10. Yılında Türkiye’de “4 Güç”ün Birliği

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Bugün kahvaltı masasında gazeteleri elime aldığım zaman, gerçek anlamda “haber almak” istemiştim. Gazetelerin hemen hepsinde, AKP’nin kuruluşunun 10.yılı şerefine verdiği ilanlar gözüme zorla ilişti… Pek şaşırmadım… Öyle ki TV’de de “aynı sudan içmişiz biz…” konseptli reklamlar tekrardan “kafa açmaya” başlamıştı…

Neyse işin filozofi kısmına girmeden önce, beni bu yazıyı yazarken neyin dürttüğünü bilmenizi istedim. Çünkü olay gazetelerde çıkan tam sayfa bildiriler ile TV’lerde yayınlanan reklamlardan ziyade 10 yılda hakikaten ne olduğu… Beni ilgilendiren kısım da budur.

Öncelikle seçtiğim başlık ne anlama geliyor, bunu açıklayayım. Malumunuz, 18. yüzyıl Fransa’sında Montesquieu başta olmak üzere birçok düşünür, bu konu üzerine kafa yorduğundan beri, “güçler ayrılığı” ilkesi, çağdaş demokrasiler için anlamlı olmuş ve yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden bağımsız çalışması gerektiğini bir demokratik şart olarak ortaya koymuştur. Fakat son zamanda da tekrar gündemdeki yerini koruyan ve “yenidünya düzeni” konusuna kimi zaman komplo teorisi kimi zaman realiteyi ortaya koyan tartışmalar, bizlere, özellikle 21. yüzyılda medyanın 4. güç olarak ortaya çıktığını göstermektedir. Bu iddiayı birçok siyasi teorisyen konu olarak almışsa da, bizlere bunun varlığını kanıtlayan somut olgular gerekmektedir. Bunlardan en çarpıcı olanı şüphesiz ki medyanın, kurulu uluslararası düzenin veya sistemin devamı için üstlendiği ve “üstlendirildiği” roldür. Bu rolü bize açıkça göstermesi açısından, işte, bugünkü gazeteler çok anlamlıdır. Örnek olarak alırsak, Sabah Gazetesi bugün manşetten verdiği sözüm ona haberde, AKP Genel Başkanı’nın yakın kurmaylarından Ömer Çelik’le yapılan röportaja ek olarak, Sabah Gazetesi’nin AKP’nin iktidar olduğu bu 9 yılda, güya başarılarını manşetlerinden nasıl duyurduğu gururla anlatmış:

4 Kasım 2002, AKP’nin iktidara geldiği günün ertesi: “Anadolu İhtilali”

13 Eylül 2010, Referandumum ertesi günü: “Halk, askeri vesayete hayır dedi!”

Şimdi diyeceksiniz ki, sen bu gazetenin iktidar yanlısı söylemini yeni mi fark ettin? Hayır, mesele zaten o da değil, mesele gazetenin bu manşetlerini, yeni bir manşetinde gururla duyurması, mesele 4. gücün, diğer 3’ü tarafından çoktan ayaklar altına alınmış olması, mesele misyonunu yerine getirmekten çoktan uzaklaşmış olan meydanın, dünyanın kurulu uluslararası sisteminde yeri “minnacık ve taşeron” olan bir oluşumun, devamı için bu kadar çaba sarf etmesi…

Ama tabi medyanın hakkını da bu kadar yememek gerekir. Hiç kuşkusuz, sistemci medyamız, kurulu sistem adına AKP’den daha “forslu” birilerini de bulacaktır savunmak için. Geçenlerde üstadım Alphan Telek’e de söylediğim gibi, Erdoğan’dan çok daha farklı değerlendirilmesi gereken liderlerden biri olan Sarkozy, bu örneğe uygundur. Öyle ki, gelecek sene yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tekrar aday olmaya yüz bulabilmek için elinden geleni ardına koymayan bir figür olan Sarkozy, sistemin devamı için Erdoğan’dan daha vazgeçilmez olduğunu kanıtlayabilecek mi, merak konusu… Şimdilik kesin olan, sistem sürdürülebilirliği adına süngülü asker modunda olan 4. güç medyanın, Sarkozy’nin seçimlere hazırlanabilmesi için her türlü imkânı sağlamış olduğu… Bunların içinde Bloomberg TV’de yayınlanan güzelleme dolu Sarkozy Belgesellerinden tutun da, Strauss-Kahn meselesinde medyanın aldığı tutuma kadar Fransız medyasının Sarkozy’nin karşısına aday çıkarması beklenen Sosyalist Parti aleyhinde yaptığı tüm propagandaları alabilirsiniz. İşte bu sebeplerden ötürü, Türkiye’de bir muhalefet partisinin tüm eylemlerinin eleştirilmesi; eleştirilen eylemler meydanın sözüm ona takdir edeceği pozisyonda olduğunda dahi bu eleştirilerin sürmesi bizlere garip gelmemelidir. Ya da Yüksek Askeri Şura toplantılarında, kendi onayı olmadan hukuken hiçbir karar alınamadığı bilindiği halde, Başbakan’ın en başta yalnız oturma takıntısı “demokrasi zaferi” olarak değerlendirilip de, örneğin muhalefet partilerindeki nispi anlamdaki çok sesliliği, “kendi içlerinde anlaşamıyorlar, ülkeyi mi yönetecekler!” şeklinde yansıtılması bizlere hiç de enteresan gelmemeli… İşte bizler bu tür haberleri, “alışılagelmiş” olarak değerlendirmeye başladığımızda, bir adım öteye giderek, yıllardır aynı şekil toplantı düzeniyle yapılan YAŞ’ın, onca bir defa dahi zikredilmemesine karşın, sırf Genelkurmay Başkanı ve Başbakan yan yana oturuyorlar diye “militarist” olarak nitelendirilmesini, hiçbir medya yöneticisinin cahilliği ile ilişkilendirmeden rahatlıkla anlayabileceğiz (?).

