin başarılabileceğini, “tıklamakla” ülke kurtarılabileceğini sandılar. ADD ve ÇYDD bu “tembellik ve öngörüsüzlükte” başarılı oldu. Sadece laiklik eksenli bir kavga değildi verilmesi gereken. Bu ülkede yoksulluk da vardı, bölücülük de, emperyalizm gerçeği de vardı.

   Bunların üstüne gidilmedi. ‘Tayip Cumhurbaşkanı olmasın’ diye slogan atarsan, Gül’ü Cumhurbaşkanlığında otururken görürsün elbette!

   AKP iktidarın da verdiği güçle, evet belki sadaka ile yoksul halkın desteğini almayı başardı. Atatürkçülerin ise, ne köylü ile ne işçi ile ne de “varoşlarla” hiçbir meselesi olmadı. Oysaki onların da oy hakkı vardı ve sayıca “Kordon boyunda” oturanlardan hayli fazlaydılar.

   Türkiye’deki kırsal muhafazakârlık ve bilinç seviyesindeki düşüklük bahane olarak gösterildi. Haklı olabilirler; ama ne CHP ne DSP, ne de diğer sivil toplum örgütleri buralara ulaşmak için bir çaba göstermediler. Sadece “türban karşıtı” bir tavırla çıktılar. Karşılarındaki rakip ise “dini” çok güzel kullanıyordu. Burada söylemek istediğim bizim de “din bezirgânı olmamamız” veya laiklikten taviz vermemiz değil; ama halkın içinde bulunduğu koşullara cevap verebilecek söylemler ve politikalar gerçekleştirebilmekti.

   Ne CHP ne de diğer bir parti “sine-i millet” yapamadı, bundan imtina etti. Onun yerine “esas AB’ci biziz” yarışına tutuştular tuhaf bir şekilde. Daha önce bahsettiğim “bağımsız politikanın” önemini bir kez daha anladık.

   Türkiye’ye lazım olan, gerçek bir sol seçenekti. Kemalist, devrimci bir partinin yokluğunu çok hissettik. O kalabalıklar 23 Temmuz sabahı bir şok ve büyük hayal kırıklıkları ile karşılaştılar; sanki o mitingler hiç yapılmamış gibi!

   Mitingi düzenleyenler ve öncülük edenler, ABD ve AB karşı tutumu netleştirmediler, çekindiler. “İmam cumhurbaşkanı istemiyoruz” gibi sloganlarla, AKP’yi meşrulaştıran söylemler bile üretenler oldu. Oysa imamlık da bir meslektir. Bu, yobaz cumhurbaşkanı istemiyoruz demekle aynı şey değildir.

   Türkiye’nin en okumuş, en aydın kesimlerinin, bir “tıklama” hadisesine bu kadar nasıl kapılıp, nasıl kendi kendini pasifize ettiği bir araştırma konusu olabilir. Kaldı ki eğitim seviyesi düşük kitleleri “suçlamaları” da işin ilginç tarafı. Bugün o adam, şu veya bu sebeple, birkaç ay öncesinde düşman ilan ettiklerine, “Cumhuriyet’in kalesi” diye nitelendirdiği –kendisi- kanalı satıyorsa, demek ki “kananlar” sadece varoşlar değil.

 

   İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ ŞEY: KEMALİST PARTİ

   Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey; Kemalist, devrimci bir partidir. Aynı onlar gibi, köy köy, kapı kapı dolaşarak örgütlenecek, 6 Ok’un istisnasız altısını da savunan, sağlam yapılı bir partidir.

Bu yeni bir oluşum veya CHP içinde yeni bir oluşumla olabilir, ayrı bir tartışma konusudur.

   Cumhuriyet Mitinglerinden sonra gördük ki örgütsüz güç, güç değildir. Bu ülkenin her kesimine, ezilenlere ve yoksullara ulaşabilecek bir parti gereklidir. Sadece küçük burjuvaya ve “okumuşlara” bel bağlayarak bu mücadelenin kazanılması olanaksızdır. Çünkü nitelik kadar “nicelik” de önemlidir.

   Evet, bu yol zor bir yoldur, çok zordur; ama hangi mücadele kolay verilmiştir ki?

   1919’dan daha mı kötü durumdayız?

   Önce ülke gerçeklerini iyi görmemiz gerekiyor, şartları iyi tahlil edip, doğru hamleler yapmak gerekiyor. En azından bir köşesinden tutmaya başlayarak, bir şeyleri kıpırdatmamız gerekiyor.

    Che’nin dediği gibi: “Gerçekçi ol, imkânsızı iste.”

   Aydınlık Yarınlar.

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.