Reji'den Bugüne...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar Adı: 
Mustafa Küpçü
Yazarın Özgeçmişi: 
> Mustafa KÜPÇÜ (Konuk Yazar) Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğr. Gör, Serbest Gazeteci.

   Öğrencilerime soruyorum:

   - Reji nedir?

   Yanıt yok!

   Kocaeli Üniversitesi’ndeki bir söyleşide, katılımcı öğrencilere aynı soruyu soruyorum, bir kişi yanıt veriyor:

    - Kamera arkasındaki yönetici!..

 

   Kimileri, “Tarih, tekerrürden ibarettir!” diyor. Oysa, tarihe “tarih bilinci” ile bakarsanız, yani; “olayları neden-sonuç ilişkisi içinde algılarsanız”, tarihten ders alırsınız; aynı yanlışları yapmazsınız ve tarih de tekerrür etmez!

 

   Gelelim “reji”ye…

 

   Osmanlı’nın son döneminde ağır bir dış borçlanma yükü altında kalan padişah, alacaklı banka ve bankerlerin baskısı altında, “Düyun-u Umumiye” idaresinin ülkenin tüm gelirlerine el koymasına engel olamadı.

 

   Düyun-u Umumiye, Osmanlı’dan alacağı olanların kurduğu bir yabancı ortaklık.

 

   Bunun yanı sıra, yine alacaklı kuruluşların ortak olduğu “Reji” adı verilen kuruluş, Osmanlı “Yaprak Tütün ve Müskirat” işletmesine el koydu.

 

   Nerede, ne kadar tütün ekilecek, kaça satılacak, “Reji” karar veriyordu.

 

   Türk tütün ekicisi köylü, tütün ekemez, ekse de satamaz, satsa da emeğinin karşılığını alamaz oldu.

 

   Tütün ekicisi köylü, geçinebilmek için kaçak tütün ekip iç pazarda satmaya çalışınca, kıyamet koptu!

 

   Önce, resmi görevlilerce engellemeye çalıştılar.

 

   Başa çıkamadılar. II. Abdülhamit Han’dan aldıkları özel izinle, özel “Kolcu” kuvveti oluşturdular!

 

   Şimdiki “Özel Güvenlikçi”ler gibi.

 

   Bu Kolcu kuvveti, Türk tütün ekicisine kan kusturdu.

 

   Dayak attı, ürününü yaktı, işkence yaptı ve bin küsur köylüyü de öldürdü…

 

   Hani, Ege yöresinin o meşhur  Çökertme” türküsü var ya, işte bu zulüm üzerine yazıldı ve söylendi.

 

   “…kolcular gelince Halil’im nerelere kaçalım? / Teslim olmayalım Halil’in aman piştov saçalım.” der ya, işte türküde adı geçen o kolcular, Reji’nin kolcularıdır…

 

   Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’nın kalan son toprakları da emperyalist işgale uğrayınca, Mustafa Kemal ve arkadaşları, Anadolu halkı ile birlikte “Kurtuluş Savaşı” verdiler ve kazandılar.

 

   Lozan’da barış antlaşması imzalanırken, Osmanlı borçları da yüklenildi.

 

   Mustafa Kemal’in hayatta olduğu 15 yıllık dönemde, Cumhuriyet’i kuranlar, en güç koşullarda çalışıp üreterek, bu borçları ödediler, Reji’yi defederek, TEKEL İdaresi’ni kurdular.

 

   O günden bu yana, gelmiş geçmiş siyasal iktidarların tüm oyunlarına rağmen TEKEL, hem en yüksek üretimi yaptı, hem tütün ekicisine hem de ülkeye büyük gelir olanakları sağladı.

 

   TEKEL zarar etmediği halde, önce parçalandı ve sonra yabancı şirketlere yok pahasına satıldı.

 

   Türk rakısı artık ABD’li bir şirketin elinde!

 

   Sigara fabrikaları, Amerikalı, İngiliz, Japon firmalarına satıldı.

 

   Peki, işçiler ne oldu?

 

   4-C denilen yönetmelik kapsamında, geçici olarak ve asgari ücret düzeyinde güdük ücretlerle açlığa mahkum edildiler!

 

   İşte son bir aydır TEKEL işçilerin hak direnişleri bunun için yapılıyor.

 

   Bütün bir ulusun ortak malı olan en verimli tesisler yok pahasına satılırken “Tüyü bitmemiş yetim hakkını satanlar” şimdi haklı bir yaşam mücadelesi yapan TEKEL işçilerini, yan gelip yatarken beleş para kazanmakla suçluyor, “Yetim hakkı yedirmem” palavrası atıyorlar!

 

   Ama, kabahat yalnız bugünkü siyasal iktidarda mı?

 

   Hayır!

 

   Dünden bugüne, bütün ulusun ortak malı olan en verimli tesisler yok pahasına siyasal yandaşlara ve yabancı şirketlere satılırken sesini çıkarmayan, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen işçiler, küçük esnaf, emekli, memur, köylü de günahkar, değil mi?

