12 Eylül ile Mücadele

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Emre Fidan

   AKP hükümetiyle mücadele gitgide daha zaruri hale geliyor. Başbakan, geçmişte ilericiliğin ve aydınlığın kalesi olan üniversitelere ve hükümete karşı muhalif bir duruş sergileyen illere fetih gezileri düzenliyor ve gerginliği arttırıyor.

   Demokrasi lafını ağızlarından düşürmüyorlar; ancak “yüzyılın davası”nın başladığı gün, 16 Mart katliamının zaman aşımına uğradığını öğreniyoruz. İşkenceden insanlar ölüyor ve sadece bir özürle sıyrılıyor gerçek sorumlular. Türkiye tarihinde bu tip olaylar hep “münferit”tir.

   “Münferit” gelişen başka bir şey de polislerin tavırları.

 

   Yolda yürürken öldürülen insanlar,

   ‘Emniyet’teyken öldürülüp, kanlı tişörtü yok edilenler,

   Kendi dükkânında işkenceye uğrayanlar,

   Taksim meydanında kafasına akrep dayanan gençler,

   İçki satan esnafa dayak atmalar,

   Yasal dergi satan bir çocuğu kurşunlama ve felç bırakma,

   AKP karşıtı her politik çalışmaya müdahale etme…

   Bu “münferit” olaylar, aslında polis teşkilatında belli başlı bir hava yaratıldığını gösteriyor.

   Bunun adı faşizmdir ve artık herkes tarafından görülüyor.

 

***

 

   Kısa süre önce, DTP, Diyarbakır’da bir basın açıklaması yaptı. Metni okuyan Ahmet Türk, şöyle söylemişti açıklamanın bir yerinde: “1980 askeri darbesi hem Kürt halkı, hem de bütün Türkiye için eşi benzeri görülmemiş siyasi, sosyal ve kültürel soykırıma neden oldu. PKK bu darbeye hazırlık ve soykırım ortamında doğdu, büyüdü.”

   Soykırım lafını duyan medya, hemen hücum etti. Vay efendim Ahmet Türk “Kürtlere soykırım yapıldı.” dedi, vay efendim “DTP provokatörlük yapıyor.” vb…

   Oysa Ahmet Türk, çok doğru söylemişti. 12 Eylül, Türkiye halkları açısından çok büyük bir yıkımdır; hem kültürel açıdan, hem siyasi açıdan, hem de sosyal açıdan. 12 Eylül öyle bir geceydi ki hâlâ Türkiye o uzun karanlığı yırtıp aydınlığa çıkamadı, hâlâ o gecenin uykusundan uyanıp ayağa kalkamadı.

   Tabii, bazıları açısından olay anlaşılmıştı; ancak Ermeni’den ağzı yanan, Kürt’ün sosyal, siyasal, kültürel soykırımını duyunca birden ayağa fırladı. 

   Size 12 Eylül istatistikleri:

   650 bin kişi gözaltına alındı.

   1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

   Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

   7 bin kişi için idam cezası istendi.

   517 kişiye idam cezası verildi.

   Haklarında idam cezası verilenlerden 50'sinin infazı yapıldı. 

   98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.

   388 bin kişiye pasaport verilmedi.

   30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.

   14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

   30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.

   300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

   171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

   937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

   23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

   3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

   400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

   Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

   31 gazeteci cezaevine girdi.

   300 gazeteci saldırıya uğradı.

   3 gazeteci öldürüldü.

   Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

   13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

   39 ton gazete ve dergi imha edildi.

   Cezaevlerinde 299 kişi yaşamını yitirdi.

   14 kişi açlık grevinde öldü.

   16 kişi “kaçarken” vuruldu.

   95 kişi “çatışmada” öldü.

   73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.

   43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

   30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına kaçtı. 

   AKP’nin sahte demokrasisine karşı olan insanlar, Kürt-Türk ayrımı yapmadan, 12 Eylül’e karşı savaş açmalıdır. Bir yanda AKP demokrasisine çatmak; ama diğer yanda “12 Eylül siyasal, sosyal, kültürel soykırıma yol açtı” diyenlere karşı çıkmak en iyi anlamıyla ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.

   Ayrıca 12 Eylül’ ün bir başka anlamı da gençlerin apolitik, tüketim çılgını, yaşadığı dünyadan haberi olmayan, yozlaşmış gençler olmasını sağlamaktı.

   “Zengin çocukları daha sonra memleketin finans kurumlarını yönetmek üzere ABD'de eğitim alsın, yoksul çocukları da giderek aptallaştırılan ideolojisiz kafalarıyla ellerinde bıçak deli gibi dolansın, muktedirlere soru soramayacak kadar cahil kalsın, hapse tıkılacak kadar suçlu olsun istemiyor muydunuz?”*

   Yani, Politika Dergisi de bu soykırım ortamında doğdu.

 

*Ece Temelkuran - Aman Komünist Olmasın da…

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 9’da yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 9’u indirmek için buraya tıklayınız. 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.