Mayıs 2013

Adım Adım Türkiye - İran Savaşına…

Yıllar önce hazırlanan senaryo bazen hızlı, bazen bazı gecikmelerle de olsa ilerliyor. Bilindiği üzere ABD gerek Afganistan da gerekse Irak’ta istediği başarıya ulaşamadı. Bu gidişle de oralardaki itibar kaybı giderek ABD için genel bir itibar kaybına neden olacağa benziyor. İşte bu sebepten ABD yeniden dizayn etme emri aldığı Ortadoğu’yu kendi askerleri ile değil de bölgedeki uydu ülkeleri kullanarak, iç karışıklıklar çıkartarak, sonuçta zayıflamış, örselenmiş ülkelerde küçük bir müdahale ile istediği değişiklikleri yaptırma yolunu seçmişlerdir.

Suriye işini Türkiye’ye vermişlerdi. Bu işin alt yapısı Silivri esir kamplarına ordunun itiraz etmesi olanaklı subaylarının tıkılması, alicengiz oyunları ile yargının, baskı ile medyanın ele geçirilmesi ile oluşturuldu. Ancak halkın tamamına yakınının Suriye’ye bir askeri müdahaleye karşı çıkması planların biraz değiştirilmesine neden oldu.

1 Mayıs "Emek ve Dayanışma Günü"

Takvimlerin umursamazlığına, zamanın acımasızlığına bakın ki yine Bir Mayıs geldi. Tazyikli su, biber gazı, cop, küfür meydanlarda toplanmak isteyen emekçilere emperyalist işbirlikçilerinin ikramı olarak sunuldu.

Gerek bizde, gerekse bizim gibi emperyalist uydusu sözde gelişmekte olan ülkelerde bu güne işçi bayramı da denir. Sanki işçinin bir eli yağda bir eli baldadır da bayram edecek. Yinede evinin normal gıda ihtiyacını bile zor temin eden, her bestesini yokluk enstrümanı ile yapan işçi kesiminin bir kısmının bu günde gülüp eğlendiği, halay çektiği görülür.

Emperyalist işbirlikçisi işvereninin yine enflasyonun çok altında yaptığı zamma, mesai ücreti kavramını kaldırmasına pek sevinmiştir de oynuyor, halay çekiyor.

Bilişim Hukuku (1)

Amerikan Patent Bürosu Başkanı Charles Duell'in 1899'da söylediği "Artık bilimin bulabileceği bir şey kalmadı, bilim, bu noktada tıkandı. Bulabileceğimiz her şeyi bulduk ve bize artık gerek yok" sözleri ve bu nedenle görevinden istifa etmesi beni çok etkilemişti ilk okuduğumda. Bu bilgi o denli çarpıcı gelmişti ki, okuduktan sonra aklımdan bir daha hiç çıkmadı.

 

Buna benzer, önemli mevkilerde görev yapmış ünlü kişilerin öngörüleri de beynimin aynı bölümünde, Duell'in bu sözünün ve kararının yanında duruyor, önlerinde kocaman birer soru işareti ile.

Ayrıcalık, Sürüleşme, Güdüleme

Kendilerini farklı gören bazı insanlar, kendilerini ayrıcalıklı görmüşlerdir.
Bir yanda seçkinler yani halkın çoğunluğunun emeğini sömürerek en iyi giyinen, en iyi yiyecekleri yiyen, en iyi yerlerde oturan ayrıcalıklılar var. Diğerleri ise ırgatlardır.
 
İnsanlar; din, ideoloji, demokrasi, insan hakları, özgürlük sakızı ile uyuşturulur.
İnsanlar; çatışma, kin, nefret ve öfke odaklı eleştirme virüsünün pençesinde kıvranıyor.
 
Dini akımlar; bir yandan bütün insanlar eşittir derler, diğer yandan kendilerini kandıran, yanıltan, ayrıştıranlara, onlar seçkin kullar, biat etmek gerekir, özel insanlar derler.

Tebrikler AKP ve Polisi... Tatbikat Başarılı…

Türk silahlı kuvvetlerinin kendi halkını bombalayacağını iddia adan hastalıklı düşünce dün sahnedeydi. Bilinen gerçektir ki, her düşünce sahibinin aynasıdır. Başkaları hakkında yapılan afakî yorumlar, aslında kişinin kendi beyninde yatanların bir dışavurumundan başka bir şey değildir. AKP nin Türk halkı için düşündükleri,askerimizi suçlamak için kullandıkları hayali iddiaları anlayan anlıyordu. Dünkü 1 Mayıs, bunların halkımız için neler düşündüklerini bir kez daha açığa çıkarması bakımından ilginçti.

Tabii başta yandaş ve çıkar ile AKP ye bağlı olanlar olmak üzere bazı kesimler ordunun halka karşı bir şeyler yapacağına, AKP yi alaşağı edeceğine inanmışlardı. Bunca aşağılamaya, itibarsızlaştırmaya ve tahrike rağmen ordunun emir almadıkça böyle bir şey yapmayacağı ortaya çıktı.