 

   Bugün, iş yapamamaktan ve büyük mağazalar karşısında eriyip yok olmaktan yakınan esnaf, velinimeti olan işçilerin ekmeğiyle oynanırken neredeydi?

 

   Bugün hak mücadelesi veren TEKEL işçileri, dün SEKA’da, Sümerbank’ta, çimento fabrikalarında, TELEKOM satışında neredeydi?

 

   Yılan bir gün geliyor, seni de sokuyor!

 

   TEKEL ihanetinin bütününü gören ve bilinçle ayağa kalkan kaç kişi?

 

 

Mustafa.Kupcu@hotmail.com

 

  

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 20’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 20’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

Yorumlar

Sayın Mustafa Küpçü, ders

Sayın Mustafa Küpçü, ders alınmış olsa elbette tarih tekerrür etmez.
Osmanlı borçlanıyor, ödeyemeyince reji Ülkenin tütün üretimini kontrolü altına alıyor. kolcular la denetim yapıyor, ülkenin tütün ekicisine kan kusturuyor!
Türkiyeyi yönetenler İMF den borç alıyor, ödeyemiyor İMF kapıya dayanıyor. "on beş günde on beş yasa" diye diretiyor. On beş yasa çıkarılıyor. Tekel ortadan kalkıyor! Tütün ekicileri, tekel işçileri gene kan kusuyor! Tarih tekerrür ediyor.
Ediyor da, neden ediyor.
Yada şöyle düşünelim. Osmanlı neden rejiye teslim oldu? Türkiye neden İMFye teslim oldu?
Sebep aynıdır...
Osmanlıda, devlet idaresinde görev ifa edenler tayin edilirken, ne zaman ehliyet, liyakat, adalet dışında özellikler aranmaya başlanır olmuşsa, O andan itibaren Osmanlının çöküşü, yani rejiye doğru gidiş başlamıştır.
Türkiye'ye bakacak olur isek, Çok partili sürecin başlamasından sonra, devletin kurumlarına tayin edilen üst düzey bürokrat atamalarında hiç bir zaman ehliyet, liyakat aranmamıştır! Bu aranmayınca devletin bütün kurumlarının başına iktidar dalkavuğu, iktidar soytarısı bürokratlar atanmıştır. Bunlar varla yok arası, emre göre hareket eden, ne ülke ne millet menfaati gözetmeyen, aslında "gözetemeyen" bürokratlardır. Bir ülke düşünün her kurumunun başında böyle rezil adamlar olsun ve bu ülke borç altına, başkalarının egemenliği altına girmesin.
Yok böyle bir şey!
Bu neden böyledir?
Bu Cumhuriyeti anlamamanın sonucudur! Cumhuriyetin kötü yönlerini bilmemenin sonucudur.
Şunu bilmemiz gerekir ki, Cumhuriyet sistematik bir yönetim biçimidir.
Sistemden anlamayan insanlar cumhuriyet anayasası yapacak olur ise o anayasadan ülkeye fayda gelmez!
Cumhuriyette ülkeyi seçilmiş insanlar yönetirler.
Ancaaak, seçilmiş insanların egemenliğini sınırlandıran bir "sistem" kurgulayamaz sanız. Ülkede var olan cumhuriyet ülkenin başına bela olur!
Anayasayı yaparken ne kadar iyi niyetle yaparsanız yapın, sistem kusurlu ise, seçilmişe sınırsız bir egemenlik veriyorsa eyvaaaah eyvah ki ne eyvah!
Sistemler sorun yaratıyorsa, bu illada önemli, büyük bir kusur olduğunu göstermez. Çok basit kusurlar sistemi tamamen işlemez hale getirebilir.
Türkiye de insanlar sorunların büyüklüğüne bakıp, büyük nedenler arıyorlar!
Sorunların nedeni olarak ta, siyasilerin kötü niyetli oluşu gösteriliyor.
Oysa siyasetçi kendini kötü bir düzene göre programlamış, bürokrat kendini kötü bir düzene göre programlamış onlar düzenin sistemin gereğini yerine getiriyorlar.
Mesele ne Ahmet nede mehmet meselesi değildir. Hükümet iktidar değiştirmek hiç bir şeye çare olmamıştır.
Çare sistemdeki hatayı bulup, sistemi kusursuz hale getirebilmektedir.
Ama gelin görün ki, koskoca Türkiye de "sistem" konusunda fikir sahibi üç adam bile yoktur!
Memleket kurtarıcı kaynıyor. elliden bu yana ülkeyi ondan bundan kurtara kurtara gelmişiz, Ama kurtardığımız bir şey yok. aksine bankalarımızı, para eden neyimiz varsa tütünümüz, rakımız dahil, sigorta şirketlerimiz, Telefon şirketlerimiz neyimiz varsa birilerine kaptırmışız!
anlamamız gerekir ki, şu hükümetten bu hükümetten ülkeyi kurtarmanın anlamı yoktur! Önemli ve anlamlı olan sistem kepazeliğinden ülkeyi kurtarmaktır.
Bu siteyi yeni tanıdım. bundan sonra burada olacağım.

Saygılarımla. farkliturkiye@hotmail.com

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.