Kültür/Sanat

Dilde "Özleştirme", "İnönü İlericiliği" dir !!!

Yaşı benim yaşı bulanlar (55) hatırlar

Lisede dersimize giren öğretmenin kullandığı sözcüklerden onun "ilerici" mi, "gerici" mi olduğunu yakalamaya çalışırdık...

Öğretmenimiz "yanıt" diyorsa "ilerici" , "cevap" diyorsa gözümüzde "gerici" olurdu...l

Sözde "sosyalizm öğrenmeye" ortaokul yıllarında başlamıştık da, lise yıllarındaki aklımız bile "dilde özleştirmeciliğin" bir üstyapısal sözde ilericilik; Osmanlıcaya "tu kaka" demenin ancak ve ancak "gericilere" hizmet olduğunu henüz kavrayamamıştık...

Yaşıyorlarsa sağ olsunsan,ölmüşlerse ruhlarına rahmet lise edebiyat öğretmenlerimiz de aslında bizim gibi kavrayamamıştı...

Dil Devrimi Başka; Özleştirmecilik Başkadır...

Bizim İnönü ilericilerinin (solcularımızın da) düştüğü yanılgılardan biri de; mahiyeti apayrı "Dil devrimi" ile dili sadeleştiriyorum diyerek yoksullaştıran "özleştirmeciliği" fena halde birbirine karıştırmalarıdır.

Mustafa Kemal'in "dil devrimi" nin kökü, taa 1911 yılına Selanik'e "Genç Kalemler" dergisine, Ali Canip Yöntem ve Ömer Seyfettin'in İstanbul'dan onları desteleyen Ziya Gökalp'in görüşlerine dayanır.

Söz ve Yazının Şehveti

Ağzı olan konuşur, eli olan yazar. Ancak neleri konuşur neleri yazar? Oysa söz ve yazı gerek söyleyeni ve yazanı gerekse hitap ettiği insanları etkiler.
 
Tarihsel süreç içinde düşünce özgürlüğü, düşünceyi ifade etme mücadelesi farklı şekillerde de olsa verilmiş ve günümüzde birçok ülkede hala tartışma konusu edilmektedir.
 
Peygamberler, filozoflar, sosyologlar, hukukçular, bilim adamları, yazarlar aynı düşünce içinde olsa bile farklı yorumlar nedeniyle susturulmak, etkisizleştirilmek istenmiştir.
 
Mutlak güç sahipleri; keyfi yönetimlerini eleştiren kitle nezdinde otoritelerini sarsmak isteyenlere benzeri uygulamada bulunmaktadırlar.
 

Osmanlıda Oğlancılık...

Bakınız, bir kültürü anlamak için önce o kültürü "tarihselliği içinde" değerlendirmeyi öğrenmeniz gerekir. Fakültelerin TARİH bölümlerinde önce bu öğretilir öğrencilere... Örneğin, Osmanlı kültürüne bugünkü bakışınızla bakarsanız "SAPIK" kültür der geçersiniz...

Ki zaten öyle yapılmıştır... (Okullardaki edebiyat ve tarih öğretmenlerimiz sağ olsun.) Biz, Fatih Sultan Mehmet'in "İstanbul'u alışını" kutlarız da aynı Fatih'in "bir erkeğe yazdığı aşk şiirini" "yok" sayarız... Mustafa Kemal'in Çanakkale savaşını anlatırız da biri "Mustafa Kemal Yalnızdı" derse kızarız...

16 Türk devleti kurduğumuzla "övünürüz" de kimsenin aklına 16 devlet kuranın en az 15'ini yıktığınından söz etmeyiz... (Her Türk devletini da başka bir Türk devleti yıkmıştır ha...)

Türk Solunun Cemil Meriç'e Bir Özür Borcu Vardır...