Sene 2013, Mayıs 1

1 Mayıs 1977 tarihinde 34 vatandaşın ölümünün üzerine tam 36 yıl geride kaldı.  2013’ün 1 Mayıs’ında, işgal yıllarında dahi kutlanan 1 Mayıs’ın AKP iktidarında Taksim’de kutlanmaması için 22.000 kişilik bir başka “işgal kuvveti” kullanıldı. Emir o günkü gibi netti; “1 Mayıs nümayişi yasaktır, emre karşı gelenler şiddetle cezalandırılır”.

Ortadoğu’ya düzen verme niyetindeki hükümetimiz işe kendi sokaklarıyla başlamıştı. Yollar kesildi, toplu taşıma araçları çalışmadı, özel servisler tehdit edildi. Henüz toplanmaya başlayan vatandaşlar polisler tarafından saldırıya uğradı, köşeye sıkışan vatandaşlara tazyikli su sıkıldı, zaten gösteriyi bitirip dağılan gruplar polis tarafından kovalandı; ambulanslara, hastahanelere, sendika merkezlerine, evlere, çıkmaz sokağa kaçanlara, kendi kendine halay çekenlere, 17 yaşındaki bir kızın kafasına kafasına biber gazı atıldı. Polislerin suratına yayılmış dalga geçercesine ifade de cabasıydı.

Bilişim Hukuku (2)

Bilgisayarlarla ilgili ilk kurallar üretim alanında ortaya çıktı. Özellikle Microsoft firmasının Disk Operating System (DOS) adı altındaki programının 1980'lerden sonra Hard Diskli (Sabit Disk) üretilen her bilgisayarda kullanımı koşul haline gelirken, programın kopyalanması ve korsan üretimi de hukuksal yollardan yasaklandı.

 

Bunu tüm programların korunması, çip tasarımı ve benzeri donanım ürünlerinin imalat ve kopyalanma hakları korunmaya alınırken, ilgili yasa maddeleri de oluşturulmaya başlandı.

 

Programlara ilaveten müzik parçaları, uzun ve kısa filmler ile birlikte diğer yazım, duysal ve görsel ürünlerin de kullanım haklarının korunması ile ilgili yasalar çıkmaya başladı.

AKP, Hızla Zayıflayabilir mi?

12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinde AKP, % 49,9 oranla 21 milyon 466 bin seçmenin oyunu aldı. Son anketlere göre, aşağı yukarı AKP’nin 4-5 puan kayıpla seçmen nezdinde hâlâ birinci sıradaki yerini korumaktadır. Fakat genel eğilim, AKP’nin sürekli kan kaybetmesi yönündedir. AKP’nin kan kaybı süreci hızlanabilir mi? Bu soruya doğru bir yanıt için AKP seçmeninin eğilimini analiz etmemiz gerekir.

AKP; 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinden hemen sora, aldığı oyların ideolojik kaynağını öğrenmek için, bir anket yaptırmıştı. Bu ankete göre; AKP’nin aldığı oyların sadece % 27 sini oluşturan seçmen, yani yarıdan biraz fazlası, kendilerini “Muhafazakâr” olarak yani saf kan AKP’li olarak tanımlamıştı.

Süreç!.. “Process”

Ortalıkta bir süreç lafıdır, gidiyor. Uzun zamandır artık aşikarene olmuş olan iktidarın ülkeyi bölme çabalarına verilen isimlerin içinde hep bu kelime var.

Kürt açılımı süreci, demokrasi açılımı süreci derken şimdide karşımıza barış süreci olarak çıktı. Ne barışı, biz birileri ile savaş mı yapıyorduk diye sorarsanız söyleyelim. Hükümetin bileğini bükemediği PKK teröristleri ile yapmaya çalıştığı barış.

Bu sürecin sahibi ve sorumlusu tek başına iktidar değildir. Üstelik bu süreç öyle on yıl evvel falan da başlamamıştır. Hemen hemen başlangıcı iki yüz yıl evveline dayanan bu süreci 1920 – 1938 Mustafa Kemal dönemi durdurmuş, ondan sonra bir otuz yıl kadar da o dönemin enerjisi ile yetişen insanlar tarafından hızlı ilerlemesi engellenmiştir.

AİHM'nin Çarpıcı Kararı

Kıbrıs konusunda neredeyse betonlaşmış ve yerinden kıpırdaması mümkün görünmeyen taşlar yer değiştirmeye başladı. Kimi taş yerinden sökülüp başka bir yere konurken, kimi de dışarı fırlatılıyor.

 

Değişim müthiş boyutlarda. Geçmiş 50 seneye baktığımda Batının Kıbrıs konusuna bakışında hiç böyle bir değişim gördüğüm bir dönemi hatırlamıyorum.

 

Konu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Rum avukat Eleni Meleagrou ve ailesinin "toprak iadesi" talebine bakmayı reddetmesi ve Rumların deyimi ile 1974 Mutlu Barış Harekatı nedeni ile mülklerini terk etmiş Kıbrıslı Rumların evlerine dönmek haklarını da etkin olarak hükümsüz kılması veya- daha doğru bir halk deyimi ile- üstünü çizmesi…