Üzüldüğüm nokta, medyanın görevlerini gayet etik ilkelerle sıralayan ve gene medyanın 4. güç olarak ortaya çıktığını söyleyen politik teorisyenlerin, bu gücün, sistemin devamı olarak kullanıldığı gerçeğini bile bile dile getirememeleri. Belki onlar da bunu sistemin devamı için yapıyorlardır… Umuyorum ki Türk Aydını, bu gerçekten korkmamasını öğrenebilir. Sisteme karşı gelmenin hala mümkün olabildiğini göstermek için güçlü toplum kurumu şarttır. Biz bunu halen kurabilmiş değiliz. Bakalım Fransız toplu mu yeterince güçlü mü? Bunu seçim sonuçlarının, sistemin istediği şekilde sonuçlanıp, sonuçlanmadığı gösterecek. Bakalım şu anda popüler desteği yerlerde olan Sarkozy, oylarını sistem ve onun yardakçısı 4. güç medyanın yardımıyla ne kadar yükseltebilecek? Fakat en merak ettiğim ise, acaba Türk Aydını’nın önderliğin de Türk Halkı da bir gün bu sisteme karşı gelebilecek mi?

Edgar ŞAR

Edgar.Sar@PolitikaDergisi.com 

Yorumlar

NE YILANMIŞ BE.

iki üç günden beri , bir yılan hikayesi anlatılıp duruyor.
hikayenin bir numarası imralı olduğunu bilmiyen yok.
peki bu iki numara kim.
kandil olabilrimi.
haberciler kimeden bilgi alacak , tabiki bakana gidip soruyorlar.
bakan çok aydınlatıcı bilgi veriyor.
bunu iddia sahiplerine , ya da iddianın kaynağına sorabilirsiniz.
biz de henüz öyle birşey yok , diyor.
yılan hikayesi işte burda başlıyor.
devletin bir kurumu olan trt , ajansı majansı karayılan yakalandı diye iddia ediyor.
devletin bir başka kurumu olan içişleri bakanlığı , bizim biç bir şeyden haberim yok.
siz en iyisi gidin muatabına sorun diyor.

yılan hikayesine birden bire , iran bilmem ne bakanı muatap oluyor.
kasıla kasıla , gerile gerile , kameralar karşısında demeç veriyor.
biz iki numarayı yakaladık diyor.
anlaşılan , bir numarayı amerikalılar , iki numarayı iran yakalamış.
biz parmaksızı paketleyerek , durumu biraz olsun idare etmişiz.
parmaksızı getirenler daha önce hasdal ve silivride olsaymış eğer.
üçün biri bile hikaye olacakmış.

acaba şimdi kim yakalandı , iki numarada kim oluyor.
kara yılanmı , yeşil yılanmı , sarı yılanmı.
kim cevap verecek belli değil.
yılan hikayesine acele bir cevap verilmeli.
körler ve sağırlardan sorumlu devlet bakanımız ,
acilinden mualak olmayan bir açıklama yapmalı.
bir numara olan imralı , bodrum valisi atanmıştı ya.
iki numara olan kandil , kuşadasına mı , marmarise mi vali atanacak.
bir numara olan imralının ikametgahı için tam tamına 5 milyon dolar harcanmıştı.
iki numra için nerde ve kaç milyon dolarlık ikametgah yapılacak.
mevzunun birde sınır ötesi tarafı var.
iki numara irandan nasıl istenecek.
isteyenin bir yüzü kara , vermeyen arap olsun mu denecek.
yoksa , biz almayalım sizde kalsın.
bize dokunmayan yılan bin yaşasın mı ,
veya darağcında sallansın dursun mu denecek.

bu mevzuda da çok kötü çuvalladılar.
dünya aleme rezil hüsran oldular.
durumu bir şekilde kurtarmak istiyorlar.
ama batağa saplandılar bir kere.
fayda etmeyeceğini , mevcut durumun daha da kötüleşeceğini onlarda çok iyi biliyor.
yapacakları en iyi seçenek , şimdilik safları oynamak.
parmak ıslatıp hava durumunu öğrenmek.
havadan sudan konuşmak.
gerekirse havada su vaya yılan dövmek.
on yıldır yaptıkları en iyi işler , işte bunlar değilmi.
______(üçbeş_köyün_tiriviri_yazarı)_________köylüüü.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.