Sanırım Cemil MERİÇ adını ilk kez Rahmetli Attila İlhan'dan duydum

1980 öncesinin en ağır günleri... Her duvarda aceleyle yazışmış sloganlar yüzümüze kusuyor. Sabahları evden çıkarken, akşam sağ döner miyiz diye ailemizle helallaşıyoruz...

Fena bir genç solcuyum. Cumhuriyet gazetesini "faşist saldırılara karşı dik durmuyor" deyip okumayı bırakmış, "Yeni Ortam" okuyorum. Attila İlhan gazetenin en beğendiğim köşe yazarı...

Bir gün bir yazısında "Cemil MERİÇ" adını geçiriyor. O güne dek adını hiç duymadım, kimdir nedir bilmiyorum. Yazıda da bilgi yok, "Cemil Meriç dostumla konuşurken..." diye bir ifadesi var Rahmetli Attila İlhan'ın.

Attila İlhan anmışsa adını bir de "dostum" demişse vardır bir hikmeti deyip "Cemil MERİÇ" kimdir, nedir araştırmasına başlıyorum...

Kutlu Doğum Haftası Nereden Çıktı ?

Hz. Muhammed, miladi takvime göre 20 Nisan 571 günü doğmuştur. Yani İsa'dan sonra 6. yy da...

Hz. Muhammed ne yaşarken ne de öldükten sonra (ölümü : 8 Haziran 632) ne "Dört Halife" döneminde mevlid kutlanmamıştır. 10. yy a kadar İslam'da bir "Mevlid" geleneği yoktur...

Mevlid'in ilk defa kutlanması 10.yy da Mısır'da kurulan Şii Fatimi devletinde görülmüş, sonra Eyyubiler ve Memlükler dönemlerinde de bu kutlama gerçekleşmiştir.

Osmanlı da Mevlid ilk kez 1588 yılında III. Murat zamanında  resmi olarak kutlanmıştır.

Osmanlıda da Cumhuriyet'te de Mevlid kutlamaları Süleyman Çelebi'nin 15.yy da yazdığı "Vesîletü'n Necat" (Kurtuluş Vesilesi) adlı eserinin -bilenen adıylayla Mevlid'in- okunması şeklindedir.

Hücredeki Düş

Yahu benden de beter ser-hoş be bu bulutlar

Gökyüzü ortasında bir sağa bir sola yalpalıyorlar

İşte biri, hem ramazan, utanmadan yiyor ayın yarısını

Belli bunlar Hıristiyan baksanıza sırtlarında çarmıhları

Ezan seslerine çarpınca birden, gizlice haç çıkartıyorlar

Şairler Resmigeçidi (II)

Referans İçerik: 
Şairler Resmigeçidi (I)

                           I        

Buluşmuş Göksu’ da tenha bir köşede

Merhum Nedim ve merhum Nazım

Birinin elinde Divan, birinde Kuvayi Milliye

Şairler Resmigeçidi (I)

               ı

Her sabah gökyüzünü o boyardı

Yırtılır, o dikerdi gökyüzünü

Karpuzdan feneri en iyi o yapardı

Pek bilirdi kadınları mutlu etmesini

Bir de İstanbul’u dinlemesini

Ah Be Nurullah Ataç !...

Fakülteden Oya Adalı hocam, fena bir Nurullah Ataç'çıydı. Bende oldum olası sevmem ya Ataç'ı, bazen odasında oturur Ataç tartışırdık. Hiç unutmam bir gün bana şöyle demişti :

"Hani gerici merici de değilsin, hatta solcusun; ama Ataç'ın dil devrimine katkılarına neden itiraz edersin, anlamam... "

Anlamamakta haklıydı kadıncağız; çünkü o yıllarda "arı dil" savunmak solcuğun en temel göstergesiydi. "Yanıt" derseniz "solcu", "cevap" derseniz "sağcı" oluyordunuz. (Gülmeyin gençler vallahi böyleydi) Hatta "muhayyile" yerine "hayal gücü" deniyordu da o da beğenilmemiş "imgelem" bulunmuştu...

İçeriği paylaş